uçurtmasını kendi yapıp uçuran çocuktur. sokaklarda toz toprak içinde misket oynama zevkine varmış kişi , illaki bir mahalle kavgasında bulunmuş ve ufak tefek yaralar almıştır. ağaçtan dal kesmiş ve eczaneden aldığı süngerle kendine sapan yapmıştır bununla cam şişe kırıp sevinçten havalara uçmuştur. boş arsalardan çağla , elma armut gibi meyveleri dalından toplayıp yemiştir o meyveler evde olsa bile. arkadaşları sanal değil gerçektir terleyip hasta olmuş sobanın yanında nane limon içmiştir. evin soba küreğiyle kardan adam yapmış ve annesinden kürek için azar işitmiştir.
yeryüzünün en şanslı çocuklarıdır. hayatlarının en güzel dönemlerini dolu dolu yaşayabilecekleri mahallelerde büyümüş, bacaklarının arasından bakınca dünyayı ters görüp, çok da iplememiş çocuklar..
"şey"inin yerini bile bilmemenin verdiği masumiyeti yüzlerine gözlerine çamur niyetine bulastırıp kirlenmenin aslında güzel değil, güdümlü terliklerin hedefi olduktan sonra kötü oldugunu anlamaktır..
erik ağaclarının en büyük düşmanlarıdırlar ve kendilerine karsı etkili bir ilaç bulunamamıstır henüz. tadları acı olan şurup ve her defasında muhatap olunan tehditlerin ana karakteri eczacı amca ya da teyzelerden baska..
küresel tehditler pek de önemli değildir, soguk onlar için yeni bir eglence unsurudur, pembeleşen yanakları, ilk mimarileri olan kardanadamların burnuna göre daha komiktir..
savaş, kavga ve silahlara kapalıdır dünyaları. ta ki susam sokagını izlemek için actıkları televizyonda körfez savasına ait görüntülerle karsılasana kadar...
yıllar sonra arkadaslarına anlatabilmektir kolunu bacagını ne işlerle ugrasırken, hangi gaddar komşudan kaçarken kırdıklarını..
"ben 100 temel eseri bitirdim 12 yasına kadar" diyip burunlarını büyütenlere "benim hayatım kitaptır" diyebilmektir.. imrendikleri herşeyi yapmıs olmaktır..
nihayetinde ne hayatın ilk periyodunu yaşamaktır mahalle cocugu olmak...