Bu adam bu kadar hasta olmasaydı, avamın vasatlığından hastalığı onu o kadar iyi korumasaydı, insanlık tarihinin en iyi yazarlarından biri olmayı başaramazdı.
Aydınlanmış bir ruhun portresini çizen yazar. Hayatının annesi ölene kadar olan döneminde bazen acıyla, bazen sevgiyle, bazen hovardalıkla yaşamış olan proust, bu dönemde aydınlattığı ruhunu anlatır ünlü eserinde. insanlık tarihinin en uzun romanını yazmıştır. Boş cümleler, beylik laflar bulamazsınız. Tam da vermek istediğini tam da vermek istediği şekilde, kendini dışardan soyutlayarak yazmıştır. Bu kadar kolay olmazdı herhalde aydınlanmış ruhunu görmek eğer kendi karanlığına çekilmese.
Bazı betimlemeleri, tezleri o kadar doğru ve ayrıntılı ki modern nöroloji şapka çıkartsa az kalır. Donanımıyla diz çöktürür. Kendine hayran bırakır aydınlanmanın o yüce hali. Kayıp zamanın izinde'de en başarılı kısım herkesin takdir ettiği gibi albertine kayıp'tır fakat beni çiçek açmış genç kızların gölgesinde daha mesut etmişti. Belki de bana yabancı gelen, keşfetmek istediklerime en çok oradan öğrendiğimdendir. Ayrıca şu sözü zamanının ruh ve bilinç görüşlerinin felsefi derinliğinde çağının en iyisidir. Yani aynı zamanda iyi bir felsefeci.
"bir saati parçalarına ayırınca ne görürüz?
bir saatin ruhunu parçalarına ayırabilmenin mümkün olmadığını görürüz.
küçük parçalar, birlikte çalışmak için zorunlu olarak yanındakine ihtiyaç duyan bütün o küçük parçalar manevi bir dünyaya gitmek için bir durak ve ruhani nesneler yumağından başka bir şey değil. bir saati parçalarına ayırınca insanı parçalarına ayırmış oluruz.
önce bir el düşünelim. kimin eli bu görünmeyen? fani bir insanın eli. bir ölümlü. doğmuş, sevmiş, okumuş, ağlamış, gülmüş, darılmış, uyumuş, uyanmış, kirlenmiş ve arınmış. nihayetinde o kadar kısa bir süre yaşayacak ki, çoğu insan onun farkında bile olmayacak. insan karanlıkta bir alev gibi parlayıp sönecek. binlerce harfin içinde bir harf, milyonlarca, milyarlarca kum tanesinin içinde bir kum tanesi. bir şiirin dizesi bile değil: “keşke yalnız bunu için sevseydim seni."
"işte bu yüzden,hafızamızın en güçlü kısmı bizim dışımızda, çisentili bir rüzgarda, bir odanın rutubet kokusunda veya yanmaya başlayan bir ateşin ilk andaki kokusundadır; kendi benliğimize aiti zekamızın işe yaramaz diye küçümsediği şeyi, geçmişin son ve en güçlü kalıntısını, bütün gözyaşlarımız dinmiş gibi görünürken hala bizi ağlatabilen şeyi bulduğumuz her yerdedir. Bizim dışımızda mı? Daha doğrusu içimizdedir, ama bizim kendi bakışlarımızdan gizlenmiş, iyi kötü devam eden bir unutuşa gömülmüştür."
"Duyuların arzuları bizi şuraya buraya sürükler; ama sonra ne kalır elimizde? Vicdan azabıyla zihinsel israf. Neşe içinde çıkar, çoğu kez üzgün döneriz, gecenin hazları sabahı kedere boğar. Aynı şekilde duyuların mutluluğu da önce hoşa gider; ama sonunda incitir ve öldürür."
"istemli bellek, yani zekamıza ve gözlerimize ilişkin bellek, bize geçmişin kötü kopyalarından başka birşey vermez; tıpkı kötü ressamlar tarafından yapılmış kötü ilkbahar tablolarına benzer bunlar... Yaşamın güzel olduğuna inanamayız çünkü yaşadıklarımızı hatırlamayız, ama uzun zamandır unuttuğumuz bir kokuyu şöyle bir içimize çektik mi sarhoş oluveririz. Benzer bir biçimde, ölenleri artık sevmediğimizi sanırız ama kazara eski bir eldiven gözümüze çarpınca gözyaşlarına boğuluruz."
Kayıp zamanın izinde den önce "Proust yaşamınızı nasıl değiştirebilir?" adlı kitap okunmalıdır. Ayrıca uzun süredir kitap okumayan birisi kayıp zamanın izindeye yaklaşmadan önce form kazanmak için birkaç roman bitirmelidir.
edebiyat dünyasının en önemli yazarlarından biridir. pek çok önemli yazara ilham kaynağı olmuştur. çoğu iyi yazarda olduğu gibi, kitaplarında çok uzun betimlemeleri ve çok sayıda karakteri vardır. Zaman kavramını oldukça iyi işler.
şu serinin okunması tavsiye edilir:
Swann'ların Tarafı
Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde
Guermantes Tarafı
Sodom ve Gomorrah
Mahpus
Albertine Kayıp
Yakalanan Zaman ("Kayıp Zamanın izinde" şeklinde de çevrilmiştir)
okurunu hayretlere düşüren, büyüleyen fransız yazardır. bizim de daha önce yaşadığımız ama kelimelere dökecek kadar becerikli olamadığımız hisleri öyle bir maharetle anlatır ki okurken tutulur kalırız. '' Swannlar'ın Tarafı ''nda 350 - 353 arası müziğin öyle bir tasvirini yapar ki ' Aa a ! Ne demiş bu adam ? Nasıl demiş ! Valla bravo ! A a ! ' tepkilerime sebep olmuştur. Cümleleri uzundur, tasvirleri detaylıdır ama hiç sıkmaz. Otur oku tüm gün. Artık hayatta olmayan amcasının dar, karanlık ve gürültüsü bol bir sokakta bulunan dairesinde anıların hatrına yaşarken yazmıştır eserinin ilk versiyonunu. Aynı evde yatak odasını annesinin eşyalarıyla donatmış ve bu şekilde çocukluk dileğini, annesinin yanında uyumak, bir nebze gerçekleştirebilmiştir. Eseri tamamlanınca uzun bir süre yayımcı bulamamış ama eserine güveni tam olduğundan pes etmemiştir. Yazdıklarının yayımlanmasını en çok isteyen yazarlardan biridir; çünkü böylece kayıp zaman kuyruğundan yakalanabilecektir. Ayrıca bu şekilde kendi insanlarını dünyaya tanıştırarak onları onurlandırmıştır. Romantiktir. Roza Hakmen'in çevirisi de mükemmeldir. Sanki Proust türkçe öğrenmiş, oturmuş kendi yazmıştır. Akdiken çiçeklerinden bulsam da alsam mezarına koysam.
walter benjamin'in harika bir analizine konu olan dahi yazar. Benjamin şöyle der Proust hakkında:
Hepimiz biliriz ki, Proust bir insanın hayatını gerçekten yaşandığı gibi değil de o insanın yaşadığı hayatı hatırladığı gibi betimler. Ama sorunun kaba bir tanımıdır bu. Çünkü burada önemli olan yaşantının kendisi değil, anıların dokusu, bir insanın anlarıyla Penelope'nin ördüğü örgüdür"
sığ bir dimağ yekten "paragraflar çok uzun" diye tanımlanan devasa yazar. bunu derken de yedi ciltlik bu devasa eserin ismini görmezden gelecektir: kayıp zamanın izinde! bana göre proust'un bu uzun paragraf takıntısı - yoksa alışkanlığı mı demeliydim?- romanın kendi gerçekliği içinde yeni bir zaman yaratma endişesinden mütevellittir. proust bu yolla okuyucuyu romanın içine çekip mevcut paragrafı da o kişinin zaman dilimine evrimleştirir.
hayatı boyunca hiç çalışmayan, annesinden kalan servetle yaşayan fransız yazar. kayıp zamanın izinde adlı yapıtı le monde un 100 yılın yüz kitap listesinde ilk ondadır. diğer büyük yazarlara oranla daha sıkıcı ve samimiyetsizdir.
1871-1922 yılları arasında yaşamış, '' Kayıp Zamanın izinde '' gibi bir harikulade bir eseri dünya klasiklerine kazandırmış başarılı, Fransız yazardır.
--spoiler--
'' iki insan ayrılırken, şefkatli konuşan taraf artık aşık olmayan taraftır. '' Marcel Proust
--spoiler--
kayıp zamanın izin'de adlı kitabında , küçük madlen adı verilen bir keki çayına batırıp geçmiş günlere yoğun bir sarhoşluk içinde geri dönerken "geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. geçmiş, zihnin hâkimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacağı duygunun) içinde gizlidir," diyen yazar..
fransız yazar.
tam bir kaybeden.
asla düzgün işi olmamış.
karşılıksız, eşcinsel aşkları varmış.
kimsenin okumadığı bir kitap için
20 sene uğraşmış,
ama aynı zamanda shakespeare'den
sonraki en büyük yazardır. her neyse,
hayatının sonuna gelir,
geçmişe bakar ve acı çektiği senelerin,
hayatının en güzel yılları olduğuna karar verir,
çünkü o yıllarda kendini bulmuştur.
mutlu olduğu seneler, hep boşa gitmiş.
hiçbir şey öğrenmemiş.
tespitleri, düşünceleri, hayatı algılayışı, cümle kuruşu, hayal edişi, yazıya aktarışıyla insanı sonsuz betimlemelerine hapseden yazar.
"biz bile bilemeyiz çoğu zaman neyi neden hissettiğimizi. ismi konmadığı zaman daha çok hoşumuza gider bazı şeyler. kontrolümüz altında olduğunu düşünüyoruz belki bu şekilde, bilemiyorum. ya da sadece o kadarını istiyoruz. iltifatlar, imayla ifade edilen hoşlanmalar. bazen bunun ötesini istemiyor olabiliriz, bunun ötesine geçince ne yapacağını bilemiyor olabiliriz. ne bileyim belki de böyle değil belki de böyle..."