Okul dolayısıyla her gün kıta değiştirdiğim için sıklıkla üzerinde bulunduğum deniz.Hoştur lakin silivri sahillerinde gayet temizdir,yüzülebilir.Ama 5 yıl boyunca her gün geçmeye tahammül edebilir miyim bilmiyorum..
fay çökmesi sonucu oluşmuştur.
buzul devrin sonlarına doğru, dünyanın büyük bölümünü kaplayan buzul kütleleri erimeye başlamıştır. buzulların erimesiyle Egeden Marmaraya su dolmaya başlamıştır.
vakti zamanında, devri osmanlı da dahil olmak üzere kılıç balıklarının yaşadığı rivayet olunan şimdilerde ise kirlilikten yüzülmeye dahi tırsılan denizdir.
Sen de denizsen Marmara
Otur hesapla bak, üç kere daha denizim senden
Ama bana deniz diyen yok o başka dava
Sarıyer'in oralarda mavi bir nokta yok mesela
Tüh ki atlaslara falan da gecmez adim
Sen de deniz misin be marmara
Senin istanbulun okula gider mi
Çocuk felci nedir bilir misin
Adalarindan herhangibirin bile kara midir bahti
Sen de deniz misin be marmara
Hic kizip kopurme ama
Hic deniz gormesek yutardik belki marmara Yani iki bogaza bakiyorsun diye Deniz diyorlarsa sana
Canina okurum ben boyle isin
Ben evde alti bogaza bakiyorum
Hemde ay ortasi biten bi maasla
ilk önce iş sahası ve istihdam yaratıp milletin çalışmasını sağlayacak fabrikalar yapıp bu denizi kirletiyoruz sonra temiz bir denize ve kumsala gidebilmek için tüm sene çalışıyoruz.Büyük bir paradoks.
istanbul sahilyolunda bir otobüs durağı. Durağa bu ismi vermeyi kim düşündüyse tebrik ediyorum. Bir koordinatı bu kadar spesifik, Bu kadar iyi anlatamazlardı herhalde.
Normal şartlarda kendi kendini temizleyebilen bir iç denizdi. “insan yakasını bıraksa” öyle de kalacaktı ancak mümkün olmadı.
Marmara denizine kıyısı olan tüm belde ve ilçelerin lağımları öyle ya da böyle doğrudan denize verilir. Hangisine sorsanız ya biyolojik arıtma vardır ya da fiziksel arıtma. Yalnız ne hikmetse o arıtmalara rağmen kanalların denizle (genelde 100-150 metre açığa uzatılan batma borularıyla) verildiği noktalarda hep o malum koku olur, yemişim arıtmanızı...
Denize kıyısı olmayan ilçe ve hatta şehirler de nehirler vasıtasıyla taahhütlü olarak gönderirler bok püsürlerini. Nehirler herhangi bir arıtma olmaksızın doğrudan denizle kavuştururlar taşıdıkları yükü. Tabi mutlaka atık su nehre basılmıyordur, basıldığı noktada ise mutlaka arıtma vardır falan filan.
Arıtma vardıri vardır da çalışır mı, yeterli midir? Bilinmez…
italya’da falan çokça atık su tesisi gördüm. Atık sular arıtılır, şebeke suyu kadar berrak ve şehrin çayır çimenleri sulanabilecek kadar saf hale getirilir, kullanım fazlası olan –neredeyse içilebilecek durumdaki su- deşarj edilir. Haydi bizim o “omo orutmo tosusu yoptuk” diyen abiler o arıttıkları suyu içmeyi geçtim bir ellerini soksalar ya… Mümkün değil…
Kanalizasyona rağmen deniz kendini uzun bir süre koruyabildi zira kanalizasyon nispeten organikti, hayatımızda kimyasallar bu kadar fazla değildi
En önemlisi halen denizi besleyen yüzlerce doğal kaynak suyu vardı. Şimdi neredeler mi? Yapılaşmaya kurban gitti doğal kaynak suları. Artezyenler vurarak ağızlarını kırdık hepsinin…
Doğal kaynak sularıyla beslenebildiği ve atıkların nispeten az ve kimyasallardan uzak olduğu yıllarda Marmara denizi atıkla bir şekilde başa çıkabiliyordu. Ancak hayatımıza kimyasallar girdikçe ve atıklarımız çoğalarak kirlendikçe bunda zorlanmaya başladı.
Trakya ve güney Marmara komple tarım arazisiydi. Dereler sıklıkla kanalizasyonla karışık kaynak ve yağmur sularını taşırdı denize. Ancak öyle kirli öyle rezil bir kararla koca Trakya sanayiye açıldı ki derelerin bok yüküne bir de fabrika atıkları, ağır metaller, aklınıza gelebilecek her türlü toksik atık eklendi. Sorsanız ilgili bakanlıklar o tesislerin arıtmalarını kontrol etmekte, hatta kamu spotlarına bakacak olursanız tarım arazilerine asla ve kata değil sanayi tesisi, konut bile yapılmasına müsaade etmemektedir… Hadi oradan…
Silivrideki bütün tarım arazileri toplu konut alanı olmuş çorlu çerkezköydeki bütün tarım arazileri fabrika olmuş kime ne anlatıyorsunuz..
O sanayi tesislerinin çoğu çok uluslu kimya şirketleri, metal sanayi şirketleri, ilaç firmaları falan.. Önceleri arıtmalar çalışıyorduysa da arıtma işi maliyetli iş. ilgili bakanlık bık bık ederse kaparım fabrikayı, Tunus’a taşırım sizin de istihdam düşer, ihracat düşer” tehditlerine boyun eğdik…
Bu denizi nasıl kurtarırız? Aslında dikkat edin bu denizin kurtarılması için yapılabilecek akla yakın her şey bu ülkenin tarımının, ekonomide dışa bağlılığın, cari açık sorununun çözümünü de beraberinde getiriyor.