oyunculuk ve sinematografi olarak netflix'in en iyi dizisi olduğunu düşünüyorum. bu kadın bir hayal mi gerçekten var mı diye son bölüme kadar düşündüm. sonunda bir hayal olduğuna karar verdim. çünkü emma stone. *
--spoiler--
aslında öyle bir kadın var ve kahramanımızın da aklı da gayet yerinde.
--spoiler--
senaryosu da black mirror ile yarışır. ama o daha iyi. *
her şeyiyle muhteşem bir dizi. yönetmenlik, senaryo, oyunculuk, sesler. hiçbir unsur ötekini geride bırakmıyor. hepsi muhteşem. sinema filmi kalitesinde dizi. yönetmenin ellerine sağlık. uzun zamandır izlediğim herhangi bir şey beni bu kadar içine çekememişti.
bu dizinin tek sorunu ya çok seversiniz, ya hiç sevmezsiniz. ortası yok. bunun sebebini bilmiyorum. beklentiler herhalde. çok aksiyonlu bir trailera sahip ancak dizinin kendisi öyle değil. trailera kanıp izlemeyin. matrix değil bu.
1 ayı geçkin bir süre önce 2 bölüm izleyip bıraktım hatta sigara bırakma döneminde olmam ve dizinin ağır bir şekilde sempatisini yapması mı yoksa ironi olarak gözümüze sokmasından mı bilinmez rahatsız olup bırakmıştım. Bu 3-4 gündür yeniden başladım o kadar çekti ki anlatamam. Sanırım böyle diziler sakin bir gün geçiren - hayatlarında rutin hareketler olan insanlara hitap ediyor. Tabi bunun dışında psikolojik içerikleri de seven bir kitle var elbet.
Her ne kadar jonah hill ve emma stone gibi sağlam başrollere sahip olsa da zayıf bir anlatıma sahip dizidir.
Konusu ilgi çekici fakat tempo sorunu var ve anlatım hiçbir şekilde merak uyandırmıyor.
Sadece Psikolojik tarafının olması biraz diziyi çekici kılıyor hepsi bu. Tabii yine de meraklıları izleyebilir bazı güzel replikler ve hoş sahneleri var ama bunun ötesinde pek bir şey aramamalı.
ilk iki bölümü boş yolda karşıdan karşıya geçmeye çalışan kaplubağayı izlemekten farkı olmayan, sonrasında ufak ufak heyecanlanan dizi.
“bakalım kahramanlarımız burdan nasıl kurtulacak. Coming soon”
imdb’den 8.2 almis dizi. Konusu bunalti vermiyor ancak sanki daha az bolume sikistirilabilirdi gibi. Bu arada son zamanlarda netflix dizilerindeki sigara sempatizmini bu diziyle de iyiden iyiye hissetmeye basliyorsunuz.
yeni bir netflix serisi. ilk iki bölümünü izledim, devam da etme niyetim var. yani dizi güzel ama yapımında kesinlikle legion'ın etkisi olduğunu düşünüyorum bu dizinin. sanki legion'dan süper güçleri alalım bir dizi yapalım demiş gibi birisi. tabi bu eleştiri ile izlenmez falan demiyorum, legion muazzam bir dizi olduğu için bu dizi de çok iyi kategorisine girecektir.
Açıkçası izlemeden önce filmin sizi korkutmasını beklemeyin çünkü bu film bence korkutmak için yapılmamış zaten film daha çok psikolojik-gerilim unsurları içeriyor bu yüzden filmi izlemeden önce korkmak için izliyorum mantığıyla izlememenizi tavsiye ederim.Film baştan sona Frank karakterinin kadınları katledişini anlatıyor böyle diyince sıradan bildiğimiz seri katil filmlerinden biri gibi gözükebilir fakat o kadar basit bir film değil bu Maniac şöyle ki filmin çoğu POV yani baş karakterin gözünden çekilmiş bu yüzden onun işlediği cinayetler sırasında onun gözünden izlememiz filme kesinlikle farklılık katmış ayrıca filmin en beğendiğim unsurlarından biri de müziklerinin etkileyici ve filmle çok iyi uyumu.Baştan sona sürükleyici,zaman zaman içerdiği kanlı sahnelerden dolayı içinizi kaldırabilecek hatta sinirinizi bile bozabilecek bir yapım.Oyunculuklar iyi Elijah Wood'un suratını pek göremesekte zaman zaman ayna yansımalarındaki mimikleri,sesinin tonlamaları başarılı ayrıca Nora Arnezeder de keza başarılı bir performans çıkarmış.Filmin sonu da bence tatmin edici diyebilirim.Son olarak ben filmi beğendiğim ve başarılı buldum son zamanlarda çıkan birçok saçma sapan korku filminden iyi olan farklı bir korku/gerilim/psikolojik filmi tavsiye ederim,sinemada izlediğinize pişman etmeyecek bir film.
adı üzerinde film bir manyağın hayatını anlatıyor. bir manyağın psikolojisini onun gözünden seyretmek isteyenlerin hoşuna gidebilir. yani discovery crime izlemek hoşunuza gidiyorsa bu film de gidebilir. ancak ben sevmedim filmi. amaçsız bir gerilim dönüyor ortada. sanıyordum ki dahi bir manyağın akıl dolu cinayetlerini izleyeceğiz. aksine bu herif düpedüz manyak çıktı. yoksa ortada çözülmeyi bekleyen karmaşık bir kurgu yoksa manyak değiliz ya niye cinayet izlemek isteyelim.* yani kısacası bu filmde ana karakterin gelişigüzel işlediği cinayetleri seyrediyoruz. adam zeki biri olmamasına rağmen sapanla kuş avlar gibi kadın öldürüyor. sonuç olarak bu filme korku veya gerilim filmi demek gerçek korku ve gerilim filmlerine hakaret olur. filmi niteleyebileceğim tek kelime; iğrenç.
