kafa yapmasının yanında leziz bir mantardır, şirinlerin de evlerinin tepesindeki mantar budur ki bu da o minik, mavi yaratıkların o kalabalıkta neden hiç kavga etmeden, mutluca yaşadığının açıklamasıdır.
geçen şirin babayı yakalayıp sordum.. "hacı ne iş?" dedim.. "boşver yeğen.. mandar var, yir misin? daze.." dedi, sırtımı sıvazladı.. gitti..
hayatım boyunca asla unutamayacağım, gözlerindeki o "sikmişim köyü de, komünizmi de..." bakışını bana hediye ederek..
bizzat şahit olunmuş etkileri arasında mantarı alan 2 kişiden birinin kendini televizyon zannetmesi ötekinin de onun televizyon olduğuna inanıp onu televizyon diyo izlemesi,"kanal değişsene lan" şeklinde uzaktan kumanda etmesi,beşinci katın balkonundan bakılırken yoldan geçen bir kişiyi avucunun içine alması,zaman kavramının kaybolması vs. vardır.
illa deneyecekseniz 1 tane yedikten sonra, 15 dakika bekleyip, bi bok olduğu yok deyip 2 tane daha atmayın ağzınıza.
o tablodan atların çıkıp da üzerime koştuklarına, okuduğum kitaptaki napolyon'un dirilip benimle sohbet ettiğine, evdeki köpeğin gözümün önünde tavanda yürüdüğüne inandığım her şey üzerine yemin edebilirim...
ingiltere`de tanidik pizzaci varsa, pizza piserken ustune malzeme olarak koydurabileceginiz hededir, pizzayi yedikten sonra eve ucakla gidersiniz, isteyene ufo bile ayarlanir.
deneyen bir çok kişiden duyduğum kadarı iLe kişiye bir çok hayaL gördürten uyuşturucu.. amsterdam'a giden bir arkadaşım şöyLe bir şey dedi: hoLLandaLıLar magic mushroom'u doğa ortamında kuLLanırLar.. çünkü o zaman doğa onLara tam oLarak doğa oLarak gözükür.. ağaçLar daha bir yeşiL, yıLdızLar daha bir büyük geLirmiş.. ayrıca kuLLanıLdığı zaman etrafınızda ki her şeyin bombeLeşmesi de işin garip bir yanı.."
yaklaşık onbeş gramlık paketlerde satılır. bazı dükkanlarda, mantarın saklandığı buz dolabının kapağında, soft (pek bir numarası yok, kıytırık halisünasyonlar gösterir, kafanız hafiften güzel olur...), medium (konuşkan, neşeli, kikirdek bir ruh haline sokar, zararsız ama keyifli halisünasyonlara yol açar), hard (ağır tribe sokar, dünya dışı varlıklarla temas kurduğunuz şeklinde halisünasyonlara yol açabilir) gibisinden açıklamalar bulunur. Bunların dışında mantarlar bu sınıflandırmanın altında, yetiştirildikleri ülkelere göre de (kolombiya, meksika hede hödü) isimlendirilmiştir.
ilk kez deneyenler için daha kafadan 'merhaba dünyalı, biz dostuz!' moduna girmemek adına hard'ın kullanılması tavsiye edilmez. daha amsterdamın adını duyduğum anda bunu denemeyi kafama koymuş biri olarak ben 'neşemize neşe katalım' düsturuyla meksika (medium) mantarını denedim. yukarıda anlatılanlara ek olarak bir kaç şey de ben ekleyeyim;
öncelikle kimse bana azar azar yede etkisi uzun sürsün gibisinden tavsiyelerde bulunmadığı için ben kutudaki hepi topu 4-5 ince mantarı çatır çutur mideye indirdim. aradan geçen 15-20 dakikada hiç bir değişiklik olmayınca, 'lan gene boktan malı kakalamışlar' diye düşünmeye başlamıştım ki, yarım saatin sonunda kendimi clementine gibi baloncuklar içinde uçarkan görmeye başladım. diğerlerinde nasıldı bilmiyorum ama bende aniden başladı. bir an gözlerimi kapamıştım ki, ohhoo, her yanım onyüzbin baloncuk ve ben kah içlerinde kah üstlerinde resmen uçuyorum.
diğer yorumların aksine ben halisünasyonları sadece gözlerim kapalıyken gördüm. bilincim tamamen açık, ne olduğunun, bütün bunların sebebinin mantarın beynimi zehirmesi olduğunun gayet farkındaydım. ve gülüyordum arkadaş. 2-3 dakikada bir (yada bana öyle geldi zira zaman kavramı yitmişti) gözlerimi açıp 'hasssiktir yaa!' diyor ve kikir kikir gülüyorum. gözlerim kapalıyken yüzümü pencereye çevirdiğimde turuncu perdeler yüzünden baloncuklar turuncu, çarşafın altına soktuğumda mavi çarşaf* yüzünden mavi, yüzümü döşeğe bastırdığımda siyah oluyorlardı. gözlerimi açıp açıp gülüyor, hem ya etkisi hiç bitmezse diye endişeleniyor, hemde 'sktir et yaa' deyip baloncuklara geri dönüyordum.
tahminen birinci saatin sonunda duyularımın ne kadar açık olduğunu fark ettim*. 2 kat aşağıda sokakta konuşan insanları rahatlıkla duyuyordum mesela. balonların içinde uçarken daha önceden asap bozan beko marka mini buzdolabının gürültüsü senfoni gibi gelmeye başlamıştı. gözlerimi açıp emin olmak için buzdolabına baktığımda, harbiden de müziğin ondan geldiğini görüyor, hem bitsin, hem de hiç bitmesin istiyordum.
sonra beynim inanılmaz bir hızla çalışmaya başladı. geçmişte yaşadığım neredeyse her dakika, gözümün ününden resmen bir film şeridi gibi son sürat aktı. bazı olaylara, simalara, yerlere takılıyor, sorguluyor, ve hemen bir sonrakine geçiyordum. eğer bu bir yanılsama değildiyse, insan beyninin yapabildiklerine inanmak hakikaten güç. bütün bir hayat, ileriye sarılmış halde, kare kare hatırlanır mı? hatırlanıyor işte.
televizyonu açtığımda olaylar daha da ilginç hal almaya başladı. ispanyol, hollanda, alman kanallarının hepsini birebir anlamaya başlamıştım. kısa bir süre için bile olsa 4-5 dili ana dili gibi konuşmak neymiş resmen onu anladım. sanırsın hollandalıların alayı o aptal kaba dili bırakmış, şiir gibi fransızca konuşuyor. daha ilginci st. pauli- bayern munchen kupa maçında ki futbolcuların haliydi. sanırsınız maç fast forward oynanıyor. ya da sahada 22 tane usain bolt var, her yöne koşturuyorlar. sahaya baktığımda seyirciler yerinde duramıyor, sürekli bir meksika dalgası hali var, seyircilere baktığımda sahadaki futbolcular pire gibi hızlı, ama ekranın köşesindeki saat normal hızda ilerliyor. yani saati saniyeleri de hızlı aksa tamam diyeceğim, hata ben de, ama belli ki ben masumum*. fark ettiğiniz gibi bilinç açık, olanları sorgulayıp test bile ediyorum. bu arada 'hassiktir ya!' lar hala havalarda uçuşuyor.
3. saatin sonuna doğru, bir arkadaşa söz verdiğim için mantarlıyken hissettiklerimi anlatmak üzere laptopu açtım ve başladım yazmaya. ama ne yazış! o kadar hızlı ve hatasız yazıyorum ki cursor görünmüyor. neredeyse dakikada bir sayfa yazmışım, ya da dediğim gibi bana öyle geliyor.
mantarları yedikten yaklaşık 3 buçuk saat sonra etkisi geçti. diğerlerine de oldu mu bilmiyorum ama her şey bittiğinde içim içime sığmıyordu. öyle bir enerjim var dı ki, o gece atamasam hapı yutmuştum. o anda da doping'in ne demek olduğunu anlamıştım. gecenin 11'inde, küçük bir hollanda şehrinde, hafta içi yapacak bir şey olmadığından, aldım bisikleti tam 2 saat aralıksız sokaklarda dolaştım. kan ter içinde otele dönüp yattığımda mışıl mışıl uyumuşum.
zararlı mı? kesinlikle. zehir mi? muhakkak. tek başına denemeli mi? asla. ama yine de ölmeden önce yapılması gerekenler listesinde tepelerde yer alır**.
bir arkadaşın anlattığı deneyimlerine göre birden fazla kişiye aynı hayal(!)i gördürtebiliyormuş. duvardan aynı olmayan yazıyı okuyabiliyorlarmış. bunun düşündürdüğü iki farklı şey;
1. fantastik düşünürsek belki beynin başka boyutta bir yazıyı görmesini sağlıyordur ki bu ihtimal hayalperestlerin açıklaması
2. bu mantar yendikten sonra beynin mantık kavramının azalması ve duyulan her şeyin anında gerçek gibi algılanamsıdır. yani arkadaşınız "şu adamlar bize mi bakıyor" dediğinde size bakan adamlar görüyorsunuz ancak demedikleri sürece bir şey görmüyorsunuz.
bad tripleri çok fazla olan bir halüsinojendir. "belki bir gün iyi bir çocuk olursanız şirinleri görebilirsiniz" cümlesinde kastedilen iyi cocuk olma halidir.