mani ve melankoli olmak üzere değişik şekillerde görülebilen bir hastalıktır.
mani; canlının, aşırı neşeli olması halidir. bu haldeyken canlı, şarkı söyler, dans eder, avazı çıktığı kadar bağırır.
melankoli; canlının, ruhî bir çöküntü içinde olmasıdır. bu haldeyken canlı, yaşamı ve dünyayı değersiz bulur. hatta bazen düşünceleri o kadar ileri gidebilir ki; yakınlarını bu değersiz dünyada yaşatmak istemeyerek, onları öldürmeye bile kalkışabilir.
mani ve melankoli, günün belirli vakitlerine dağılmasıyla karışık olarak görülebilir.
ankara'ya kar yağarken bu günlerde, tam yedi yıl önce bu zamanlar ilk kez kar görüp sevinçten çıldırışı gözümün önüne gelen; şimdilerde hem kar'a, hem ankara'ya, hem de bana hasret kalmış sağlıklı ruhun sahibi.
ilaçlarla kontrol altına alınması çok zor olmayan hastalık. benzeri psikiyatrik hastalıklara göre en katlanılası sayılabilir, yeter ki ilaçlarını düzenli iç.
Alışması, yaşaması zor şehrin sakinleriydik artık, bir tek onun annesi babası yanındaydı Ankara'da. Kampusun tam karşısında küçük bir otel odasında kaldılar iki hafta kadar. Onunla karşıdaki otele kadar gelir miydim? Yeni tanışmıştık ama sorun değildi, gelirdim tabi otele kadar. Napan anne, dedi annesine, dayanamadım güldüm. Zaten bir gariplik vardı konuşmasında ama bu kadar bariz değildi bizimle konuşurken. O zaman bilmiyordum ilerleyen zamanlarda Kıbrıslıların konuşmasının dilimize pelesenk, bize eğlence olacağını. Sonra annesiyle babası döndüler Kıbrıs'a ve başladı bizim ilk yalnızlık günlerimiz.
işte biz çok küçüktük o zamanlar, sınıfın en küçükleri... O zaman 84'lü olmak demek, 17 olmak demekti. Şimdi anlamı değişse de o yılda doğmuş olmanın, o zamanlar üniversitede boyu uzamaya devam eden küçük ve ağlak kızlar bulmuştu birbirini.
Saflık ve gücün bir aradalığını, zor olsa da ahengini gösterdi bilmeden bizlere. Zaten annesi o doğduğu zaman hep direnmesini istemiş, hep güçlü olmasını. Zaten solcu babalar da kızlarının mücadeleci olmasını isterlermiş.
Biz oyalanırken öyle kendi halimizde, yıllar pek bi'uyanık davranıp akıverdi. Neredeyse elti olacaktık ama yarım kaldı, olmadı. :) Tam beş kere doğum günlerimizi kutlamışız beraber şimdi saydım da. Ama hep final zamanına denk geldi onunki. Cebeci Cami'nin dibindeki güneş gören evinde, not kağıtlarının arasından uzattığında kafasını, mürekkep bulaşmış yüzüne, dağılmış saçlarına bakıp iyi ki doğdun dedik en sadelisinden.
Ama şimdi ne okul var, ne sınavlar var, ne de bir aradayız. Araya Akdeniz girdi. "Voleybol oynarken topunuz denize kaçıyor mu adada?" esprisinin bile tadı kalmadı artık. iki ayrı ülkenin, iki ayrı devlet kurumunda saçma işler peşindeyiz :)
Yarın yine doğum günü, Kıbrıs'a rağmen, mesafeye rağmen, habersizliğime rağmen. Kutlu olsun. Direnmeleri refakatçisi olsun yollarında, her daim.
kendisini kktc zirvemize beklediğimiz yazardır. ha diyeceksiniz ki ulan niye özel mesaj atmıyorsun? özel mesaj da atacağım ama böyle daha bir exantirik olmakta. kendisi benim kıbrıs hakkındaki düşüncelerimi sevmese de zirve hakkındaki düşüncelerimi sevecektir.
hayatının en büyük sürprizini karşısında görünce afallayan ama uzun zamandır hiç olmadığı kadar mutlu olan, hayatında hep mutlu sürprizler olsun dediğim denizaşırı yazar.
* masumiyetin, fitnelik fesatlık bilmezliğin yüze yansıması, yapılmaya çalışılsa ele yüze bulaşmasının insan hali; sanki yeni bitirmiş anaokulunu, şimdi silmiş ağzındaki çikolata bulaşıklarını...
içinde benim bulundugum insanlar grubu. her an herşeye uyuz olma, laf sokma, ayar verme gibi bir takım girişimlerde bulunurlar.. ornegin minibüsün içinde seyir haldeyken yoldan geçen alakasız bir insanın hareketi tüm günlerini berbat edebilir..çok mutluyken beyindeki sinirsel kolerasyon bir anda ters tepip mutsuz yapabilir.
genelde zeki olurlar. yaratıcılıkları ve hayal güçleri diger insanlara göre kat kat fazladır. olaylara değişik açılardan bakabilme kabiliyetlerine sahiptirler. üç boyutlu ve analitik düşünce yetenekleri fazlasıyla gelişmiştir. kendilerini beğenmiş yada tam tersine kendilerinden nefret eden bir yapıya sahip olurlar.
genellikle uyusturucu kullanan insanlarin basina gelen psikolojik hastalik.
hasta bir zaman cok neseli hareketli , bir zaman ise duygusal depresyonda olur.
sevgililer günü'nde sevgilisini eve gönderip, benimle kızkıza takılacak kadar fedakar; adının verdiği esinle belki de çok direnen, başına geçtiği işe sıkı sıkıya sarılan, emek veren, tutunan, istikrarlı bir kıbrıslı. tek kusuru var, bazen çok zor sorular soruyor, tam da çalışmadığım yerden.
Ya bu bizim manik depresifse, benim arayamayıp ihmal ettiğim deniz aşırı ülkelerde yaşayan arkadaşımdır. "Armut piş hop düş" durumlarına hiç girmeyen zaten o tip durumları da hiç tasvip etmeyen, ayrıca ultrasona gitmek isteyip de gideceği yerin solaryum olduğunu öğrenince vazgeçen aziz insan!!!
kocaman gözlü, kocaman yürekli dostum. ayrıca dünyanın en meraklı insanı. konuşmayı seven, konuşturmayı daha çok seven; şöyle ki ara sıra kıbrıs'tan arayıp "yeni dedikodu var mı ankara'da?" diye soran memur insan. sıradışı kişilik.
Kıbrıs civarlarında yaşayan eski sınıf arkadaşım şimdi kadim dostum olan.Ankarayı sevmeyen ama bazı nedenlerden dolayı her an ankaraya dönebilmekle beni tehdit eden, konuşmasını anlayan ender insanlardan olduğum için beni sevdiğini sandığım, pembe rengi kendi milli rengi olarak kabul eden, benim hellim peynir,bolibif depom.canım arkadaşım...bu sıralar işini sevmesede yine de olsun...
gittim diyelim bir psikiyatra. anlattım her şeyi. o da bana "manik depresyon hastalığına yaklanmışsın" dedi. bende "bahsettiğiniz şey güzel bir himi hendrix şarkısı deyip, 'burada sigara içilmez' uyarısına uymayıp sigaramı yaktıktan sonra muayenehanesinden çıkıp asansöre binmeden önce de güzelse sekreterini dudaklarından öperdim.