şair, istanbulda ikamet ediyor. yayımladığı ürünlerden başka hakkında bir bilgiye sahip değiliz. ne yapar ne eder bilemiyoruz. bir blog sayfasıyla ulaşılabiliyor kendisine sadece.
benim adım zebercet
gözlerini kapı girişlerine asmış bir otel odasında
kalmakla mükellefim
yaşamak birkaç numara büyük.
lambalarım tüy döker annem beni tanımaz
mektup zarflarına sığmaya gözlerinizle birlikte
gücüm yok
yıl oldu bak yıl oldu ben buraya kök saldım
bilmiyorum deniz nedir ağaç nedir kuş nedir
gözleriniz çıka gelir diye şu kapıdan
yaşamak denilen o kumaşı gidip de giymedim.
benim adım zebercet
gözlerinizi bayan o hayata açılan kapıları
çarşılar da
bir büfenin vitrinlerinde
mezarlara karşı oturan evlerde
gidip de bulamadım
sonra gelip de bir otelin cinayet odalarında
ipleri gözlerinizi özlemekle
boğazıma dolamak arasında ki farkın kalmadığını anladım.
II.
bir odanın tahta döşeli ayaklarını
gözlerimle birlikte yakmak
istemlerimi sağıyorum ellerin var ile yok arasında
bardaklara dokunan dudaklarını
testerelerin keskin bıçaklı ağızlarına
sürerekten başladım hayata
adım zebercet
gözlerimdeki uzaklığın çekimsiz hali.
meğer dünya gözlerime gerilmiş bir çarmıh
içimin sığ sularında akşamları yani biraz siz yoksunuz
ölümün yalnızlıkla olan bağlantısını
saçlarımın nefretle olan kardeşliğini
boş olan karelerime doldurmakla erişirim hiçliklere
adım zebercet
şu ruhumu eriten takım elbisenin altında
siyah gözlükler takarak ölümlerimi gizliyorum
bazen çarşılardan sinemalardan
ayaklarımı tanımayan kaldırımlardan
sürüyorum sanki başka bir dünya
o kalabalık pilastik hayatımı tanımaz benim
yüzümde incinen ölümün hatırasını
yani bıyıklarımın jiletler tarafından intiharını
görmüyor çünkü burası adresimden uzak
tanır mısınız bilmem gözlerime kan düşmüş
benim adım zebercet
mutluluğun bozulmuş hali.
bak
şimdi buraya dokununca yani şu ahşap gözlerime
geri dönmeyecek o kadının gözleri
ölümün sarı çizgisini geçmişizdir nasıl anlatayım
kapıyı kapat çık deriz ruhum kapat çık uçurumlarımdan
boğazımızı kıravatlı haline sokarak
-yani ölümünde bir ciddiyeti olduğuna inanaraktan
masalara çıkarız karanlık bizi alkışlar
gözlerimiz iki kere tabuttur artık bunu biliriz.
şimdi bak daha anlatayım
saat on iki olunca tik tak olur kediler miyavlar
o koca kapı gözlerimi yutaraktan
örter beni sayın dünya siz benden uzak kalırsınız
kanarım ama duvarlara sürtünerek
acılarımın inceltilmiş sabahlarına uyanırım karakolda
masaların asık suratlı çay bardaklarına
karıştırılmış hayat hikâyem vardır benim
adım zebercet.
yok yok komiserim
burada yok biz sizden haber alamıyoruz
burada kedilerimizi boğuyoruz akşamları
işte şu köşe benim işte balkon işte ip
orada damarları patlamış havlumuz durur
bakan kadının gözlerini öpmelerimizi saklıyoruz
dahası
saygılarımızı sunuyoruz ölümlerimizin
dayanılmaz kanamalarına tam yüzümüzün ortasında
benim adım zebercet
kollarımın uçuruma açılmış hali
ey pencere bu sabah beni sen aç!
neyi bekliyoruz nasıl bekliyoruz un
harflerinden örülmüş bir tabutla
kararlar kusuyoruz bıyıklarımızı artık sevmiyoruz
o bayan o gözleriniz sizin
benim adım da zebercet