Turk- amerikan iliskilerinin baslamasina sebep veren, Ispanyol limani cadiç, aciklarinda seyrederken guvenlik acisindan aranilmak istenilip fakat kaptaninin direnmesi uzerine el konulan amerikan ticaret gemisi.
ricky martin'in zamanın ergen bünyelerinde epey bir etki bırakmış parçasıdır. o zamanlar tiesto miesto yoktu tabii. varsa da bu ülkede yoktu. karı kız peşinden bu amazon çıkışlı parça ile koşuyorduk. ricky ile kopuyorduk. çok duygulandım şu anda. bak aklıma da geldi şimdi hoppaaaaaaaaaaaa. kar gibidir mariaaaa oh yeah. evet hala ergen bir ruha sahibim.
Un, dos, tres
Un pasito pa'delante, Maria
Un, dos, tres
Un pasito pa'atras
Un, dos, tres
Un, dos, tres
She's the one that always turns me on
A sexy angel fallen from heaven
She's the one that always drives me wild
In her arms I'm trapped forever
Asi es Maria
Blanco como el dia
Pero es veneno si te quieres enamorar
Asi es Maria
Tan caliente y fria
Que si te la bebes deguro te va a matar
Un, dos, tres
Un pasito pa'delante, Maria
Un, dos, tres
Un pasito pa'atras
Aunque me muera ahora, Maria
Maria, I wanna make you mine
Maria is an angel in disguise
We find love with her devotion
Search for a special place to hide
As she conquers all my emotions
Asi es Maria
Blanco como el dia
Pero es veneno si te quieres enamorar
Asi es Maria
Tan caliente y fria
Que si te la bebes deguro te va a matar
Un, dos, tres
Un pasito pa'delante, Maria
Un, dos, tres
Un pasito pa'atras
Aunque me muera ahora, Maria
Maria, I wanna make you mine
interrail sırasında aşık olduğum efsane. şöyle ki;
gayet rezil ve sefil bir şekilde amterdam'dan berlin'e gitmeye hazırlanıyorduk. interrail sonlara yaklaşmış, sakallarım uzamış gayet paspal bir görünümüm vardı. amsterdam'ın büyülü dünyasının tadını çıkarmış, her boku yemiş, o tatlı yorgunlukla birlikte berline dönüyorduk. bilet işlemlerini yaptık ve perona geçtik. başladık beklemeye. sonra maria geldi. ispanyol esmerliğini ruhaniyatının güzelliği ile konsolide edebilmeyi nasıl becerebilmişti onu düşünüyordum ben o gelirken. bir de onu gördüğüm için ne kadar şanslı olduğumu...
bu ecdadına koduğumun trenlerinde de 20 adet vagon var. yakınımda olması ihtimali dünyanın eşşeğin zikinde dönmesi ihtimali kadar zayıftı.tüm günahlarıma rağmen hiç bu kadar içten dua etmemiştim. '' allahım, lütfen yakınıma bir yere otursun. lütfen'' tren gelir gelmez çantaları yüklendik ve yerlerimize yerleştik. maria'yı aradı gözlerim hep. göremedim ilk etapta. sonra bir mucize olduğunu ispatlarcasına tam karsımızdaki koltuklara oturdu arkadaşlarıyla. daha mutlu olabilirmiydim, bu hissettiklerimi bir şiire sığdırabilirmiydim bilemiyordum.
günün aptalı olarak arkadaşlarımla gömmeli batak oynamaya başladım. ipoddan pink floyd sesleri geliyordu kulağıma. tam da günün anlamını belirten şarkı, ''high hopes''. batak oynarken de hep hata yapıyordum maria ya bakmaktan. oyun bitti. aklımın maria da olduğu gerçeğini etkiliyebilecek bir şey değildi yani. sonra maria ya doğru döndüm ve döner dönmez bana gülümsediğini gördüm. gondolda en yukarıya çıkınca hissedilen şeyin aynısını hissettim işte. sonra maria ben le konuştu! evet. konuştu.
- excuse me. can you wake us up when we arrive berlin?
- of of oooooooooooooooof course!
sonra uyumak için o güzel yüzünü bana doğru döndü maria. güneş gözlüğünü taktı ve uyumaya çalıştı. ben de sırf onu görebileyim diye gözlüğümü takıp ona doğru döndüm. görüyordum! camdan yansıyan ışık sebebi ile görüyordum. maria uyumuyordu. bana bakıyordu. hem de hiç başını çevirmeden. ben de ona bakıyordum tabii.yarım saat kadar cennete bakarak yolculuk yaptım. maria uyumamıştı. birden gözlüğünü çıkardı ve arkadaşlarına ispanyolca bişeyler söyledi. bi bok anlamadım ama bir laf tanıdık geliyordu. sigara dediğini duydum kendi dilinde. hemen ben de sigaramı aradım ve hırkamın cebinden alıp direkt olarak vagonların arasındaki sigara içilebilen bölüme çıktım. biliyordum. maria gelecekti. gel di de. ama çok heyecanlıydım ve sigarayı bile tir tir titretiyordum maria gelirken. sigarasını çıkardı. ben de yaktım. gülümsedi ağzına sıçtımın karısı. hem de ne güzel gülümsedi. teşekkür etti. ve berline gidene kadar orada öylece oturup konuştum maria ile. yalan söyledim rotamız hakkında. o nereye giderse gidecektim. bizim çocuları da ikna ederdim nasılsa. konuşma esnasında arada bir espri yaptım ve maria cok yüksesk sesle güldü. kim se duymasın bahanesi adı altında elimle dudaklarını kapattım. tamamen armadilloluk yani. heyecan adam neler yaptırmıyor ki.
tren berline varmıştı. çantalarımızı indirip bizimkilerle öylece dikiliyorduk. ama çok da çişim gelmişti. geldiği yolları siktiğimin çişi. çantaları bir bankın yanına koydum ve maria ya baktım. beni izliyordu. ona elimle işraet yaptım. ''bekle'' diye. işemeye gittim ardından. yüksek dedbili düşük zamanlı bir çiş ve el yıkama seansından sonra koşarak döndüm oraya. gitmişti maria. yoktu.aklımın tavanını sikeyim. neden gittim çişe ki? hemen kafamı kaldırdım. tüm berlin garını aradım oracıkta. soktuğumun garı da mahalle kadar.
bir yürüyen merdivendeydi, bana bakıyordu maria. el sallıyordu. gözlerimin içindeki uzaklara bakarak.
ait olmadığım bir şehirde, ait olmadığım bir dilde ''elveda'' der gibiydi.
dini bilgi olarak oldukca doyurucu olan emine özkan senlikoglu romanı. fakat bu hanımın cogu kitabında oldugu gibi bu kitaptan sonra da kendinizi biz ve onlar seklinde genelleme yapar halde bulabilirsiniz.
oldu mu şimdi. dünyadaki bütün maria'lar yazılmış ama blondie'min maria'sından bahsedilmemiş. derhal kopyala-yapıştır usulüyle şarkının sözlerini veriyorum. derhal!
She moves like she don't care.
Smooth as silk, cool as air.
Ooh, it makes you wanna cry.
She doesn't know your name
And your heart beats like a subway train.
Ooh, it makes you wanna die.
Ooh, don't you wanna take her?
Wanna make her all your own?
Maria.
You've gotta see her!
Go insane and out of your mind.
Regina.*
Ave Maria!
A million and one candlelights.
I've seen this thing before.
In my best friend and the boy next door.
Fool for love and full of fire.
Won't come in from the rain.
SHE´s oceans running down the drain.
Blue as ice and desire.
Don't you wanna make her?
Ooh, don't you wanna take her home?
Maria.
You've gotta see her!
Go insane and out of your mind.
Regina.
Ave Maria.
A million and one candlelights.
Ooh, don't you wanna break her?
Ooh, don't you wanna take her home?
She walks like she don't care.
You wanna take her everywhere.***
Ooh, it makes you wanna cry.***
She's like a millionaire.***
Walking on imported air.
Ooh, it makes you wanna die.
Maria.
You've gotta see her!
Go insane and out of your mind.
Regina.
Ave Maria.
A million and one candlelights.
(instrumental)
Maria.
You've gotta see her!
Go insane and out of your mind.
Regina.
Ave Maria.
A million and one candlelights.
<fading>
Maria.
You've gotta see her!
Go insane and out of your mind.
Regina.
Ave Maria.
<end>
A million and one candlelights. <-- not heard
tha sun ablaze as marias foot
touches the surface of sand
on northern land
as human contraband
some rico from jalisco
passed her name to tha boss
she stuffed ten to a truckbed
she clutches her cross
here come tha exhaust
and it rips through her lungs
shes off fast to tha pasture
like cattle shell cross
degree 106
sweat and vomit are thrown
and she prays and suffocates
upon the memories of home
of yanqui guns for blood debts on the loans
of smoldering fields, rape, rubble and bones
of graves hidden trapped up in visions of war
of nothing, no one, nobody, no more
these are her mountains and skies and she radiates
and through historys rivers of blood she regenerates
and like tha sun disappears only to reappear
she s eternally here
her time is nearnever conquered but here
to tear away at the mask
and now she got a quota
tha needle and thread crucifixion
sold and shipped across tha new line
of mason dixon
rippin through denim
tha point an inch from her vein
tha foreman approach
his steps now pound in her brain
his presence it terrifies
and eclipses her days
no minutes to rest
no moments to pray
and with a whisper
he whips her
soul changed to his will
my job is to kill if you forget to take your pill
her arm jerks
tha sisters gather round her and scream
as if in a dream
eyes on the crimson stream
numb as her wrists spit shots of blood to tha floor
i am nothing, no one, nobody, no more
these are her mountains and skies and she radiatesand through historys rivers of blood she regenerates
and like tha sun disappears only to reappear
maria
she s eternally here
her time is near
never conquered but here
uh
to tear away at the mask
away at the mask
to tear away at the mask
huh
maria (whispered)
No minute to rest
No moment to pray
No minutes to rest
No moments to pray
No minutes to rest
It eclipses her days
Just a moment to pray
To tear away at the mask, huh
Away at the mask
To tear away at the mask, huuh
To tear away at the mask
kesmeşeker'in içinde içindekiler vardır albümündeki enfes şarkı.
sözleri de şöyle :
bütün gece yoldaydım,karanlığın ortasında
en iyisi dönmek eve, otobandan istanbula
biraz müzik, iyi gelir yardım ederdi varmama
gece geçtiğim şehir,
köpekler havlar, aşk kaçar..
içki içmeyi sever, ara sıra sigara
bunlar yakışır ona, madonna edasıyla
bilmediğim dillerde, şarkılar söyler
sanki yarın yok gibi, yaşamak ister
maria..
acımasız bir sehirde, kanım döküldü yerlere
artık herşey senin elinde, dön, döne döne
şimdi anladım, o gitti
çünkü sen, geliyordun
yaşın binin üstünde, herşeyi biliyordun
maria..
gecmişinden bahsetmezdi, bu zamana aitti
bildiğim kadarıyla, babası çok içerdi
bir gün ödersin bunu, istanbul yağmuru yağarken
bahsetti aniden
gitmekten..
emine özkan şenlikoğlu'nun bir romanı.
-roman kahramanımız başlangıçta tutucu bir hristiyanken, islamla tanışır ve mülümanlığa adım adım ilerler. genel olarak dini unsurların ön plana çıktığı, eleştirici yönü ağır bir kitaptır.