Diego, Bush'a tekmeyi vuralım der ve sözü Bolivya'ya, Evo Morales'e bırakır. Güzel insanlar, umut dolu söylemleriyle, devrimci ruhlarıyla oradadırlar, Mar del Plata'da.
1986 Meksika'da Arjantin'in ingiltere karşısındaki zaferi Diego'ya ilk dünya şampiyonluğunu getirdi. Adalet kazandı ve o dönemlerde adalet ancak futbol yoluyla kazanılabilirdi. Mar del Plata, Latin Amerikalıların gösterdiği duygusal bir tepkiden öte, CIA'nın organize ettiği darbe girişimleri, askeri cuntalar ve daha sonra öldürülecek olan insanlarla doldurulan stadyumlara karşı da gösterilen bir tepkiydi. Sadece 2. Dünya Savaşı sonrası cezasız kalan ve Kuzey Amerika'ya kaçan, sonraları da Latin Amerika'ya dağılan Nazi savaş suçluları yüzünden değil, aynı zamanda muhalefetler oluşturan diktatörlere akıl veren ve sosyalist liderleri öldüren insanlar yüzündendi. Mar del Plata'da Latin Amerika ithalat ve ihracat serbestleşmesini sağlayan fakat aslında Latin Amerika'yı ekonomik açıdan çökertmek için bir oyun olan ALCA anlaşmasını imzalamayı reddetti. Aynı Meksika'nın 1983 yılında imzaladığı anlaşma gibi. O anlaşmanın adı NAFTA idi ve Kuzey Amerika ile Meksika arasındaki bir evlilikti. ABD ve Kanada yatırımlar yaptı ve milyonlarca Meksikalı için iş olanağı sağlanmış oldu. Fakat elde edilen kar Meksika'da kalmak yerine kuzeye gittiğinden ve Meksika'da sadece işçilerin maaşı kaldığından anlaşma hiçbir fayda sağlamadı.
"eğer maradona olsaydım,
aynı onun gibi yaşardım..."
manu chao
emir kusturica'nın maradona belgeseli. 2008 yapımı ve çok başarılı bir çalışma olduğunu söyleyebilirim. futbol seven sevmeyen, maradona'yı tanıyan tanımayan herkesin izlemesini tavsiye ederim. kusturica mükemmel bir maradona belgeseli kotarmış.