baudelaire, rimbaud, lautreamont gibi isimlerle birlikte surrealizmin öncüsü olmuş, tarihin ilk postmodern düşünürü! sadistik dürtüleri yücelterek yazınsal, edebi kılan şeklinde başlayan psikanalitik yorumların beş kuruş etmediğini gerçek bir sadist olarak anlatıp, bunu ömrünü hapislerde geçirerek kanıtlamış olan, 2003 yılında, yatak odasında felsefe için türkiyedeki yayıncısına acılan dava sonucu kitabı hakkında imha kararı çıkmış yazar!
(bkz: erdemle kırbaçlanan kadın)
(bkz: yatak odasında terör)
marquis de sade,(1740-1814) yıllarında yaşamış sadizmin babası düşünürdür. sade kimdir? sade ''bütün rejimlern mahpusu''dur. hayatının yaklaşık üçte birini hapislerde geçirmiştir.[aslında ilk başta bu kadar ağır eğilimler sade'da görünmez bu aşırılığının temelinde kayın validesi ve 1763'te gerçekleşen o ünlü ''1763 rezaleti'' söz konusudur.] [28 yıl] terör döneminde soyuların yaşadığı yere nakledilmiştir. hatta 2000 yılında picus hapishanesine gönderilmiştir. bu dönemde yaşadıkları da düşlerin efendisi/quills isimli bir filmde; benoit jacquot'nun çektiği, marquis de sade rolü; ünlü fransız oyuncu daniel auteuil'ün oynadığı bir film olup, metresi rolünde de sensible'i marianne denicourt canlandırmıştır.
aslında sade'in yaşamına bakıldığında daha doğrusu kurguladıkları ve sundukları da değerlendirildiğinde devrim döneminde yapılan kıyımlar ve giyotinlerin asıl katli yaptıklarını belirtmiştir. bazen sade'i açıkça söylemek gerekirse davranışlarında fazla dürüst bulurum[ne kadar da karakterleri suç unsurun bir tatmin abidesi olarak belirtseler de.] sade bir kitabında bağış ya da yardım etme'nin iki yüzlülüğünden bahseder. kişinin kendini tatmin etmek ya da ne kadar yardımsever bir insan demeleri için mi? yoksa hakikaten yardım etmek için mi yardım ettiğinin ayrımına bize vardırır.. ve bu durum gerçekten de dikkat çekici niteliktedir.
sade...bir düzen düşmanıdır. fazlasıyla düzen düşmanı. fantezilerindeki mükemmel hayalgücü belki de sade'i anlatabilir. açıkça söylemek gerekirse sade bu konuda mükemmeldir. acıyı, zevki, düşünceyi daha daha neleri bir arada yaşamaya çalışmıştır. bir örnek vermek gerekirse gene justine'den girelim: justine yine her zamanki gibi iyi niyetinden dolayı bir kalpazan tarafından alıkoyunur ve yine onun tarafından karanlık bir yere götürülerek, canı çıkartılana kadar düzülür. tam tatmin olacağı zaman kalpazan herif tarafından bir taburenin üzerine çıkartılır ve boğazına ip[idam ipi] geçirilir, aynı zamanda bir elinde de bıçak vardır. bu eziyeti ona yapan kişi tarafından alt tarafındaki tabureye tam boşalacağı zaman vurulur. justine'in durumuna bakıldığında şu göreülecektir:
-boşalmak üzeredir.
-kıvranmaktadır
-bir elindeki bıçakla da havada kendi ipini kesmeye çalışmaktadır.
bu durumda ölüm korkusu, acı, zevk bu duyguların hepsini bir arada hisseder. işte sade'in hayalgücü.. ve neden bu kadar aşırı?
aile bağlarını kabul etmez, çocuk sahibi olmayı horgörür. insanı birşeylere bağlayan daha doğrusu özgürlüğüne zarar veren kavramların hepsinden nefret eder. belki kendi annesine olan hıncını ''yatak odasında felsefe'' ismli eserinde derinden derine dolmance'dan ders alan 15'lik çıtırın kendi annesine olan nefretinde barındırır. dinlerin hepsi, ahlak kavramı[bunun içinde farklı örnekler verir, mesela fransa'nın sınırından dışarı çıkıldığında başka bir ülkede ''kadınların idam edilmesinin ya da başka olguların farklı algılandığını belirtir'' aslında bir ahlak ustadsıdır o: evrenselci ve relativist ahlak karşıtlığında durduğu görülmektedir.]
sevişirken tanrıya küfür eder, bu kavrama aslında tanrı kavramına inanır. ama nasıl?
sade'in tanrısı doğadır. doğal eğilimlerden yani doğadan kaynaklanan eğilimleri sade günah ya da yasak olarak addetmez; ondan gelen bir emir olarak kabul eder. radikal iki'de de şöyle bir eleştri söz konusu:
''sade'a göre tek suç, doğaya karşı işlenen suçtur. doğa tarafından bir kez yaratılmış olmak onun egemenliğinden kurtulmuş olmak demektir ve asıl önemli olan bu özgürleşmenin farkında olmaktır. sade için her türlü zevkin kaynağında suç ve kötülükler yatar.''
