yalcin ergilin dus hekimi 1 kitabındaki ince dokunmuş, bizleri yaşadıklarımızla bir kaç saniye de olsa başbaşa bırakmış bir yazısı.
--spoiler--
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede, mahalleler varmış.
Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga da etseler kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. Herkeste sevgi, paylaşma ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş.
O zamanlar, çocuklar evden okula servis ile değil, buluşarak giderlermiş.
Onların yolunu gözlemezmiş; evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları.
Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbeti, anket defterleri doldurup, sevgileri keşfetmeyi
Horoz şekercisini, elleri leş gibi macuncunun, tornavida ile koyduğu rengarenk macunu
Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra da bir ıslıkla tekrar aşağıya, kukalı saklambaça kaçmayı
O hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı
Küsmeyi, aynı kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuşu, kaybedince kapışı (o muhteşem "kapış"ı)
Teksas'ı, Tommiks'i, Konyakçı'nın dişlerini
Paramparça Red Kid'leri
iç içe konan naylon topları, taştan kale direklerini
Üç korner bir penaltıyı
Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını
Taşınanların kırmızı kamyonlarını
ilk ergenliği, boyların ölçülmesini
Hey dergisini
Otobüsteki biletçinin lastik sarılı kalemini
Yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı
Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını
Yakan topun yakışını
Adam alırken, adım hesabını, iki çocuğu en iyi arkadaşla takası
Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı
Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkarttığı kahramanı – ödleği
Kan kardeşliğini
ip atlama, lastiğe basma, topaç virtüözlüğünü
Çelik çomağı, kırılan camları - toplanan paraları
Açık hava sinemalarını, frigo buzu
Silik seksek çizgilerini...
Sonra zamanla, bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. Yaşlar ilerledikçe, bu birliktelik, kollama, koruma duyguları, bu mahallelerin çocuklarının başlarına çok işler açmış.
Daha sonra işsizlik, enflasyon, köşeyi dönme, adamını bulma, malı götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatın yenilgisi, çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile başbaşa kalmış.
Çocukları mı? Çocukları şimdi koca koca apartmaların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içerisinde yalnız yaşıyorlar.
Anneleri-babaları onları çok seviyor. Beta kapmasın diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor.
Hafta sonları hep beraber "Karum" ya da "Akmerkez"deler.
Okul servisi çocukları neredeyse yataklarından alıyor.
Çocuklar, trafik kaygısıyla, köşedeki markete dahi gönderilmiyor.
Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dershane reytinglerini izliyorlar.
Hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar.
Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar.
Hayata açılan pencereleri "Windows", onlar ekrana-ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor.
Ve şehrin dışında ağaçlar, tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor.
Mahalle, Belediyeler için farklı anlam taşısa da bizler için her zaman evimizin olduğu sokak anlamını taşıyan yerleşim birimidir.
Bugün büyük şehirlerde betonların arasına sıkışmış hayatlarımızın en saf duygularla hatırladığı mahallelerimiz, elbette biraz da çocukluğumuzla ilişkisinden her zaman güzel bir hatıradır.
Efendim bizim mahallemizde evvela şehrin ve hatta mahallenin yerlileri otururdu. Bugün hayretle farkına vardım ki oturanlar birbirlerinin bir iki nesil öncelerinin de komşularıydı. Dolayısıyla mahalle içine çok açık ve rahat, dışına çok kapalı ve sert bir yapıdaydı.
Mahallede sakinlerin bir sosyal statüsü de vardı ama bu statü kişiler arasında bir uçurum yaratmıyordu. Genel olarak bakacak olursak sırasıyla en üst gruptan aşağıya doğru şöyleydi denilebilir:
gibi sınıflara ayrılırdı mahalle. bunun haricinde köklü aileye sahip olmak, eskiden beri orada ikamet etmek de ayrıcalıktı.
Yukarıda saydıklarım mahallenin yerlileri idi. bunlardan başka, mahalle yerlisini tanıyan ve mahalleli tarafından tanınan düzenli ziyaretçileri de vardı mahallemizin. onları da sayalım bir çırpıda;
bu kişilerin belirli kısmı gerçek ismiyle anılmaz, genel ifade ile hitap edilir, bir kısmı ise lakabıyla anılırdı. bizim mahallenin yakınlarında iki bakkal vardı mesela, kör ömer amca, kambur ahmet amca. onun haricinde şaziye teyzeye herkes ebe hanım diye hitap ederdi, muhtar amcanın gerçek adını hiç duymadım...
