bir çok kişi de nerdeyse bağımlılık haline gelmiş her çeşit marka hastalığıdır.
halbuki (bkz: rahat ol dostum)
pazarcı şefik abi den aldığın tişört ve kotun altına çektin mi adasdas marka gıcırları aslanlar gibi piyasada dolaşırsın.
ve gerektiğin de her hangi bir yerde iki buçuk liralık tavuk döneri yerken, aynı anda cebinden çıkardığın nokia 2210 nun efsanelerinden yılan oyununu bile oynayabilmelisin.
korkmayın hapise falan da atmıyorlar.
aldığı/beğendiği herhangi bir eşyanın, özelliklerini, rengini, fiyatını falan söylemeden ilk olarak markasını söylerler bu hastalığın pençesinde olanlar.
hayat bir denge işidir. yani konumuz kılık kıyafet diyelim, yerine göre uygun ve temiz giyindikten sonra illa marka olması şart değildir. insan olaya kendi ruhundan katmazsa yaptığı yada giydiği şey anlamsızdır.