bununla birlikte ekler:"doğa beni böyle yarattı, kendi doğama aykırı davranmam bir cinayet olurdu"
sade'in karakterleri de aslında onun yaşanmışlığını uygulayanlar olarak da bilinir. genelde oğlancıdır, kadınlara arkadan yaklaşırlar, muhafazakar ve önden bir birleşmeyi söz konusu etmezler, hatta bazı kadınlarında da erkeklerle birleşmeyi yasak olarak görür. onda yasak olan tatlıdır. bununla birlikte kahramanları başrol oyuncuları hep kadındır justine ve juliet: aslında bunlar bir çift kutupluluktur. bilinen sadece tek yol vardır: ''öyle ya da böyle s...'' mantığında juliet bu yolu basamak olarak kullanır; justine ise sürekli kaçar, sofudur iyilik içine işlemiştir. ama hep kötülük görür ama hep düzülür. hatta en adi insanların elinden geçer, sürekli iyilik yapmasına karşın namusunu koruyamaz.
bilindiği gibi de bu pislikler yapan sade romanlarında ağırlıklı olarak rahiplerdir, rahiplerin yeri azımsanmayacak kadardır. hatta justine'de justine'in düştüğü yer bir kilisedir ve buradaki rahipler kiliseye düşen ya da iltica eden kadınları kilisenin mahzenlerinde tutarak onlarla hergece birlikte olurlar. en iğrenç fantezileri denetirler. canını çıkarana kadar tüm sadistlikelerini kullanarak onlarla birlikte olurlar. romanlarındaki bu kısımlar oldukça fazladır, justine'den ziyade juliete 1'de bu parçaların fazla olması kişinin midesini olanca fazla bulandırır.[sdom'un 120 günü'nü anlatmaya gerek var mı?]
sade'ın yaptığı bir özgürlük mü? ya da daha doğrusu bu özgürlükse nasıl bir özgürlük? sürekli bu sorular akla ve fikre gelir ama özgürlükten ziyade derin bir anarşizm gizlidir duygularında. çünkü ilişkilerinde yasa kural yoktur hatta birine en aci en adi eziyetleri uygulayarak canının son kertesinde de bir adamı düzerek öldürmek bu duygunun en aşırı yönü olsa gerek.[aslında öldürmekten sonra boşalmak ya da düzerek öldürmek genel manda sadistlerde görülen bir olgu olabilir. ichi isimlithe killer filminde de bu şekilde sahneler mevcuttur.]
sade'in kendi sadistliğininin ne kadar aşırı olduğun belirten bir cümle vardır:
''yasalar olmasaydı sevişecek orospu bulamazdık''[olanca sert ve öldürücü].
not:aslında kitabından bazı sahneleri vermek istedim ama hakikaten mide kaldırmadı..
kitaplarını okurken huşu içinde olamadığım, o dönemde nasıl öyle fantezileri düşünebildiğine ve hatta usanmayıp yazabildiğine şaşırdığım, idamdan şans eseri kurtulan ballı fransız yazar. Fantezi babası.
(bkz: justine)
Sadizm sözcüğünün kaynağı kişi. Devrim zamanı yaşamış fransız yazar. Yetmiş dört yaşına kadar yaşamış ve ömrünün 28 yıl 8 ayını hapishanede geçirmiş. "bütün rejimlerin mahpusu"; olarak anılır.
insanların devrimin erdemleri adına giyotine gönderilmesine karşı çıkmış.
Sade tek suçun doğaya karşı işlenen suç olduğu görüşündedir. Yaratılan herkesin doğanın egemenliğinden kurtulduğunu düşünür. Her türlü zevkin kaynağının suç ve kötülük olduğunu ileri sürdüğü felsefesi onun ürkülerek anımsanan bir kişi- yazar haline getirmiş.
" yatak odasında felsefe"adlı kitabında iyi bir ailenin kızının görmüş geçirmiş bir erkek güruhu tarafından bekaretinin bozulma biçimi anlatır.
Kendisine "sen bir canavar mısın?" diye soran kadına şöyle yanıt vermiş:
"Benim bebekleri parçaladığım ve onların kanlarıyla gençleştiğim, La Coste şatomun hendeklerinin ağzına kadar cesetlerle dolu olduğu söylendi... Beni böyle dedikodular yüzünden Bastille'e kapattılar. Canavarlıklar, diyorsun. Belki... Nasıl bilinebilir? Bir bakıma buna benzer canavarlıklar yaptım, evet; bunları dünyadaki herkesten daha fazla tasarladım ve onları silinmez olmasını umduğum bir mürekkeple yazdım. elinde bir kalem varsa olağanüstü şeyler yaşayabiliyorsun."
Bu yanıtıyla da söylentilerin gerçekliği konusunda insanların aklını karıştırır.
sadizm kavramının soyadından türetildiği, hayat hikayesiyle ilgili düşlerin efendisi adlı muhteşem bir film çevrilmiş olan ve filmde geoffrey rush tarafından canlandırılmış olan filozof.