"mango'da indirim!, mango'da indirim! mango'da indirim!" çığlıkları arasında uyandım, meğer kabusmuş. hayatımın bir dönemini zorunlu hizmet adı altında geçirdiğim "fahri mango tezgahtarlığı" dönemi sanrıları içinde...
+hayatım, mango'da indirim varmış, bir göz atalım mı?
-olur canım
diyaloğu ile başladı her şey. gayet normal bir çift olarak içeri girildi, hatun kişi raflar arasında kendini kaybettikten sonra ise erkek tarafı için yeni bir dönem başlamış oldu zira hatun kişiyi beklerken geçen saatler içinde ortalıkta boş boş dolanırken, aynı indirimden yararlanmak isteyen hanım kızlarımızın manyaklığı ile karşılaştı.
+pardon beyefendi, bunun small bedeni var mı?
-ben burada çalışmıyorum.
+çok afedersiniz.
-rica ederim.
gibi insancıl diyaloglar kuruldu en başta fakat alışveriş manyaklığı erkek tarafını zorla tezgahtar yapacaktı ve masum er kişi bunlardan habersiz sevdiceğini bekliyordu...
geçen saatler, günler ardından can sıkıntısından ortaya dağılmış kıyafetleri katlayıp raflarına koymalar, bedenlerine göre dizmeler, renklerine göre ayırmalar baş gösterdi, keşke her şey bununla kalsaydı, olmadı, olamadı...
+pardon beyfendi, bunun xs'si var mı?
-tabiki hanımefendi, hemen depodan getiriyorum.
depo derken masum er kişi? işte dönüşü olmayan noktaya gelinmişti, artık resmi olarak olmasa da gayet fahri olarak bir mango tezhahtarı olunmuştu.
bakırköy akıl hastanesi'ne yatmanın öncesinde bu masum er kişi, bir elinde çıtçıtlı body, diğer elinde deri ceket mango mağazasının önünde "haydi abllaaağğ, ne alırsan 10 lira!" çığlıkları atmaktaydı...