bir eylül gecesi tuna nehri kıyısında vals peruano eşliğinde dans eden iki kişinin aşklarını yaşatabilmek için edindiğim kullanıcı adı. ruhları şad olsun.
m.t.: hoşgeldin bey
a.h.: hoşbulduk hanım... ee terliklerim nerde?
m.t.: ne diyosun be?
a.h.: terliklerim diyorum... neden yerde değil?
m.t.: temizlik vardı kaldırdım hesap mı vericem sana be? o bıyıklarını eline tel tel sayarım ulan senin!
a.h.: vericen ulan tabi ben senin kocanım
m.t.: sittir git ulan evden... hadi sana bi güzellik yapiim taksi çağırıyım sana... defol evden! şöfeeeeer! şöfer!
taksi şöförü: (euzübillahimin! yarabbim aklıma mukayet ol bu nasıl kadın lan böyle) buyur abla?
a.h.: bu hıyarı haydarpaşa garına sallıyosun tamam mı
t.ş.: (tırsarak) tamam abla
(gazı kökler)
slavoy zizek ile astra taylor bir belgesel çektiler. o belgeselin adı zizek! idi. orada geçen şu dialog beni hep kendine çekmiştir:
zizek: Birçok solcu benden formül bekliyor. astra: Doğru. zizek: Güya ne yapılacağını onlara ben öğreteceğim. (...) Benim görevim, analizci konumumu korumaya çalışmak. Bu da nakletme yoluyla bu beklentilerle oynayarak onları sarsmaktan, çürütmekten geçiyor. Onlara ne verebilirim değil de Bu beklentiler meşru mu? Bu beklentiler onlara onlar hakkında ne anlatmalı? diye bir soru sorulması gerektiğini onlara açıklayabilmek için.
şeklinde.
benden ya da kullandığım kullanıcı adından peşin olarak bir şey bekleyen (ki başka işi yok mudur ki benden böyle bir şey bekliyor doğrusu epeyce işsizliğine yorarım bunu) beklememeli. nedir yani? kullanıcı adım hece öztürk olsaydı kakülü yeşil çorapları turuncu dördüncü sınıf bir eternal sunshine of the spotless mind kızı olmam mı beklenecekti? bu, büyük saçmalık.
bunun yanında mahrem, ahlak, edep, haya gibi kavramları çöpe atmış bir bireydir evet. zaten, dış dünyada yeterince var bunlar, her tarafta var. okulda, kışlada, çalıştığım iş yerinde, her yerde. hele ki böylesine kavramların pespayeleştirilip ucuzlaştığı bir dönemde, benden yazı olarak klişe bir hijyen bekleyenlere ise hayret etmek yerine onlardan şüphe ediyorum, septikleşiyorum. bu, size göre olabilir, çiçeklerden ve böceklerden bahsetmek. oysa ben pis şeylerden bahsedeceğim belirli sınırların dışına (sözlük formatı vs yasalar filan) çıkmadan. bunu, yazma hakkım elimden alınana değin yapacağım.
kaldı ki, benim yazılarımın gerçek olduğuna inanmak da kişilerin bileceği iş. ancak, ben köhne bir rahşan ecevit ahlakçılığıyla, kelimelerin polisi olmayacağım. kelimelerin polisi olanlarla daima çatışacağım. çünkü, artık elimizde kelimelerden başka bir şey yok.