makyaj demek her zaman bülent ersoy'un yüzündeki 4 kat boya demek değildir. bazen küçük bir ayrıntıdır, bazen de gözü, dudağı ya da herhangi bir yüz parçasını belirginleştirmektir. kendine yakıştırılan kıyafeti giymekten çok farkı yoktur.
ama ne vardır? makyaj kavramının anlamı insanda - çok şey gibi - alışkanlıklarla şekillenir. hiç yapmayan, dolayısıyla yüzüne azıcık allık sürse tüm dünya "ıaaaahhhhh! şunun suratına bak! nasıl da boya küpü!" diyecek gibi hisseden kişi için makyaj fazlalıktan öte olmaz. hatta aslında çok zaman bazı makyajlar hoşuna gitse de, "kendimden öyle memnunum ki.. aahh siz zavallılar!" havasından ödün vermemek için yapanı eleştirir, beğenmez..
elbette aynısı zıt kutupta da mdvcuttur, meraklanılmasın. hemen her zaman makyaj yaparak - bilhassa - dış dünyaya çıkan, dolayısıyla bir gün olduğu halde çıksa "inanmıyorum! ölü bu! zombi! hortlak!" çığlıklarıyla ortalığı ayağa kaldıracağını hisseden kişi için makyaj olmazsa ne kadınlık kalır, ne kendine saygı, ne insanlık (!). o da bazen doğal duruşlara istek duysa da, yine "kendimden öyle memnunum ki.. aahh siz zavallılar!" havasından ödün vermemek için yapmayanı eleştirir, beğenmez.
o zaman kısacası olay nedir?
makyajsız kız, sadece makjayı yapmamış kızdır. o kadar..
maden suyu kadar doğal içerikli mineral deposudur.doğa o na her zaman merhametlidir, en fasilinden yağmurda doyasıya yürüyebilir, saçlarını açıp gökyüzünden düşen damlalara yüzünü tutabilir kısaca doğanın içinde özgürlüğünü yaşar. hortlak suratlı kızların hep imrenerek baktığı bir protipi, fizyolojisi...