müjganla ben ağlaşırız dizelerine müjgan kelimesinin kirpik anlamlı kullanılmasından ötürü pek bir beğendiğim, çok anlamlı bulduğum, atilla ilhan şiirinin ahmet kaya tarafından yorumlanmış haline ölüp bittiğimdir.
huzur ve sahnenin dışındakiler ile üçlemenin ilk romanı olan, ahmet hamdi tanpınar eseri. bir solukta okunan, insanı birden kavrayıp yavaş yavaş, hüzünle yere indiren, ruhta hoş bir seda bırakan, tanpınar'ın zeka ve yaratıcılığını ustaca konuşturduğu, güzel ve çok özel kitabıdır.
romanın ruhu ve yapısıyla ilgili ayrıntılı bilgi şöyledir:*
"Gittin emma ki kodun hasret ile canı bile
istemem sensiz geçen sohbet-i yâranı bile" Neşati'nin bu beyiti roman boyunca ve hatta üçlemenin diğer romanı olan Huzur'da da sıkça tekrarlanmaktadır. Roman Behçet Bey'in hikâyesi olarak başlar ve Behçet Bey'in etrafındaki insanların hikâyeleri olarak devam eder. ilk başta insanda yarım bırakılmış ya da erken kesilmiş izlenimi bırakmaktadır.
Tanpınar bilinçli bir romancı hüviyetiyle hareket eden şuurlu bir sanatçıdır. Bu özelliğini onun Mahur Beste romanında da görebiliriz. Anlatmak istediğini, kendisini o yönde sürükleyecek bir beste bularak göstermiş ve titiz bir seçimle işe başlamıştır.
Mahur beste özellik olarak yüksek perdeden başlayarak kademe kademe düşüş gösteren bir yapıdadır. Anlatmak istediğini kafasında biçimlendiren sanatçı bilinçli bir seçim yapmış, mahur beste'yi seçmiştir. Onun romanındaki kişilerin yaşamları ve karakterleri de bu özelliğe sahip olarak beste ile paralellik gösterir. Bir çıkışla beraber inişe geçerler.
Tanpınar'ın romanlarında mahur beste bir leitmotif olarak nerdeyse bütün eserlerini bir ağ gibi örmüştür. Mahur beste gittikçe bir roman kişisi olarak karşımızdadır. Huzur, Sahnenin Dışındakiler ve Mahur Beste'de sık sık karşımıza çıkar.
tanpınar'ın romandaki bazı derin kişilik ve felsefik tespitleri:
--spoiler--
behçet bey, bütün ömrünce, yerinden kımıldamadan ''kaçmak, gitmek!'' diye çırpınanlardandı.
--spoiler--
--spoiler--
ona göre(molla ismail'e göre) esas olan, zaman dediğimiz şeyi insan ruhunun benimsemesi, bir meyva ısırır gibi, kendi izlerini ona kuvvetle geçirmesiydi. her türlü, saadet ve felaket düşüncesinin üstünde bir talihin, kendisini tamamlaması lazımdı. ıstırap insanoğlu için gündelik ekmek, ölümse sadece bir kaderdi, ikisinden de kaçılamazdı. asıl dava, derin bir şekilde yaşamak ve kendi kendisini gerçekleştirmek, ölümlü hayata şahsi bir çeşni vermekti.*
--spoiler--
--spoiler--
fikirlerimiz, onları taşıyacak kudrette olduğumuz nispette bizimledirler.
--spoiler--
--spoiler--
fakat bir hayalden kurtulmak, onunla başbaşa yaşanmış zamanın izlerini içimizden silmek değildir.
--spoiler--
Ahmet kaya'nın şarkılaştırdığı halini değilde, şiir halini daha çok seviyorum ve üstad (attila ilhan) sağlığında seslendirmediği için(ne kadar arasam nafile oldu kaptan'ın ses kaydını) tek sevdiğim şair attila ilhan'ın denizlere yazmış olduğu bu güzel şiiri yine tek sevdiğim şiir yorumcusu bedirhan gökçe'nin yorumlamasıyla daha bir başka aşık olduğum şiir.
hikayesinin muhteşemliği dışında, hüzünlü bir neşe barındıran tuhaf bir şarkıdır. neşeneleneyim mi, hüzünleneyim mi şaşırtır adamı. alkolle birlikte ve ahmet kaya dan dinlenmelidir.
--spoiler--
karısı inadından ölen, babası tarafından hiç sevilmeyen behçet beyin uzaktan yakından hayatına giren herkesi anlatan çok kalabalık roman.
--spoiler--
Burada bir halk var. Onun, kendisinden olan bir hayatı var.Onu içinden, dışından kendisi yaratıyor. işte benim sevdiğim, inandığım bu hayattır. Din, akide, hepsi bu hayatta şekil alıyor, değişiyor. Arabistan'da ramazan geceleri minarelerde söylenen naatları dinlerken Peygamber'in bile bizimkinden ayrı olduğunu sandım. Düşün bir kere, Yunus'ta yahut Şeyh Galip'teki Muhammed'i ... Bizim ruhaniyetimiz, nmaniyetimiz bize aittir.
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara.