son yıllarda ortaya çıkan en kaliteli dizilerden biridir. mad men'e sadece bir dizi demek ise tamamen küstahlıktır. bu bir belgesel, bir tarihi roman, bir yaşama sanatıdır.
(bkz: donald draper)
hakkında çok şey yazmak istediğim ama nasıl yapacağımı bilemediğim için kısaca değineceğim muhteşem atmosferli dizi. evet bu dizi benim için "muhteşem atmosfer nedir?" sorusunun yanıtıdır. zaten sinemayı bu yüzden seviyorum, yeni dünyalar oluşturuluyor ve senin de o dünyaya girmene izin veriyor ama ilk defa bu dizi de çok histerik bir şekilde kanlı canlı o dünyada olmak istiyorum. sadece etkileşim veya hayal gücü yetmiyor. öyle bir ortam olsun ki aynı matrixdeki gibi bir kablo ile bağlanmak istiyorum bu dizinin dünyasına. o reklamcıların arasında dolanmak, toplantılarına katılmak, arada güzel fikirler savurmak istiyorum kanser olma pahasına.
öncelikle mad men kapitalizmin alfabesi gibi. kapitalist akımların başladığı, yep yeni ürünleri ardı ardına ortaya çıktığı, dolayısı ile reklamcılığın altın çağını yaşadığı 60lar...her yerde sigara içiliyor, iş dünyasında kadınlar 2. sınıf, zenciler ise hizmetçi, çocuklar arabaların önlerinde oturuyor, hayat çok yavaş akıyor, reklamcılık adına eli yüzü düzgün ortaya çıkartılan her şey yeni bir fikir oluyor, kapitalizm henüz çok vahşi değil, çarklar ağır dönüyor...
90lar türkiye'si gibi biraz ama tek farkı onlar bu ürünleri kendileri üretip, kendi fikirleri ile satıyorlar, bizde ise yine onlar üretim yine onlardan çalıntı fikirlerle dönüyor çarklar. çok acayip sahneler var. mesela bir sahnede gayet modern ve duyarlı bir aile piknik yaptıkları yerde çöplerini öyle bırakıp gidiyorlar. ne kadar tanıdık değil mi? demek bu adamlar dünya tarihinden bu yanadır medeni değildir diyorsun, demek medeniyeti de teknolojileri gibi. üstüne koya koya yeni ve doğru bilgileri bir yere geliyorlar.
kadın-erkek ilişkileri dizinin en fazla entrika dönen kısmı, bir kimin eli kimin cebinde belli değil durumu yani ama misal satıcılar evlere rahatlıkla giriyorlar, ortam şimdiki amerika'dan çok daha güvenli, insanlar daha duyarlı, daha kibar...acaba televizyon mu bu kadar bozdu insanlığı diye düşünmeden edemiyor insan.
kapitalizm ve para...şimdi ki kadar paracı bir toplum değil amerika ve şimdi ki kadar obez değiller. evet buna inanıyorum ben artık çünkü dizi sanki zaman makinası ile o devre bir kamera konmuş ve biz direkt o görüntüleri izliyoruz gibi hissediyorum. o yüzden de dizi de 60ların amerikasına ait herşeyi doğru varsayıyorum. atmosferin gücü bu işte. cinsel devrimler, kadın hakları, zencilerin durumu birer masal havasında aktarılıyor. once upon a time...
daha çok şey yazmak istiyorum ama ifade edebilmek çok zor duygularımı. o yüzden özet geçmek istiyorum: muhteşem atmosferli ve çok etkileyici bir dizi.