Frank Zito (Elijah Wood) içedönük, utangaç, yalnız yaşayan bir genç adamdır. Annesi Angela (America Olivo)ölünce oğluna bir cansız manken dükkanı bırakmıştır.
Bu dükkan 3 kuşaktır Zito'lara aittir. 1930'ların anlayışıyla oluşturulmuş mankenleri onaran Frank dükkanı ne yapacağını bilemez, onun bu antika restorasyonuyla kimse ilgilenmez. Dükkanı kapatmak, eski biçemli mankenleri terk etmek istemez çünkü onların insanlardan çok daha karakteristik yapıları olduğunu düşünür.
Dramatik ve hüzünlü bir geçmişi olan Frank gündüzleri sıradan bir yaşam sürse de geceleri insan avına çıkar. Randevu sitelerinden, sokaklardan bulduğu fahişeleri, eskort kızları öldürüp kafa derilerini yüzer. Bu kafa derilerini mankenlerin başlarına monte eder. Frank'e göre saçlar bedende sonsuza kadar kalan tek öğedir. Cinayetlerinden sonra pişmanlık duyan, kendinden nefret eden Frank, Dr. Jekyll - Bay Hyde gibi çift kişiliklidir. Bastıran korkunç itkisini Frank denetleyemez.
Gerçeğin yine tümüyle dışındadır, pathosu özgündür. Bir gün dükkanına genç sanatçı Anna (Nora Arnezeder) gelir, Frank'tan yeni sergisi için yardım ister. Fotoğrafçı Anna, Frank'ın yaşamını tümüyle değiştirecektir. The Hills Have Eyes (Tepenin Gözleri /2006), Mirrors (Aynalar/2008), Piranha 3D (2011) filmlerinden sonra Alexandre Aja - Grégory Levasseur ikilisi bu kez William Lustig'in kült korku filmi Maniac'ı (Manyak) (1980) ele aldılar.
Seksenlerin en tedirgin edici Slasher'ında geceleri kadınların kafa derilerini yüzen seri katille skandal yaratan bu öncü örnek kotku türünü etkiledi. Alexander Aja, Hign Tension'daki (Yüksek Tansiyon-2002) mola yerindeki tuvalet sahnesiyle Maniac'a gönderme yaptı.
Yönetmen Franck Khalfounun (Wrong Turn at Tahoe/2009) yeni Maniac'ı özgün versiyonun birebir kopyası değil. Seri katili iriyarı, ürkütücü Joe Spinell yerine ufak tefek çelimsiz Elijah Woood canlandırıyor. Tehlikesiz görüntüsü, mavi masum gözleriyle bir çocuğu andıran Wood'un arkasında insan avıyla geçinen yırtıcı bir hayvan saklanmaktadır.
Öykü de New York yerine Los Angeles'ta geçiyor. Yönetmen Khalfoun, Melekler Kenti'nin paranoyak potansiyelini sürekli sömürmüyor. Öznel kamerayla öyküsünü anlatan yönetmen izleyiciyi Frank'ın hastalıklı zihninin içine sokuyor, bu kanlı yolculuğu Frank'in gözünden izliyoruz.
Görüntü yönetmeni Maxime Alexandre'ın usta resim seçimiyle, Rob'un ürkütücü müziği atmosferi alabildiğine gerginleştiriyor. Frank'in görüntüsü aynaya, cama, dikiz aynasına, arabanın kaportasına, TV ekranına yansıyor. Bu olgu bir anlamda onun ikiye bölünmüş kişiliğinin uzantısı. Frank'ı sesiyle, soluk alıp vermesiyle, içsel konuşmalarıyla ayırt ediyoruz.
O kendine mankenleriyle apayrı bir dünya kurmuştur, başka bir döneme aittir, eski filmleri izlemeyi sever. Dr. Caligari'nin Muayenehanesi en sevdiği filmdir. Sin City (Günah Şehri - 2005), Green Street Hooligans'tan sonra Elijah Wood yine karanlık bir karakteri yorumlar, ona göre ise Frank kötü biri değil. Sadace o korkunç itkisini denetlemekten acizdir.
yönetmenliğini Franck Khalfounın yaptığı filmdir. film bir pisikopatın hayatını anlatıyor, tabi aralarda flashbacklerle neden bu hale geldiğini de anlayabiliyoruz. tüm film boyunca elijah woodun gözlerinden izliyoruz ayrıca yaptığı her şeyi. çekim ve konu olarak yaratıcı bir film bence, elijah wood da yüzünü ne kadar az görsek de gördüğümüz zamanlarda gayet başarılı bir pisikopat rolüne bürünmüş.
ufakken bu klipte dans eden ablaydı bir kadın üzerine kurduğum tüm erotik hayaller ama bizim düğünlerdeki dansları falan görünce tüm hayallerim yıkılmıştı lan.