yetişkin bir kızı olan bir dul kadınla evlenmiştim.
babam da üvey kızımla tanışınca, ona aşık oldu ve sonunda da kandırdı ve evlendiler.böylece babam damadım oldu. üvey kızım da annem durumuna geldi.karım bir oğlan doğurdu. çocuk tabii ki
babamın kayın biraderi ve üvey annemin kardeşi olarak benim dayım sayıldı,üvey annem de bir oğlan doğurdu. böylece kardeş sahibi oldum.ama üvey kızımın çocuğu olduğundan, aynı zamanda da torunum sayıldı. iş bu kadarla da bitmedi.karım annemin annesi olduğu için, benim büyük annem sayıldı.ben de babamın babası oluyordum. sonunda kendimin dedesi olmuştum... mark twain
"BEN 14 yaşımdayken babam o kadar cahildi ki, yakınımda olmasına dayanamazdım.
Ama 21 yaşıma geldiğimde o kadar çok şey biliyordu ki yedi yılda nasıl öğrendiğine şaştım."
--spoiler--
Bundan yirmi yıl sonra yapmadığınız şeylerden dolayı,yaptıklarınızdan daha fazla pişman olacaksınız.Demir alın ve güvenli limanlardan çıkın artık.Rüzgarları arkanıza alın, araştırın, hayal edin ve keşfedin.
--spoiler--
--spoiler--
bundan yirmi yıl sonra yapmadığınız şeylerden dolayı, yaptıklarınızdan daha fazla pişman olacaksınız. demir alın ve güvenli limanlardan çıkın artık...rüzgarları arkanıza alın, araştırın, hayal edin ve keşfedin.
--spoiler--
esas adı; samuel langhorne clemens dir, mark twain in. mark twain isminin, missisipi deki kaptanların suyun derinliğini ölçerken birbirlerine "mark twain"(benim için 2 tane kenara yaz) demesinden ileri geldiğini kendi hatıratında anlatır. dolu dolu, keyifle kendinden sonrakilere de, haz verecek bir yaşantı sürmüştür. iç savaş patlak verdiğinde; 25 yaşında savaşmak için konfederasyon a katılıp; ilk fırsatta silahlı kuvvetlerden kaçtı. bir gemi seyahati sonrası ulaştığı miamide; çalınmasın diye, kıyafetlerinin üzerlerine oturan birbirinden cici kızlar ile gönül eğlendirdi. birlikte sarhoş oldugu ağabeyi ile; tüm kasaba evlerinin çatılarında gezdi. ortak işe giriştiği arkadaşları deli gibi çalışırken; kendisi barlarda insanlara tuhaf öyküler uydurdu. hikayelerinde yaşattığı karakterleri gemici tayfası olduğu dönemde, missisipi nehrinde tanıştığı insanlardan türetti mark.
çalıştığı gazetede gerçekten uzak hikayeler de, yazıyordu. bunlardan birisinde: ailesini bıçakla öldüren ve boğazının bir yerinden bir diğerine kesik oldugu söylenen bir katilin; at sırtında kasabaya geldiği şeklindeydi. bu haberle sabah kahvaltılarında karşılaşan kasabalı, bir daha kahvaltısına devam edemedi. bu hikayeleri yazarken de, halkın kendilerini saflaştıracak hikayeler yazmalarını istemelerinden ileri geldiğini söyleyerek, tutumlarını meşrulaştırırdı.
gerçeğe yakın makalelerinden birini okuyan bir genç, bundan çok etkilenerek, söz konusu yazının sahibi clemens'i bir düelloya davet etti. önce kabul eden twain, daha sonra bu kişinin bir keskin nişancı oldugunu duyunca, bir posta arabası ile kaçıverdi. yapacağı gösterileri haber verecek afişleri; kendi mizahi öğeleri ile bizzat twain dizayn ederdi. yaşadığı dönemde amerika da, çinli lere karşı uygulanan ırkçı politkaların hep karşısında oldu. protest bir tutum takındı.
"eğer isa burada olsaydı; tek yapmayacağı şey, hristiyan olmak olacaktı." sözü de, yine kendisine aittir.
bi kere çok şık adamdır. yani konulara çok şık yaklaşır. mark abimiz yaşarken malın biri tutmuş gazeteye "mark twain öldü" diye bir ilan vermiş. daha sonra bunu kendisine sormuşlar. aynen şu cevabı vermiş: "basın ölümümü çok abartmış."
tarzıyla diğerleri arasından sıyrılan yazar. kendisinden anektodlar:
*diyelim, salağın tekisin; diyelim, milletvekilisin. hay allah, aynı şeyi söyleyip duruyorum.
*doğru kelimeyle, hemen hemen doğru kelime arasındaki fark; ateşle, ateş böceği arasındaki farktır.
*yaşadığı küçük şehrin önde gelen sakinlerine "kaçın! her şey açığa çıktı" yazılı birer pusula gönderdi. ertesi gün, dört kişinin tası tarağı toplayıp şehri terk etttikleri görüldü.
*imkansız olduğunu bilmiyorlardı bu yüzden başardılar.
*ben ondört yaşımdayken babam o kadar cahildi ki, yakınımda olmasına dayanamazdım. ama yirmibirine geldiğimde öyle çok şey biliyordu ki, yedi yılda nasıl öğrendiğine şaştım.
'imkansız olduğunu bilmiyorlardı, bu yüzden başardılar.'
imkansız olan bir şeyin imkansız olup olmadığını bilmemiz, onu başarıp başarmayacağımızı nasıl etkiler? zaten imkansız ? insanı mı yüceltmiş her şeyi yapabilir diye? öyle olsa yine saçma? ya da bunu bana aktaran yanlış mı aktardı? acaba haifisch bu esrarengiz olayı çözecek mi? azzzsora!