ingilizcesi man who loved yngve yani yngve yi seven adam olarak if 2009' da gösterilen stian kristiansen' in yönetmeni olduğu 2008 yapım bir norveç filmi.
berlin duvarı çökmekteyken yaşanan pırıl pırıl ve bir o kadar da dramatik bir yetişkin olma hikayesi bu. kasım 1989 ve stavanger'deyiz: 17 yaşındaki jarle klepp isteyebileceği her şeye sahip: süper bir kız arkadaş ve dünyanın en sağlam kankası. birlikte stavanger' in en sert punk grubunu kuracaklar: mattias rust band. fakat bir anda ortaya yngve çıkıyor ve jarle' nin eli ayağı karışıyor: punk gruplarıyla şehrin tek rock barını nasıl sallayacaklarsa, kendi dünyasının da aynı şekilde sallanıp darmadağın olacağından henüz haberi yok. bu yeni çocuk kimseye benzemiyor ve jarle iyice afallıyor. bildiği tek şey, yngve ile buluşmanın, beraber eski arkadaşlarıyla gereksiz diye etiketledikleri türden şeyler yapmalarına rağmen -duran duran dinlemek veya tenis oynamak gibi- bir tür bağımlılık haline geldiği. yavaş ama tutarlı bir şekilde, jarle etrafındaki herkesi kendinden uzaklaştırıyor ve gerçekten yalnız kalmanın ne olduğunu anlıyor. tore renberg' in i love them all adlı çok satan kitabından uyarlama yngve' yi seven adam, stone roses, the cure, rem, japan, the jesus and mary chain ve joy division gibi dönemin ünlü gruplarının müzikleri eşliğinde, büyümeyi konu alan son derece eğlenceli bir komedi. ama diğer yandan, seyirciye hiç hissettirmeden imkansız bir aşkın acılı ve melankolik kapanına yakalanıp küçük parçalara ayrılıyor.
--spoiler--
--spoiler-- http://www.ifistanbul.com
--spoiler--
şaşırtıcı olmayan ancak kuzey' in soğukluğuna inat insanın içini ısıtan klişesine de pek uygun film. film r.e.m' den the stone roses' a ve the cure' a kadar pek çok güzel grubun güzel müzikleriyle donatılmış. zaten hikaye de genç bir punk grubunun üzerinden gidiyor.
iki erkeğin öpüşmesi tüm bilindik öpüşler gibi pek içli.
bu yıl if kapsamında izlediğim en güzel film oldu kendileri. yngve'yi seven turuncu kafalı çocukcağızla ister istemez anılarını depreştirip empati kurabiliyor insan. gerçi herkesin yaşadığı duygular değil hissettikleri, aynı anda bir kıza ve bir erkeğe aşık olmak gibi. buna rağmen daha önce böyle bir durumla karşılaşmamış biri bile çocuğun masum sevgisi ve şaşkınlığı karşısında içine dalabilir filmin. bir de kızıl oğlanın yakın dostu hegeli oynayan çocuk pek şeker oğlanmış.
Dünyada sadece tek bir rengin olmadığını hatırlatan ve diğer renkleri tanımadıkça kendi rengimizden asla emin olamayacağımızı fark ettiren bir film.
-----spoiler-----
-----spoiler-----
----Burası Avrupa ya da Rusya değil. Savaşta ya da terör tehditi altında da değil. Hiç kimsenin ipod'u yok. Cep telefonları, internet... Bütün bunlar sadece bilim kurgu. Yıl 1989. Buna Avrupa Ekonomik Birliği deniyor ve ben bundan nefret ediyorum. Buna Sovyetler Birliği deniyor, Soğuk Savaş ve Maggie Thatcher deniyor... Petrolü keşfettik ve artık zenginiz. insanlar burada pembe ceketleri ve permalı saçlarıyla yürüyorlar ve berbat bir müzik dinliyorlar.
----Ben bunu hak etmek için ne yaptım? Etrafımdaki her şey tamamen saçmalık! Bütün kızlar Amerika'ya gidecekler ve birer "au pair" olacaklar. "Çok eğlenceli olacak!". Au pair de ne demekse?! Hiç arkadaşım yok ve hiç seks yapmadım. Neden burada lduğumu anlamakta güçlük çekiyorum. Benim adım Jarle Klepp ve bir hayata ihtiyacım var.
-----spoiler-----
-----spoiler-----
ha bi de ben bu filme karşı devrimci diyen gördüm (bkz: ben bugün bunu gördüm ama ne desem boştu)
jarle ve arkadaşlarının hikayesini anlatan sıcak bir film.
devamı filmin ayrıntılı konusunu içerir, izlemediyseniz okumayın.
--spoiler--
sıkıcı bir okul gezisinde tanışıp arkadaş olan jarle ve helge hayran oldukları katrine'yi etkileyebilmek için bir punk müzik grubu kurarlar ve bir konser anlaşması yaparlar. verecekleri konsere hazırlandıkları dönemde jarle katrine'le sevgili olur ancak okula yeni gelen çocuk yngve onun bütün dünyasını değiştirir. yngve ile vakit geçirmek için tenis oynamaya başlar. zamanla ona aşık olduğunu fark eder ama bunu kimseyle paylaşamaz. dostu helge ise onun değiştiğini grupta olmak istemediğini düşünür. jarle'nin yngve'ye onu sevdiğini söylediği sahne en ilginç ilan-ı aşk sahnelerinden biridir. ayrıca film bir yandan da duvarın yıkılmasıyla insanların hayatında oluşan değişimlere de değinir. jarle'nin annesi işten çıkartılır. bir sahnede katrine'in 'kaç tane duvar yıkılırsa yıkılsın bizi o gece klüplerine almayacaklarını biliyordum' dediğini görürüz.
--spoiler--
sonuç olarak eşcinsel temalı izlemeye değer bir filmdir. özellikle helge rolündeki arthur berning'in performansı çok etkileyiciydi.