çılgın adamlar, çılgın reklamcılar diye türkçeye çevirilebilen reklam dünyasını konu alan, emmy ödüllü abd dizisi.
ikinci dünya savaşı'ndan sonra abd reklamcılığı tekrar yükselişe geçer. dönemin zeki ve iyi eğitimli gençlerinin, gözde mesleği haline gelir reklamcılık. (bizde ise ancak 1985'te başlamıştır.) new york'taki büyük reklam ajanslarının çoğu, 1920'lerden itibaren 'madison
avenue' adlı caddede toplanırlar.
işte 'mad men'deki 'mad', aslında "mad ison" kelimesindeki 'mad', yani "mad men" kelimesi hem "madisonlı reklamcılar"ı temsil ediyor, hem de "çılgın adamlar" anlamına geliyor.
ayrıca "mad" kelimesinin içinde bir de " ad " hecesi var ki o da 'advertising'in (reklamcılık) kısa söylenişi.
ayrıca 'mad men' dizisinin konu ettiği 1960'lara da ışık tutan, muhteşem bir kitap 2004'te türkçe'ye çevrilmişti: 'madison avenue: dünyanın en sıradışı mesleği reklamcılık ve reklamcılar' (çev: murat yurddaş, iş bankası yayınları)
sıkı bir araştırmacı olan gazeteci martin mayer'in kaleme aldığı kitap, eski ama hâlâ abd üniversitelerinin reklamcılık bölümlerinde okutulmaktadır. çünkü teknoloji epey değişse de, reklamcılığın temel unsuru olan ' ürünü beğendirme çabası' aynı.
turk izleyicileri tarafındna yeterince dikkate alınmamış dizidir.
öncelikle amerikada birçok ödülü almakla kalmamış adından uzun süre söz ettirmiştir. evet başta yahudi zenginliği yahut klasik amerikanvari konulara çok değindiğini kabul etmekle beraber reklamcılık- müşteri anlayışı ve hayat hakkında verdiği öğütler ilginçtir. senaryosunun da sıkça değiştigini de kabul edelim. biliyorum hiçbir izleyici senarist ve yönetmenlerine dikkat etmez ancak elinizde sezonluk arşiv varsa bir göz atın derim.
en başarılı reklamları sanırım bolcasigara içilmesiyle kazanılmakta. dizinin kendi resmen lucky strike reklamı yapmaktadır. hani oyun içinde oyun deriz ya resmen bir reel gönderi içermektedir.
özellikle 1968 yılındaki sovyet-abd çatışması ve küba krizinde yaşananlar ilginç ve kayde degerdir.
ancak don drapper'ın aşırı cool hali ve karısı ayrılırken bile takındıgı tavır bırakalım cool havayı resmen "orda olmayan adam"dan beterdir.
bunu bana kim izle dedi bilmiyorum ama, 3 bölümünü izledim ve bildiğin türk yaprak dökümü gibi birşey ya. iğrenç ötesi bir dizi. bunu kim izliyor bilmiyorum ama kesin evde kalmış karılar izliyordur. belkide bundan önce breaking bad, oz, prison break ve dexter'i izlemem böyle düşünmeme neden oldu. az ama öz.
3. sezonun son bölümlerine kadar izleyebildiğim dizi. ama ondan sonra ne olduysa bir türlü izleyesim gelmedi. tıpkı house md'de olduğu gibi sürekli aynı konuların tekrarlanması, dizinin yavaş ilerlemesi ve izlerken geçen zamanın boşa gitmesi hissi ekran başında bol bol esnememe sebep olmuştu. şimdi bilgisayarımın bir köşesinde izlenmek üzere bekliyor ama sanırım daha çok bekleyecek.
başarılı bir yönetici olan don draper'ın hayatını anlatan dizi. birçok özelliğiyle bu adam beni kendine hayran bırakmaktadır. yaşadığımız dönemde neyin doğru neyin yanlış, eski ahlak kurallarının çok da önemli olmadığını gösteren mükemmel bir dizi. kesinlikle örnek alınası bir adam. yalnız bir kötü özelliği vardır insanları daha çok alkol ve sigara tüketmeye sevk etmektedir
Türk dizisi tadında finale varmış dizidir. Arkadaş beğenmedim ben bu finali. Tamam dizinin gidişatını biraz değiştirmek lazımdı da bildiğin Türk dizisi oldu lan bu. Tutup da çözümlemeye gitmeye gerek yok uzun uzun çocuklarla da anlaşıyor, önceden kim olduğum umurumda değil onun yanında. Artık Donald Draper olmaya gerçekten başlayabilirim Dickliği bırakıp. Ama dickliği bırakamadın be. Daha beter dicklik yaptın.
