AKP'nin "yersen" diye önümüze koyduğu ama "yemezsek" de belki zorla yutturulacak olan 12 maddelik metin'dir.
12 Maddelik bu etik kurallara AKP üyesi herkesin uyacağını, aynı hassasiyeti diğer partilerden de beklediğini ilave etti Mahir Ünal. Metnin ilk bölümünde şiddet ve tehdit dilinin kullanılmaması, ifşa, taciz ve siber zorbalıktan uzak durulması; özel yaşamın gizliliğine saygı duyulması gibi kimsenin karşı konmayacağı kurallar sıralandı. (Senelerdir bunu yapanlar sanki kendileri değilmiş gibi, senelerdir bundan şikayet edenler AKP'li olmayanlar değilmiş gibi)
Metnin diğer yarısında ise "Teyide muhtaç bilgilerin gerçekliğinden emin olunmadıkça paylaşılmaması, bilgilerin doğruluğu için meselenin muhataplarının, resmi kurum ve kuruluşların açıklamalarının takip edilmesi, manipülasyon ve yalana prim verilmemesi" istendi.
Diğer maddeleri de teker teker okursanız ve iyi niyetliysenin, biraz da safsanız hiç bir maddede olumsuz bir şey algılamazsınız. "Ne güzel işte", "Helal Olsun" diyenler çok olacaktır.
Ama gelin görün ki sadece ülkemizde değil tüm dünyada medyayı kendi baskısı altına alan otoriter rejimlerin sıklıkla kullandığı yöntem de bu şekilde etik kurallar çıkarmaktır. Bu bağlamda devletin çıkarlarına ters düşmemek bir etik kural olarak tanımlanır. Bunun da benzer bir yapının oluşturulması için hazırlandığını düşünmemiz için bir çok sebep var.
10 yıl öncesine dönelim, yıl 2010. AKP medyası yavaş yavaş kurulmaya başlanmış, mitinglerde muhalif gazeteciler patronlara şikayet edilerek işten attırılıyor ama yine de tam olarak kontrol edilemiyordu. Bu ortamda bir grup AKP'li gazeteci "Medya Derneği" adlı yapıyı kurarlar. Başkanlığına Salih Memecan getirilir. Yönetim Kurulu'nda Bugün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt, TRT Genel Yayın Yönetmeni ibrahim Şahin, Turkuvaz Medya Yönetim Kurulu Başkan vekili Serhat Albayrak, Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik, Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert, Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak vardır. Dernek kuruluş amacını şu şekilde açıklamıştı "Medyada fikir özgürlüğünü, etik ilkeleri, çeşitliliği ve dürüstlüğü savunmak"...
Bir süre sonra bu dernek "Türkiyeli Gazeteciler için Etik ilkeler" metnini yayımlar. Üstelik Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin kabul ettiği ve tarihsel bir arka plana sahip "Türkiye Gazeteciler Hak ve Sorumluluk Bildirgesi" varken bunu yaparlar. Derneğin o etik ilkeleri de "Evrensel Etik Kurallar" dan farklı olmayan ama yine en çok AKP'ye yakın gazetecilerin ihlal ettiği kodlardı. Örneğin "Gazeteci, Kişileri ya da grupları hedef haline getirmemelidir", "Türkiye'deki medya çalışanları herhangi bir siyasi partinin veya özel çıkar çevresinin sözcülüğü rolünü üstlenmemeli veya bunlara açık destek vermemelidir" gibi...
Şimdi Medya Derneği'nin etik kurallarını kendisine yakın gazete ve tv kanallarının defalarca nasıl ihlal ettiğini anlatmaya gerek yok. Yapılan ya da yapılamayan haberler herkesin takdirinde eminim. Amaç, eldeki devlet imkanlarıyla AKP'nin dışında kalan medyayı tamamen köşeye sıkıştırmaktı. Böylece "Gazetecilik Etik Söylemi" tam da gazeteciliğin yapılamayacağı koşulları oluşturmak için kullanılır. Zaten cemaatle olan yol arkadaşlığının son bulması ve Gezi'den sonra medyanın büyük kısmının da ele geçirilmesiyle derneğin işlevi de son bulur. işlevini tamamlayan derneğin etik ilkeleri de unutulur gider.
Bu yüzden 10 Yıl öncesinin Medya Derneği örneğinin , bugün önümüze getirilen "Sosyal Medya Etik Kuralları"nın neyi amaçladığını çok net göstermektedir. Sadece iktidara muhalifleri bağlayan, iktidar yandaşlarının muaf tutulduğu hatta onların ihlallerinin teşvik edildiği bir kurallar bütünü olarak görünmektedir.
Hatırlatmak isterim ki bir süre önce sosyal medyaya üye olmak TC kimlik numarası girilme zorunluluğu torba yasa tasarısına eklenmek istendi. Sonrasında bu madde torbadan çıkarıldı. Ama kısa bir sonra bu konuyu MHP dillendirmeye başladı. Hemen ardından da "Sosyal Medya Etik Kurallar" yayımlandı. Bir süre sonra bu madde meşrulaşır, kanun haline getirilirse hatta etik kurallar da kanun maddesi haline getirilirse şaşırmayın. Çünkü şu anda AKP'nin müdehale etmekte zorlandığı en büyük alan sosyal medya platformları.
Bir süre önce dünyada bir çok ülkeyi içeren dünya özgürlük haritasına bakın. Freedom House'un listesinde de ülkemizin "Özgür Olmayan Ülkeler" kümesinde olduğunu hatırlayın. Bu kurum son 10 yılda özgürlükler konusunda 31 puan kayıpla en fazla gerileyen ikinci ülke olarak Türkiye'yi listeye koydu. Bizim önümüzde ise 32 puan ile Orta Afrika Cumhuriyeti ve Burundi var.
Dileyelim bu sefer "Sosyal Medya Etik Kuralları" gerçekten de olması gerektiği gibi olur. Ama olması gibi gazetecilik yapılmayan ülkemizde insanların isteklerini sosyal medyaya püskürmesinden daha doğal ne olabilir ki? Üstelik iktidarın bu baskılama çabaları kendilerine de kaybettiriyor. yazık oluyor ülkemize
Tweeter da açılan Etik Kurul hesabı altında Fatih Tezcan isimli zatın etik kuralları ihlal ettiği konusunda atılmış tweet var. Canan Kaftancıoğlu ve Ayşenur Arslan da aynı şekilde... Hesap şu anda 6.332 kişi tarafından takip edilmekte.
(Emre Tansu Keten'in Gazete Pencere'deki, 10.05.2020 tarihli yazısından faydalanılmıştır.)