mahrem

entry78 galeri1
    53.
  1. bu hatun zamanında şişman mıydı diye düşündüren kitap, öylesine iyi anlatmıştır ki.elif şafak ın ilk okuduğum romanı.ne denir ki?kitabın arkasında da söylendiği gibi görmeye ve görülmeye dair bir roman.
    2 ...
  2. 52.
  3. "Bazen böyle olur. Bazen biri çıkar karşına. Bilirsin ki, onun karşısında zayıfsın. Bir hamur parçasısın. Alsın seni, dilediğince yoğursun, oynasın."
    1 ...
  4. 51.
  5. 50.
  6. elif şafak'ın üçüncü romanı olan mahrem, 1999 yılının istanbul'unda başlıyor ve yine 1999'un istanbul'unda sona eriyor.
    aradaki bölümlerde ise okur istanbul dışında pera'ya, sibirya'ya ve fransa'ya uğruyor. araya tarihler, farklı zamanlar, masallar, hayvanlar, insanlar, hayvansı insanlar, insansı hayvanlar, güzeller, çirkinler, çok güzeller, çok çirkinler, düşler, kirli anılar ve daha birçokları giriyor.
    --spoiler--
    roman, farklı zaman ve mekandaki hikayelerin, kahraman ve olayların ayrı ve bir o kadar da "bir" olan öyküleriyle örülü.
    1999'un istanbul'unda karşımıza iki kahraman çıkıyor. cüce bir erkek be-ce ile aşırı derecede şişman ve iri bir kadın karakter. kitapta bu iki karakterin birbirlerine olan aşkı ya da birbirleriyle olan ilişkileri anlatılan birçok konudan sadece biri.
    kadın karakter şişmanlığı başına dert olan birisi. yemesi için acıkması gerekmeyen, her koşulda (sinirliyken, yorgunken, uykusu varken, yeni uyanmışken, sakinken, meşgulken vs.) yemek yiyebilen bir kadın o. parmakla gösterilen bir kimlik o. bir yön tabelası. zayıflamayı deneyen ama denemekle kalabilen, midesine söz geçiremeyen yedikçe yiyen, yedikçe kusan, kustukça yiyen bir kadın o. be-ce ise bir erkeğe göre oldukça kısa hatta cüce olan tüm dikkatine görme ve görülme üzerine yazdığı sözlüğüne ayıran bir erkek.
    yazar zamansal ve mekansal açıdan ikinci durak olarak 1885'in pera'sını seçmiş. bu dönemin kahramanı ise kerametle dünyaya gelen keramet mumi keşke memiş efendi. yokuşun tepesindeki vişne renkli çadırın sahibi olan memiş efendi yalnızlığını giderme çabası içine giriyor. gösteri çadırında sergilediği akıllara durgunluk veren güzellik ve çirkinliklerle bunu gidermeye çalışıyor. doğu'ya ve batı'ya bakan iki kapısı olan bu çadırın gözdeleri ise batı'ya bakan kapıda sadece kadınlara gösteri yapan çirkinler çirkini samur kız ile çadırın doğu'ya bakan kapısında sadece erkeklere gösteri yapan güzeller güzeli belle anabelle.
    samur kız'ın öyküsü okuru 1648'in sibirya'sına götürüyor. belle anabelle'ninki ise 1868'in fransa'sına. bu 200 yılı aşkın iki öykü ise tek bir mekan ve zamanda birleşiyor: 1885'in pera'sı. dünyaya gelişleri oldukça enteresan olan ve mahremiyetin sınırlarının ihlali ile kirlenen ve keder ve kaderleri bu ihlal ile şekillenen bu iki canlının yolu vişne rengi çadırda kesişiyor. insanları eğlendirmek, tiksindirmek, utandırmak, özendirmek için oraya getirilen bu iki canlı güzelliği ve çirkinliği delicesine sergiliyorlar. sibiryalı bir samur avcısı samur kızı lanetleyen. samur kız keramet mumi keşke memiş efendi’ye çirkinliği sayesinde çuvalla para ile satılıyor.
    insanların çirkine ve güzele zayıflıklarının ve zaaflarının kullanıldığı vişne rengi çadırın diğer bir gözdesi ise belle anabelle. anabelle yasak ve mitolojik bir ilişkiden doğan ikizlerin güzel olanı.
    şafak romanda lineer-düz bir zaman çizgisini takip etmiyor. bu masalsı kahramanlarla olan gezisinde kimi zaman sibirya’ya uğruyor, kimi zaman fransa'ya. bunu dışında iki zaman ve mekan daha var romanın nefes alıp verdiği. biri istanbul'un pera'sının vişne renki çadırı (yıl 1885) diğeri ise istanbul'un hayalifener apartmanı. (yıl 1999) bu iki mekanın belirgin bir özelliği var: yokuşun tepesinde olmaları. yazarın bu karışık yolculuğunda hayalifener apartmanı2na vardığımızda karşımıza çıkardığı, şişmanlığını gözlerden ırak tutmaya çalışan, ancak bu şekilde kendini rahat hisseden bir kreş öğretmeni.
    birbirinden kopuk gibi görünen bu kahraman ve öyküler geçmişle bugün arasında gidip geliyor ve kitabın sonuna doğru birleştiriliyor. mütemadiyen tekrarlanan cümleler 1980 istanbul'unda anlamlı bir bütünlüğe kavuşuyor. asıl kahramanımızın şişmanlığının nedenini anladığımızda -ki bu neden bir cinsel tacizdir- kitap çok daha etkileyici bir hale bürünüyor.
    eserin arasına bir sözlük (nazar sözlüğü) yerleştirilmiş be-ce'nin kaleme aldığı. görmek ve görülmek üzerine oluşturulan bu sözcükler kitapla anlamlı bir bütün oluşturuyor. mahremiyetin sınırlarını, gerekliliklerini, açıklığını, kapalılığını aktaran ve bunda görmek ve görülmek eylemlerini temel alan kitap 1999 yılının istanbul'unda sona ererken ve bu son aslında kitabın başı iken; kitap bir- yum gözünü, iki- aç gözünü ve üç- sobe bölümlerinden oluşurken (genel hat ile) aynı zamanda bu bölümler kadın karakterin cinsel tacize uğrama esnasındaki, tacizcinin komutlarıyla uyuşuyor.
    --spoiler--
    mahrem, artık hiç sevmediğim elif şafak'ın hiç tartışmasız en iyi eseri.
    postmodern edebiyat'ın ise türkiye'deki en iyi örneklerinden biri.
    (bkz: postmodern edebiyat)
    3 ...
  7. 49.
  8. elif şafak'ın açık ara farkla en iyi romanı. her romanında olduğu gibi bu romanında da toplumun öngörmediği, görmek istemediği, dışladığı özellikleri gözler önüne seren, görülmeye ve görmeye değer kılan haline getiriyor. keramet mumi keşke memiş efendi ile balmumu renginde görüyoruz dünyayı, be-ce ile de kameranın matrajından. şişkonun neden 3'e kadar sayamadığını öğrendiğimde o sayfayı ağlayarak okudum. neden şişko olduğunu anlamak ise bi kitabı böle haşince bitirmeme neden oldu. nefret ettim, haykırdım hıçkırıklarla, ama sesimi duyan olmadı. bi elif duydu sesimi pera'dan, pera'ya. yemek yedi- ağzını çalkaladı. kustu- ağzını çalkaladı. nefes aldı- ağzını çalkaladı. mahrem esasta buydu. 1,2...1,2...
    5 ...
  9. 48.
  10. özellikle genç kızlarımızın hep gizledikleri bir mahremiyetleri vardır.
    gizlemeyenlere orospu deniliyor.
    0 ...
  11. 47.
  12. --spoiler--
    Öyle güzel ki uçmak... Öyle güzel ki tüyden hafif, uçurtmadan serseri, buhardan oynak, toz zerresinden kıvrak, kar tanesinden savruk olabilmek gökkubbede. Niyetim daha , daha da yükseklere çıkmak. Niyetim gıpgri gökyüzünde fersah fersah yükselip sapsarı güneşin gölgesine değerek, bembeyaz bulutların üzerine çıkıp bağdaş kurmak ve bir de oradan bakmak dünyaya. Çünkü bilmek istiyorum aşağıda olup biten herşey görülüyor mu buradan bakıldığında? Merak ediyorum arka bahçelerde sırlanmış sırlar, işlenmiş kabahatler,yarım kalmış oyunlar kaydediliyor mu satır satır, kelime kelime? Bilmek istiyorum bir mahremiyeti var mı insanoğlu-insankızının, insan olmanın? Ara sıra da olsa gözlerden kaçabileceğimiz, görülmekten kurtulabileceğimiz gececil bir an, karanlık bir nokta, kadid bir boşluk, belirsiz bir yırtık, ufacık bir çatlak, önemsiz bir kaçak... hani sanki, bit ısırmış, kene yapışmış, tırtıl kemirmiş, sülük emmiş, güve yemiş,gökten düşen üç elmanın birinden kurt çıkıvermiş kadar küçük, küçükcük bir mahremiyet var mı bu seyirlik dünyada.
    --spoiler--
    0 ...
  13. 46.
  14. "mahremiyetin gitti mi elden sen de gitmelisin tez elden"...

    kitabı okuyalı kaç zaman oldu hatırlamam tıpkı bu sözü hiç unutamadığım gibi..
    0 ...
  15. 45.
  16. elif şafak keşke sözlük'te yazsa dedirten kitap.*
    zehir: kendini göstermeden ölüme sebebiyet veren madde.

    adem ile havva: adem ile havva, yasak elmanın tadına varınca, farklılıklarını gördüler ilk defa. utanp, incir yapraklarıyla örtmek istediler çıplaklıklarını. ama birinde bir, ötekinde üç incir yaprağı vardı. sayı saymayı da öğrenince, bir daha hiç aynı olmadılar.

    basilisk: bakışları zehirli, zehiri öldrücü hayvan. basilisk bilinmeyen diyarlara yelken açan seyyahların korkulu rüyasıydı. seyyahlar onun zehirli bakışlarından kurtulmak için envai çeşit koruyucu nesne taşırdı. ama en zeki olanlar, aynadan başka bir şeye gerek duymazdı.

    şu hayyatta basilisk'i kendi görüntüsünden başka ne durdurabilirdi ki?

    ceviz ağacı: gördüğü her şeyi cevizlerinin kabuklarına resmedermiş ceviz ağacı. kimse bu ağacın altında sevişmek istemezmiş bu yüzden.
    1 ...
  17. 44.
  18. bitmesine şaşırmadığınız, içinde hissetmediğiniz arkasından pek düşünmediğiniz bir kitap. ama ağzınızda hoş bir tat ve gözünüzde yeni bir perde bırakıyor mahrem. farklı açılardan bakıyorsunuz şu seyirlik dünyaya, seyredilen, seyretmek için varolan dünyaya
    bitiyor üzmeden, üzülmeden...

    'görmemek lazım mahrem olanı, gözden saklananı. böylesi görmemek bir erdem.'
    0 ...
  19. 43.
  20. acaba elif şafak,'la belle anabelle'i ballandıra ballandıra anlatırken, 'biz hatunları hiç mi düşünmedi de; kitabı okurken anabelle'e olan kıskançlığımıza bizi öldürttü?' diye kendi kendime sormama sebep olan harikalar ötesi elif şafak romanı.

    (bkz: 'hayatınızı değiştiren yazarlar')
    (bkz: 'hayatınızı değiştiren romanlar')
    1 ...
  21. 42.
  22. 41.
  23. --spoiler--
    ''merak ediyorum arka bahçelerde sırlanmış sırlar, işlenmiş kabahatler, yarım kalmış satırlar kaydediliyor mu satır satır, kelime kelime? bilmek istiyorum bir mahremiyeti var mı insanoğlu-insankızının, insan olmanın? ara sıra da olsa, gözlerden kaçabileceğimiz, görülmekten kurtulabileceğimiz gececil bir an, karanlık bir nokta kadid bir boşluk, belirsiz bir yırtık, ufacık bir çatlak, önemsiz bir kaçak... hani sanki, bit ısırmış, kene yapışmış, tırtıl kemirmiş, sülük emmiş, güve yemiş, gökten düşen üç elmanın birinden kurt çıkıvermiş kadar küçük, küçücük bir mahremiyet var mı bu seyirlik dünyada.''
    --spoiler--

    en iyi elif şafak romanıdır.
    1 ...
  24. 40.
  25. Bazen tepetaklak olur yürek. Aheste revan giderken kendi yolunda, göğüs kafesine toslar küttedek. Yüzüstü kapaklanıverir yere. Bir yerlerinin fena halde kırıldığını hisseder kalkmaya yeltenip de kalkamadığını gördüğünde. Üzerini yoklar ama dışarıdan belli olan bir yara filan bulamaz. Haykırır vargücüyle:Derhal çıkmam gerek. Çıkmam gerek! Zar zor doğrulur, ağlaya sızlaya saldırır kafesinin demirlerine. Ve nihayet göğüs kafesinden kurtulmayı başardığında, ne yöne gideceğini kestiremeden bakakalır önüsıra uzanan yollara; daha evvel ayak basmadığı topraklara. Yollar yollara karışır. Sular bulanır. Elmas bir gözdür yürek. Ve çizilmeyegörsün bir kere, artık hep sedefsi bir yırtıkla bakacaktır cümle âleme.
    ELiF ŞAFAK- MAHREM
    2 ...
  26. 39.
  27. --spoiler--
    Gözbebeği; insanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan... gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir. Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır. Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.
    Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka ''gözbebeğim!'' diye hitap edilir.
    --spoiler--
    4 ...
  28. 38.
  29. Elif Şafak;

    "BAZEN TEPETAKLAK OLUR YÜREK.AHESTE REVAN GiDERKEN KENDi YOLUNDA,GÖĞÜS KAFESiNE TOSLAR KÜTTEDEK.YÜZÜSTÜ KAPAKLANIVERiR YERE.BiR YERLERiNiN FENA HALDE KIRILDIĞINI HiSSEDER KALKMAYA YELTENiP DE KALKAMADIĞI GÖRÜLDÜĞÜNDE."
    0 ...
  30. 37.
  31. elif şafak'ın aynı zamanda bir sözlük olan kitabı.

    zühre: derler ki, aşk da unutulurmuş her şey gibi. hem de yaşanıp bittikten, soğuyup küllendikten sonra değil, tam da doludizgin devam ederken unutulurmuş aşk.
    neyse ki, zühre yıldızı varmış göğün üçüncü katında. halen âşık olup olmadıklarını ve eğer âşıklarsa kime âşık olduklarını hatırlayamayanlar, göğün üçüncü katına çıkıp, zühre yıldızının elindeki aşk aynasına bakarlarmış. baktıklarında gördükleri yüz, âşık oldukları kişinin yüzü olurmuş.derler ki, bazıları sadece zifiri karanlık görürmüş aynada. böylelerinin hafızalarından şüphe etmeleri yersizmiş. çünkü tekleyen hafızaları değil, yürekleriymiş.
    ayçiçeği: ay çiçeği güneşe âşık olunca, gülmekten kırılmış bütün bitkiler. "güneş gökyüzündeki tahtından bir an bile aynlmaz. kudretli ve ulaşılmazdır. sen kim, o kim. vazgeç bu sevdadan," demişler hep bir ağızdan. ay çiçeği sesini çıkarmamış. sevdalı gözlerini dikmiş güneşe; bakmış bakmış bakmış. uzun müddet hiçbir şeyin farkına varmayan güneş, nihayet bir gün, ay çiçeğinin bakışlarını hissetmiş üzerinde. önce geçici bir heves sanmış ama zamanla yanıldığını anlamış. ay çiçeği öyle inatçıymış ki, güneş tahtını nereye taşıdıysa, yılmadan usanmadan o yöne çevirmiş başını.
    derken bir öğleden sonra, artık bu takipten bıkan güneş sapsarı gazabıyla kavurmuş ay çiçeğini. daha ay çiçeğinin üzerinde simsiyah duman tüterken, insanlar akın etmişler olay mahaline. "yaşasın!" demiş içlerinden biri."şimdi ne güzel çitleriz bu aşkı."
    aynı gece televizyonun karşısında acıklı bir aşk filmine gözyaşı dökerken, çitlemişler ayçekirdeklerini.
    0 ...
  32. 36.
  33. ilginç bir kitap olup görünen ve görünmeyen üzerinedir, mahremdir.
    1 ...
  34. 35.
  35. yeni okuduğum; gece yarısına kadar duraksamadan okuyarak bitirdiğim, bitirdikten sonra kendimi bunalımda hissettiğim, hatta sebepsiz yere oturup ağladığım kitap. ama gerçekten güzeldi. tavsiye edilir.
    0 ...
  36. 34.
  37. nazar sözlüğü,samur kız,La Belle Anabelle,Keramet Mumi Keşke Memiş Efendi,Be-Ce,vişne rengi çadır,hayalifener apartmanı..sonunda üzüldüm.Be-Ce ye dargınım sanırım.. 'Mahremiyetin gitti mi elden,sen de gitmelisin tez elden!'
    0 ...
  38. 33.
  39. bazen öyle ayrıntılara takılıp uzatılmış bir kitap ki insanı sıkabiliyor, ama aynı zamanda ne olacak diye de merak ettirebiliyor.
    2 ...
  40. 32.
  41. başkaları tarafından görülmemesi gereken sır olan anlamına gelen kelime.fakat bizde bu namahrem olarak da kullanılır.na farsça olumsuzluk ekidir.dolayısıyla namahremin anlamı sır olmayan demektir.ne de olsa galat-ı meşhur fasih-i mehçurdan evladır derler.
    aynı zamanda eski zamanlarda herkesin bir çok mahremi varken günümüz toplumunda mahremin hiç bir anlamı kalmamıştır.bunun nedeni ülkemizdeki batılılaşma çılgınlığıdır.
    2 ...
  42. 31.
  43. --spoiler--
    bazen... böyle birdenbire yaralanıveririz. ama her yara iyileşir. eninde sonunda kabuk bağlar, üstünü kapatır. gözlerden saklanır. çünkü hiçbir yara görülmek istemez.
    --spoiler--
    4 ...
  44. 30.
  45. yetişkin insanlar için masallar gibiydi. hırs nasıl kalp kırar... güven nasıl mutluluk getirir... ne kadar mahrem olsa da sırlarla ve zincirlerle dolu bir hikayeydi ve bu nedenle fısıltıyla, yavaşça okumak lazımdı...
    2 ...
  46. 29.
  47. --spoiler--
    daha kaç kadın tanımalıydı ki, yeterince kadın tanımış olmak için? kaç kitap okuyunca alim, kaç diyar gezilince gezgin, kaç hezimetten sonra bezgin olurdu insan?
    --spoiler--
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük