'' bunca ağır mehtaba tahammül mü kalır.
biraz su lutfeyleseniz sultanım.
asude yaz akşamında çamlıca'nın.
derunumdaki hala o mahur şarkıdır.
cepheden döndüğüm günlerdi sanırım.
ne kadar meyyustum farkında varmışsınızdırç
bulunmaz güzelliğiniz bugün bile aklımdadır.
bir hilal zerafetiyle mahçup ve yarım.
derunumdaki hala o mahur şarkıdır.
hem çalıp hem söylemiştiniz hatırladığım.
müvesvis aydınlığında titrek şamdanların.
istanbul sanki bu şarkınızda saklıdır.
o hangi bahçeydi ki bir kanun yankılanırdı.
yıldızlara uzanmış ıhlamur dallarından.
beyhude istanbul'un yıkılmış saltanatından.
semada gizli gizli bir yangın hazırlanırdı.
yabancı bir yalnızlık herhalde galiçya'dan.
içinde ölülerin usulca yaşadığı.
büyük rüyalar gibi bileklerime bağlı.
ney fısıltılarıyla o mahur şarkıdan.
işgal zabıtasının günlerdir aradığı.
yüzbaşı ferid bendeniz mülga beşinci fırka'dan.
dalgın bir silah gibi boşlukta her zaman.
kaygılardan sıyırıp şarkınızın kurtardığı.
mazurum sultanım aşkımız yoksunlar aşkıdır.
belki mahur sevişmek böyle uzaktan uzağa.
siz bir fecir hazırlığı müthiş gecemde adeta.
fikrimde her haliniz yer etmiştir bambaşkadır.
bir kılıç tadı yok mu karanlığın tadında.
yıldızların aktığı süvari mızraklarıdır.
vahşi vahşi parıldayan ayrılık saatıdır.
ellerinizle büyümüş efsanevi kanun'da.
zannım bu ki bu mehtab sonunda mehtabımdır.
sonuncu sevişmemiz asude çamlıca'da.
bir mermi çizgisiyle her şey yıkılsa da.
derunumdaki hala o mahur şarkıdır. ''
üstadın şiiri hakkında yazdıkları şöyledir;
''teşvikiye'de, göknar sokağı'nda, minnacık bir çatı katında oturuyordum. henüz bekarım, minnacık bir radyom var. akşamüstleri, kurtlar sofrası'na çalışmaya başlamadan, en büyük keyfim çay içip ''incesaz'' dinlemek! türk musikisini gecikerek sevdiğimi yazmışımdır. yakın tarihimize değgin eserleri okumaya daldığım o tarihlerde, birer ikişer klasik türk bestecilerini de keşfediyor; ufak ufak, çeşitli makamların ritim özelliklerini ayırmayı öğreniyordum. bunun şiirime yansımaması düşünülemezdi. öyle de oldu.
'mahur sevişmek'teki şiirler, bu yansımanın , imge ve deyiş olarak somutlaştığı, ilk şiirlerdir. bilindiği gibi, arkası geldi. çocukluk yıllarımdan kulağımda kalmış divan şiiri yankıları olmasaydı, o hızla yeniden, daha profesyonel bir gözle eski şiirimize eğilmiş olmasaydım, sonradan o kadar heveslendiğim bileşimin üstesinden gelebilir miydim, bilemem. bildiğim divan musikisi, divan şiiri, yakın geçmişimizi anlatan kitaplar vs. derken, gittikçe kökleşen, dallanıp budaklanan bir ulusal tarih ve kültür bilincine kavuştuğum, bunun savaşımını vermeye kalkıştığım.
şunu da kaydetmeliyim galiba: menderes'in artık açıkça diktalaşan yönetimi, soğuk savaş zorunluluklarıyla birleşince, her çeşit sola soluk aldırmaz bir zalimlik edinmişti. demiştim ki ortamın elverişsizliği toplumcu şairi ya mekan ya zaman içinde dağılıp, başka siyasal eylemlere sığınmak zorunda bırakıyordu; ya da onlara sahip çıkmak! ben sana mecburum'daki bu türden şiirleri, elbette bela çiçeği'ndekiler izleyecekti: hele 27 mayıs öncesindeki kaynaşma, ister istemez beni, yakın geçmişimizin özgürlükçü eylemleriyle özdeşlemeye götürdü. bu bölümdeki şiirlerde, bu pek belirgindir.''