mahallenin türlü çeşit mekanları vardı. bir mahalle camisi vardır muhakkak. o cami de muhakkak çenededir. (çene, iç anadoluda köşe manasında da kullanılır)Ayrıca yine hemen hemen her mahallenin çeşmesi vardır. o da genelde 3-4 mahallenin birleşme noktalarında olurdu. Uzun süre boş kalan arsalar çocuklar için futbol sahasına dönüşürdü. ayrıca mahalle kahvesi, mahalle bakkalı, muhtarlık vb. yerler mahallenin mekanlarındandı.
mahalle yaşantısı her açıdan küçükleri de büyükleri de iç içe kılardı ki bugün özlemle andığımız yanı bu olsa gerek. evinde bırakın bilgisayarı, televizyon olmayan çocukların, paylaşmaya, birlikte olmaya ve hatta kavga etmeye dahi ne kadar muhtaç olduklarını bugünün çocukları belki anlayamaz.
bununla birlikte, mevsimine göre yapılması gereken bazı önemli işleri, tek başına ailenin sorumlu ferdinin yapmasının imkakansız olduğu günler de yok değildi. kışa hazırlık yapılırken, hacennenin aldığı odun kömürü elbette ki biz taşırdık. her seferde küçücük kucağımızda bir odun, bir sefer daha, bir odun...
bütün kış yetecek salçayı, bulguru, peyniri, patatesi hazırlamak da kolay değildi. geniş bir bahçeye büyük kara kazanlar kurulur, gönül rızasıyla oluşturulan sıraya göre bir iki hafta içinde el birliğiyle mahallenin kışlık hazırlığı tamamlanırdı.
mahalle ortamında büyüyen çocuk için oynayacak oyunlar çoktu, yeter ki sokağa çıksın, yaşıtlarını bulsun... mevsimine göre kızak kaymak, bilyeli sürmek, cıncık (bilye) oynamak, topaç çevirmek, gazoz kapağı, kar topu, çember çevirme, fişek, uzun eşşek vb. oyunlar oynanırdı mahallede.
şebnem ferah ın benim adım orman isimli albümünün en güzel şarkılarından. bir kelimeler yetse, bir mayın tarlası havası var. dinlenesi. sözlerini buyrun efenim:
kalbimin topraklarına mezarlar kazdın
her birinin üstüne gökdelenler koydun
aklımın yapraklarını bir bir kopardın
binaların üst katlarına süslü teraslar yaptın
geçer gider sandım
geçmedi gitti
kurduğun bu mahalle
haritadan silindi
kurduğun bu mahalle
haritadan silindi
aklımın sokaklarını arar sorarken
kim bilir ben kaç kalp kırdım
zamanın istasyonunu trenler geçerken
kim bilir kaç kez kaçırdım
kaç kez kaçırdım
kaç kez kaçırdım
kaç kez kaçırdım
uykumun masallarını her gece anlattın
dinledim defalarca seni kahraman yaptım
kurduğun mahallenin her sokağında
utanmadım gecelerce sövdüm saydım
geçer gider sandım
geçmedi gitti
kurduğun bu mahalle
haritadan silindi
kurduğun bu mahalle
haritadan silindi
aklımın sokaklarını arar sorarken
kim bilir ben kaç kalp kırdım
zamanın istasyonunu trenler geçerken
kim bilir kaç kez kaçırdım
kaç kez kaçırdım
kaç kez kaçırdım
kaç kez kaçırdım
Kalbimin topraklarına mezarlar kazdın
Her birinin üstüne gökdelenler koydun
Aklımın yapraklarını bir bir kopardın
Binaların üst katlarına süslü teraslar yaptın
Geçer gider sandım
Geçmedi gitti
Kurduğun bu mahalle
Haritadan silindi
Kurduğun bu mahalle
Haritadan silindi
Aklımın sokaklarını arar sorarken
Kim bilir ben kaç kalp kırdım
Zamanın istasyonunu trenler geçerken
Kim bilir kaç kez kaçırdım
Kaç kez kaçırdım
Kaç kez kaçırdım
Kaç kez kaçırdım
Uykumun masallarını her gece anlattın
Dinledim defalarca seni kahraman yaptım
Kurduğun mahallenin her sokağında
Utanmadım gecelerce sövdüm saydım
Geçer gider sandım
Geçmedi gitti
Kurduğun bu mahalle
Haritadan silindi
Kurduğun bu mahalle
Haritadan silindi
Aklımın sokaklarını arar sorarken
Kim bilir ben kaç kalp kırdım
Zamanın istasyonunu trenler geçerken
Kim bilir kaç kez kaçırdım
Kaç kez kaçırdım
Kaç kez kaçırdım
Kaç kez kaçırdım