--spoiler--
karısı inadından ölen, babası tarafından hiç sevilmeyen behçet beyin uzaktan yakından hayatına giren herkesi anlatan çok kalabalık roman.
--spoiler--
hikayesinin muhteşemliği dışında, hüzünlü bir neşe barındıran tuhaf bir şarkıdır. neşeneleneyim mi, hüzünleneyim mi şaşırtır adamı. alkolle birlikte ve ahmet kaya dan dinlenmelidir.
Ahmet kaya'nın şarkılaştırdığı halini değilde, şiir halini daha çok seviyorum ve üstad (attila ilhan) sağlığında seslendirmediği için(ne kadar arasam nafile oldu kaptan'ın ses kaydını) tek sevdiğim şair attila ilhan'ın denizlere yazmış olduğu bu güzel şiiri yine tek sevdiğim şiir yorumcusu bedirhan gökçe'nin yorumlamasıyla daha bir başka aşık olduğum şiir.
huzur ve sahnenin dışındakiler ile üçlemenin ilk romanı olan, ahmet hamdi tanpınar eseri. bir solukta okunan, insanı birden kavrayıp yavaş yavaş, hüzünle yere indiren, ruhta hoş bir seda bırakan, tanpınar'ın zeka ve yaratıcılığını ustaca konuşturduğu, güzel ve çok özel kitabıdır.
romanın ruhu ve yapısıyla ilgili ayrıntılı bilgi şöyledir:*
"Gittin emma ki kodun hasret ile canı bile
istemem sensiz geçen sohbet-i yâranı bile" Neşati'nin bu beyiti roman boyunca ve hatta üçlemenin diğer romanı olan Huzur'da da sıkça tekrarlanmaktadır. Roman Behçet Bey'in hikâyesi olarak başlar ve Behçet Bey'in etrafındaki insanların hikâyeleri olarak devam eder. ilk başta insanda yarım bırakılmış ya da erken kesilmiş izlenimi bırakmaktadır.
Tanpınar bilinçli bir romancı hüviyetiyle hareket eden şuurlu bir sanatçıdır. Bu özelliğini onun Mahur Beste romanında da görebiliriz. Anlatmak istediğini, kendisini o yönde sürükleyecek bir beste bularak göstermiş ve titiz bir seçimle işe başlamıştır.
Mahur beste özellik olarak yüksek perdeden başlayarak kademe kademe düşüş gösteren bir yapıdadır. Anlatmak istediğini kafasında biçimlendiren sanatçı bilinçli bir seçim yapmış, mahur beste'yi seçmiştir. Onun romanındaki kişilerin yaşamları ve karakterleri de bu özelliğe sahip olarak beste ile paralellik gösterir. Bir çıkışla beraber inişe geçerler.
Tanpınar'ın romanlarında mahur beste bir leitmotif olarak nerdeyse bütün eserlerini bir ağ gibi örmüştür. Mahur beste gittikçe bir roman kişisi olarak karşımızdadır. Huzur, Sahnenin Dışındakiler ve Mahur Beste'de sık sık karşımıza çıkar.
tanpınar'ın romandaki bazı derin kişilik ve felsefik tespitleri:
--spoiler--
behçet bey, bütün ömrünce, yerinden kımıldamadan ''kaçmak, gitmek!'' diye çırpınanlardandı.
--spoiler--
--spoiler--
ona göre(molla ismail'e göre) esas olan, zaman dediğimiz şeyi insan ruhunun benimsemesi, bir meyva ısırır gibi, kendi izlerini ona kuvvetle geçirmesiydi. her türlü, saadet ve felaket düşüncesinin üstünde bir talihin, kendisini tamamlaması lazımdı. ıstırap insanoğlu için gündelik ekmek, ölümse sadece bir kaderdi, ikisinden de kaçılamazdı. asıl dava, derin bir şekilde yaşamak ve kendi kendisini gerçekleştirmek, ölümlü hayata şahsi bir çeşni vermekti.*
--spoiler--
--spoiler--
fikirlerimiz, onları taşıyacak kudrette olduğumuz nispette bizimledirler.
--spoiler--
--spoiler--
fakat bir hayalden kurtulmak, onunla başbaşa yaşanmış zamanın izlerini içimizden silmek değildir.
--spoiler--
müjganla ben ağlaşırız dizelerine müjgan kelimesinin kirpik anlamlı kullanılmasından ötürü pek bir beğendiğim, çok anlamlı bulduğum, atilla ilhan şiirinin ahmet kaya tarafından yorumlanmış haline ölüp bittiğimdir.
dinleyip dinleyip kendimden geçtiğim şarkı, çok neşeli olsamda bu şarkıyı duyunca derinlere dalıyorum. dalınmayacak gibi de değil ki.
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı..
Taksim'de Cafe Pandrossa'da buluşmuş üçü: Attilâ ilhan, Ahmet Kaya ve Gülten Kaya...
Pandrossa, Şair'in vazgeçilmez mekânı o sıralar...
Ahmet Kaya'nın, -ilhan'ın deyimiyle "o deli kara çocuk"un- elinde bir kaset... Kasette yeni bir şarkı:
"Mahur..."
Yine Şair'e haber vermeden bestelemiş şiirini...
"Böyle bir Sevmek"te, "Yangın Gecesi"nde "Cinayet Saati"nde, "Jilet Yiyen Kız"da yaptığı gibi...
Sonra da eşi Gülten'e ricacı olmuş yine:
"Attila Bey seni benden daha çok seviyor. Dolayısıyla Usta'ya şarkının haberini vermek yine sana düşüyor".
Gülten çevirmiş telefonu... Ertesi güne randevulaşmışlar.
Şiir, bir tablo gibi önlerinde duruyor:
"şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız
gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız".
* * *
Ahmet Kaya lafa girmeden Attilâ ilhan, "Dur ben sana bu şiiri nasıl yazdım onu anlatayım" demiş:
"12 Mart sonrasının kahır günleriydi. Bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: Deniz'lere kıymışlardı. Karşıyaka'dan izmir'e geçmek için vapura bindim. Deniz bulanıktı; simsiyah, alçalmış bir gökyüzünün altında hırçın, çalkantılı... Acı bir yel esintisinin ortasında aklıma düştü ilk mısra... Vapurda sessiz bir köşe bulup yüksek sesle tekrarladım. Vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarlayarak yürüdüm".
"bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
gittiler akşam olmadan ortalık karardı".
* * *
O anlattıkça ıslanmış kirpikleri Gülten'le Ahmet'in...
Bir kadın ismi sandıkları Müjgan'ın eski dilde "kirpik" anlamına geldiğini orada öğrenmişler. Şair'in "müjganla ağlaşmak"tan kastını da orada çözmüşler.
"Mahur", Ahmet Kaya'nın en sevilen şarkılarından biri oldu sonradan...
ahmet kaya'nın sesiyle mükemmel olan bir atilla ilhan şiiridir. nakarat bölümünde (o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız) insanı alır götürür, istediği, istemediği, isteyipte gidemediği her yere...
türkiye'de yaşayan bir insan bu şarkıyı dinleyince daha iyi anlıyor ki; nerde artık eskisi gibi besteler, şarkılar...
80'lerde 90'larda genç yaşımda olmadığım için kendimi aciz hissettiğim anları hatırlatan bir eser daha...