iki tip temel duygu vardir su hayat denilen merdanede. diğerleri sadece onlarin varyosnlaridir.
birincisi korkudur. dünya kadar maliniz olsa daha yetmemesi hissiyatidir. daha fazla daha fazlasini istemektir. yenilen havyarin tadini bile binbir türlü kuruntu yüzünden tadini alamamaktir.
ikincisi ise aşktır. öyle sanildiği gibi akla geldiği gibi ask değil ha.. ufacik bir kulubenin bile yetmesidir. küflenmemiş kastkati olmuş ekmeği susuz kemirirken bile onu havyar yermiş gibi tadla ve istahla yemektir.
nedense bana charlie chaplin'in altina hücum filmindeki ayakkabi yeme sahnesi canlandi gözümde. belki de bunun sebebi bir oyuncunun kendisinde olani olabilme durumundan dolayi oluyor. ama charlie chaplin'în ortaya koyduklarina bakınca onun hayatini yönlendiren duygunun korku değil aşk oldugunu anlayabiliriz.
smile gibi bir parcanin sözlerini yazan ve yanilmiyorsam bestesini yapan insandan tersini beklemek olmazdi zaten.
evet belki de günümüzün aşk kavrami bdsm kavramiyla yer değiştirdiğinden ve asalikliğa, köleliğe ve -lafi yalniş anlasilmasindan haddimi asmak istemem- devlet nikahi marifeti ile yahut baska vesayitler ile fuhusun en alt kademesi olarak algilandiği içindir.
evet bu meşru sayilan asalikliğin dilenerek, kimseye kendinizi satmadan ve beklemeden yaşamak için gerekli her türlü güce sahip olmadan tadi cikmaz.
benim nazar-i celbime göre karin doyurmanin kapısı aşktan - evlilik adi altinda dahi olsa- gecmemelidir. sevdiği bir kişiyle evli olmadan hayatini kazanarak yasayan kişi, eşinin sirtindan gecinerek yasayan evli kişiden bence daha namusludur. cünkü birincisinde aşk para disinda kalmiştir, kincisinde ise bakma taahhüdüyle imzalanan kontrat, bir kölelik, bir caresizlik halini almiştir.
ayaküstü subjektif bir yorumda yaptik, format günahimizi bağislasin, ama ister istemez kulaklara humeyra yorumuyla su dizeler geliyor;