Rüyamda gördükten sonra Facebook'a baktım, yoktu. Ya beni silmiş ya facebookunu. Telefonunu silmiştim. Artık bi kontağım kalmadı. Arada rüyama girmesi dışında.
Meryem isminin slav dillerindeki karşılığıdır. Kısa versiyonu "Masha" olup bu isimdeki küçük kız çocukları büyükleri tarafından "Marishka" diye çağrılırlar.
kesmeşekerin enfes şarkısı. bu şarkıyı önceden biliyordum ve çok seviyordum ancak kürk mantolu madonna kitabını okuyunca bu şarkıda o kitabın da izleri olduğunu hissettim. kitabı okurken aklıma hep bu şarkı geldi, şarkıyı daha da sevdim.
şimdi "kürk mantolu madonna'da da maria var, burada da bütün benzerlik bu mu lan hırbo" diyecek arkadaşlar için az da olsa aktarayım. öncelikle şarkının da kitabın da ana karakteri maria. şarkıda maria'yı madonna'ya benzetiyor. şarkıdan bir takım sözler:
içki içmeyi sever (kitaptaki yılbaşının anlatıldığı bölümde bunu açıkça görüyoruz)
ara sıra sigara (kitapta böyle bir şey yok)
bunlar yakışır ona
madonna edasıyla (kitapta maria'nın mahcup bakışı ve siyah saçları hz.Meryem'e (madonna) benzetiliyor.
bilmediğim dillerde şarkılar söyler (kitapta maria'nın bir eğlence mekanında şarkı söylediğini biliyoruz. raif bey buraya sadece iki kere gidiyor ancak şarkılar hangi dilde söyleniyor bilmiyoruz.)
sanki yarın yok gibi yaşamak ister maria (işte burada kitaptaki maria ile biraz çeliştiğini düşünüyorum çünkü kitaptaki maria gelecekte raif beyle sorun yaşamamak için en başta onunla birlikte olmayacağını söylüyor. bu anlamda yarını düşündüğünü söyleyebiliriz.)
varmak istediğim nokta "bu şarkı bu kitap için yazılmıştır" tarzında bir yargı değil. cenk taner'in kendi mariasına yazdığı belli. yalnızca bu şarkıda kitaptan etkilenmiş olduğunu hissettim ve kitaptan(kürk mantolu madonna) izler taşıdığını düşünüyorum.
sustu another life gazinosu
sustu şarkılar,
paletimde renk sustu, fırçamda şekil
ve bu gece ilk defa şimal körfezinde
sustu peramos'un mazgallarından
şehre pancur pancur dökülen arya,
artık ne tayfalar mevcut, ne komondoslar,
ne o kor tenli, kızıl saçlı kanarya.
bu medar ikliminin tenha gecesinde
sardı bambu kamışlarını pişman bir sükut
sardı bu sızı
hani birdenbire bazen bütün etrafımızı
sapsarı bir şüphe sarar ya işte öylesine berbat bir hal var.
hiç bir şey düşünmek istemiyorum, hiç bir şey
ama dördüncü tarassut kulesinde
bir şüpheli sinyal var
hayır hayır yalan bütün bunlar
artık ne kadere inanıyorum ne fala
yalan söylüyor o falcı kadın
o hintli parya.
ben yalnız sana inanıyorum
yalnız sana, marya...
beni kahrediyor böyle geçen her gece
bu hoyrat yıldızlar, bu su, bu okyanus, bu yer
ve gökyüzünde emanet duran şu asma fener.
inan ki sevgili marya
ne varsa hepsi yalan, hepsi keder
ve hepsi omuzumun üstünde çaresiz bir yük
ve hepsi angarya.
biliyorum bu sabah güneşle beraber biliyorum
bir vapur demirleyecek bu nankör limanda
pol'un ebedi matemine rağmen
virjini olabilirdi bu vapurda
ama sen yoksun biliyorum sen yoksun.
baharda geleceğim diyordun hani
haydi gel daha ne bekliyorsun işte mevsim bahar ya.
fırçam neden böyle titrer bilir misin?
ve neden resimlerimde fon sapsarı
anlıyorsun değil mi yavrum
bütün kağıtlara sinmiş anlıyorsun
bu tropikal zehir, bu müzmin malarya,
sensiz nasıl da boş iskele, sensiz nasıl da tenha şehir
müfreze nöbetçilerinin gözü önünde
koydan yıldızları çalmışlar bir bir,
yine de birkaç çımacı, birkaç palikarya.
ama kim düşünür yıldızları,
yüzbaşı arnold'u vurmuş yerliler
matemler içinde tekmil batarya.
bu insanlar, bu gök, bu deniz, bu yer
birer birer kaybolmaya mahkum, birer birer
biz ki çoktan bu sapsarı hasret içinde susuz
biz ki çoktan beri kaybolmuşuz.
nasıl, ağlıyor musun maria? ..
sil gözlerini, sil yavrum
bizim yokluğumuzdan ne çıkar
aşkımız var ya.