bir şeyin kıymetini kaybedince anlarız ya hani. şahsımca maneviyat da öyledir. öyle olmalıdır. manevi bir duygu alamıyorsa artık insan, hayatından son derece sıkıldıysa maneviyattan uzak işler yapması onun yararına bile olabilir bazı durumlarda. bu kadar çok maneviyatsızlık ve rahatsızlık içinde huzurun kıymetini anlar insan. nöylece maneviyatı daha bi yükselir kanımca.
örneğin bir adama namaz kılmak artık zor gelmeye başlamış ise yani şeytandır vesvesedir bu olur doğaldır gayet, o adamın namazın huzurunu anlaması için bir süre gece geç saatlerde yatması, barlarda içki içmesi, sürekli cünup halde gezmesi falan gerekli midir? bence gereklidir. kendimden biliyorum. insan huzursuz olduğu zaman, huzur için yapılan manevi şeylerin kıymetini daha iyi anlıyor. bir süre sonra pişman oluyorsunuz yaptıklarınızdan.
tabi bunu yine de bir bilene sormak lazım. gerçekten insan maneviyattan sıkılır mı veya nasıl ulaşılır manevi doyum noktasına..nedir maneviyatsızlığın gerekliliği?
maneviyatın gereksizliğidir aslında. zira insan, devletleştiğinden ve hiyerarşileştiğinden beri kendinden büyük bir güce tapmak istemiştir hep, ama aslolan o ilk insanın, kendinden başka efendisi yoktu. bu yüzden insan kendine dönmelidir, efendisizliğe.
ama efendisiz olmak, bi amaca hizmet ettiğini bilmemek seni boşluğa düşürmez mi diye cevaplanabilir. yani bunca şeyin bir sebebi olmalıdır diye düşünüyorum. efendi kavramını bu dünyadaki maddi "efendiler" olarak düşünmemek gerek. daha yüce ve tapılası bir güç.
maneviyatsızlık gerekli dendiği anda ruh ölümü gerçekleşmelidir mantıken. sonuç itibariyle tüm bu bitmek bilmez devinim sadece maneviyata hizmet için. fakat belli bir açıdan bakınca da aslında maneviyat diye peşinden koştuğumuz her şey de yanılsama, uydurma, zoraki bir iknadır. farkına vardıktan sonra gereği olan hiçbir şey yoktur.