Bu arada arkadaş Donun eski karısı harbiden taş gibiydi dizinin son betyli sahnesinde, zaten donu beklemiş bilerek o taş haliyle helal olsun buradan dizinin makyajcısına, kostüm seçenine onuna bununa valla o taşlığıyla güzelliğiyle bütün yaptığı mallıkları bir anda unutturdu bana. Hem dövülecek hem sevilecek hatun kıvamına geldi benim için 3 yaşındaki zekasıyla.
Ama yine de güzel sezon sonu değildi, Efsane 4. sezona bu sezon sonu yakışmadı. bakalım 5. sezonda 1 yıl sonra neler olacak. Artık o zamana nerede oluruz izleyebilir miyiz bilemem.
Ek: bu arada en fazla peggy'e üzüldüm. Lan dedim güzel olmamak bir kadın için berbat bir şey olmalı, o kadar sevil, sayıl ama güzel değilsin be gülüm, işte, arkadaşların arasında, orada burada her şekilde 1-0 yenik başlıyorsun. insan olmak bu kadar hayvani içgüdülerle kontrol edilen bir şey olmamalı ama öyle ne yapalım.
yeni kurulan reklam ajansının batmaması için don ın cesurca bir strateji belirlediği, diğer ortakların ise umutsuzluğa sürüklendiği hbo ve sonra da e2 dizisi..
4. sezon tanıtımlarında amerie'nin seslendirdiği "gotta work" çalan harika dizi. birçok konudaki başarılı seçimleri gibi tanıtımlarda ve dizi içinde kullanılan müziklerde de harika seçimler yapılmıştır. örnek olarak en eskiden başlayalım: dizinin ilk tanıtımları amy winehouse'un zamanın ötesine geçen bir şarkısıydı: you know i'm no good!
simdi bu dizinin e2 de donen bir tanitimi var.bir ablamiz give it to me hah seklinde haykiriyor gelin gorun ki sarkinin adini verememekteyim nitekim ben de bilemiyorum.*
üç emmy üç golden globe ödüllerini alan, ödül yağdığı için ilk defa bu kadar ilgimi çekip izlememe neden olana dizidir*
naaadar çok sigara içiliyo arkadaş,gerçekten daha elli yıl öncesine kadar herkes sağlığa zararından bu kadar biihaber miydi?
kapitalizmin acı yüzü* ve
60'lar amerikası ve her dizinin sebebi karizma başrol, don...
4. sezonu beklenen dizi yayınlandığı 3 sezonda 3 emmy ve 3 adet golden globe ödüllerinin sahibi oldu. Ele aldığı dönemi çok iyi yansıtan bir dizi olmasının beraberinde, oyuncuların uyumu, senaryonun ağır ilerleyişine rağmen canlı olması, dönemi sahne sahne etüt ederek bu ödüllerin hakkını vermiştir. Mad Men'in bir bölümünü izledikten sonra o zamanlarda yaşamayı hayal etmeyen birinin olacağına imkan vermiyorum. Küt kesimli saçlara sahip kadınlar, biryantinli erkekler, fötr şapkalar, viskinin su gibi tüketilmesi, sekreterlerle dolu odalar, küçük kanepeler, reklamcılık sektörü ve dolgun&yuvarlak hatlara sahip kadınlar...
Bu ve bunun benzeri bir çok sebep için de izlenebilir bu dizi. Diziyi sevmemiş ya da daha önce hiç izlememiş, ama en önemlisi fanı olanlar için e2 kanalı bu cumartesi yani 4 Eylül'de saat 22:15'te geride kalmış 3 sezonun en beğenilen 10 bölümünü peş peşe yayınlayacaklar. Bu geceyi kaçırmamanızı tavsiye ederim.