üniversitedeki ablamın bana küçüklüğümde aşılamış olduğu duygu olup, her zaman öğrencilerin yanında olan, ucuz olduğu kadar lezzetli makarnaya aşık olma durumudur.
küçüktüm. küçük dediğim 15-16 yaşındayım, bizim de üniversite hayallerimizin başladığı, "ayrı eve çıkacaz yarraam!" olayları. ama arkadaşım bile yoktu ki lan, ne ayrı evi? tır şoförü olmayı düşünüyordum ayrıca, skmişim üniversiteyi. son derece çalkantılı bir dönem. sakallarımın, o zamanki söyleyişle tüylerimin daha kesmeden uzadığı, dün giydiğim pantolonun belimden düştüğü, dün erişemediğim potaya smaç basabildiğim, hayvani gelişim gösterdiğim zamanlar. eh, fizik oynak olunca ruh hali de öyle oluyor. herşeyden etkilenmeler, yalnızlığın verdiği huzursuzluk, yok kızlardı mızlardı...
ablamın yanına gitmiştik bir kez. annem babam falan içerde otururken, ablam mutfağa çağırdı; konuştuk. ona da anlattım herşeyi.
mutlu olmak için hiçbir şeye bağlanmamak gerektiğini, sözlüğü bile fazla sevmemenin gerektiğini.. bilgisayarım giderse mutsuz olacaktım çünkü, hayatım sözlükle geçmeyebilirdi.
önüme attı makarna pakedini.
"hem ucuzdur hem seni terk etmez. çok seversin, aldatmaz da bu makarna. olacaksan buna aşık ol. hem yaşamak istiyorsan bu lazım sana, sıkıyorsa yeme."
hergün makarna yapmaktır. bi'gün salçalı, diğer gün domatesli, diğer gün peynirli, kaşarlı, zeytinli, sütlü, ıspanaklı; sucuklu, sosisli... hergün ayrı bir çeşitini yapmaktır. hatta gün geçtikçe makarna üzerine farklı tarifler bulmaktır.