mandallar çamaşırlar çamaşır makinesi ve elma

entry1 galeri0
    1.
  1. saat beşe gelirken düşünüldüğünde arasında süper bir uyum yakalayabileceğiniz dörtlü.
    1071 malazgirt zaferinden 1 sene önce ankarada kızılaydaki soğan tarlamda çapa yaparken, yan tarlada saban süren çok güzel bir kıza rastladım.onu daha önce hiç görmemiştim. tütünden çatallaşan sesimle '' hey dilber kimsin sen?'' diye bir nara attım. oralı olmadı. sadece çalışmaktan kalçasından daha iri hal almış omuzlarını yukarı doğru hareket ettirerek '' benden sana yar olmaz'' mesajı verdi. o an yıkılmıştım. bir yolunu bulup bu dilberin gönlünü kazanmalıydım. ama nasıl olurdu? biraz daha çalıştım ve saat 12 sularında günlük mesaimi tamamladım. burada tüm çiftçiler sabahın erken saatlerinde çalışmaya başlar öğlen oniki dedimi de paydos ederlerdi. saat 14:00 civarında nasırlaşmış ayaklarımı leğende rahatlatmaya çalışırken, gözlerim yan leğende şalvarımın üzerinde tepinen bir başka iki nasırlı ayağa takıldı. bunlar senelerce saçlarını yolumda süpürge etmiş çilekeş anamın ayakları idi. bir miktar izledikten sonra heybeti ile bin yıllık bir çınar ağacını andıran elma ağacından annemin çamaşır yıkadığı leğene bir elma düştüğüne tanık oldum. işte o anda kafamda şimşekler çaktı. önce yer çekimini keşfettim. daha sonra da tarlada çalışan dilberin gönlünü kazanacak müthiş bir fikre gark oldum.
    adını '' kirli düşmanı'' koyacağım bu makine anamı çamaşır yıkamaktan kurtaracak, sevdiceğime kendimi kanıtlamamı sağlayacaktı. ancak 20. yy sonlarına doğru adına '' çamaşır makinesi'' denecek bu icadı gerçekleştirecek olmam, anamın çamaşır yükünün sadece %40' ını hafifletecekti. o senelerde çamaşır mandalından bihaber olan insanlık, yıkadıkları çamaşırları kurutmak için iki ucundan tutarak saatlerce rüzgarın önünde dikilmek mecburiyetindeydi. çok fakirlik gördük çok!

    çamaşır kurutmak kolaydı. bir ağaçtan bir ağaca at kuyruğundan yaptığım ve daha sonradan adını iplik koyacağım ince sicimleri bağlayacaktım ve çamaşırları yine sonradan mandal ismini vereceğim kıskaçlarla bu sicimlere tutturacaktım. işin asıl kısmı kirli düşmanını nasıl gerçekleştirecek olmamdı.
    uzun süre düşündükten sonra bir arife sabahı elindeki hantal merdane ile baklava açmaya çalışan annemden azıcık kopya çekerek kirli düşmanının ana parçasını buldum. daha sonra bir kutuya bu merdaneyi kolayca dönecek şekilde monte ettim. kutunun içerisine su geçirmez tahtadan ürettiğim bir kasa koydum. kasanın ufak bir kapağı vardı ve kapağı kapattığınız anda içinin dış dünya ile ilişkisi tamamen kesiliyordu. kasanın içine kirli çamaşırların bir kısmını doldurdum. daha sonra o zamana kadar üretilmemiş uzunlukta bir ince sicim ürettim. bu ince sicimin bir ucunu su geçirmez tahtadan yaptığım kasaya, diğer ucunu ise merdaneye adeta bir makara gibi doladım. makara sistemi bir hafta önce babam tarafından icat edildiği için biraz da babamdan kopya çekmiş sayılabilirim. merdaneyi çevirdiğimde su geçirmez tahtadan yaptığım kasa büyük olan kutunun orasına burasına çarpıyor çamaşırları yerinden oynatacak şiddete kavuşuyordu. su geçirmez kasanın kapağını açıp çamaşırların üzerine biraz sabun, biraz da su ekledim. sabunu bulan da bizim sülaleden çıkmıştı. kendisi dayım. neyse tüm bu işlemleri yaptıktan sonra merdaneyi çevirdim. bu sırada ev ahalisi dikkatli gözlerle beni izliyordu. merdaneyi bir müddet çevirdikten sonra, su geçirmez tahtadan yaptığım kasanın içerisindeki köpüklü suyu boşaltıp, yerine kasayı tam dolduracak şekilde saf su doldurdum. bir müddet daha merdaneyi çevirdikten sonra çemaşırları çıkarıp ipe tutturdum. evde bir bayram havası sormayın. meğer ben kirli düşmanını yapıncaya dek bir gün geçmiş, kurban bayramının ilk günü gelmişti. şaştım kaldım vallahi. az kalsın bayram namazını kaçırıyordum. bayram namazından sonra babamla beraber bahçede koç kesip, koçun etlerini aile ahalisi arasında pay ettik. çok fakirlik gördük çok! bayram sonunda sevdiceğim için bizimkinden daha güzel bir kirli düşmanı yaptım. küçük kardeşim kasım' ın da yardımıyla aleti sevdiceğimin kapısına götürdük. babam, annem, ben, kasım ve kız kardeşim mümine ile sevdiceğimin kapısında bir müddet dinlendikten sonra aile reisimiz olan kasım kapıyı çaldı. kapı açılmadan önce zamanın adeti olan kız istemeye gidilen eve girmeden 'damat hediye ettiği nesneyi kayın validesine tanıtır' kaidesine uyarak icadımı tanıttım. tüm aile benim kişisel şovumu çok sevmişti. hatta en küçük oğulları kımızhan '' bir daha bir daha'' şeklinde tempo tuttu. sonra nasıl olduysa bokunu çıkarmaması gerektiğini anlamış bir surat ifadesi ile bir anda durdu. kızı kız kardeşim mümine istedi. ama kızın kayınçosu başlık parası olarak, kirli düşmanı artı kardeşim kasımı üç yıllığına renklerine bağlamak istedi. babam kayınço ile sıkı bir pazarlığa girişti. en sonunda iki kirli düşmanı artı kasımın sol böbreği olarak antlaşmaya varıldı. evde yine bayram havası esti. meğer bayramın üçüncü gününe gelmişiz.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük