signs gibi muhteşem bir gerilim-bilim kurgu filmini, sixth sense'i falan çeken adam nasıl olur da bu kadar boktan başka filmler çekebilir yemin ediyorum aklım almıyor. ya o filmleri çeken bu herif değildi ya da şimdikileri çeken o değil. avatar'ı cast'la rezil ettiği yetmedi isim telaffuzlarıyla rezil etti, dövmelerin boktanlığıyla rezil etti, ateş yaratamayan ateş bükücülerle rezil etti, 6 (altı) kişiyle bi tane taşı fırlatan toprak bükücülerle rezil etti... adam sanki birilerine sinirlenmiş ve "alın amk" demiş ya düşündükçe deliriyorum. "avatar ank."
hint kültüründeki kast sistemine körü körüne inanan insanlık düşmanı bir tip.
hatırlayalım unbreakable'da suçu çok ender bulunan hastalığı olan zenciye atıp doğuştan şanssız insanları yerden yere vurdu. köy'de suçu zavallı zihinsel engelli çocuğa attı. aradakileri izlemedim split'te de gene outcast kader kurbanı bir katili işliyor. evet psikologun acımasını hak eden acınası bir insan ama yönetmen gene olayı acıma yetimeye bağladı.
(bkz: Altıncı his) çok erken bir zirve oldu, sonrasındaki her film için maalesef kriter kabul edildi. yönetmen, genel olarak bekleneni veremese de köy gibi filmleri gayet yerindeydi ama yine altıncı his'in gölgesinde kalıp gittiler. Signs ise çok güzel düşünülmüş ama çok kötü gerçekleştirilmiş bir denemeydi. Aralarda sudaki kız gibi rezaletleri ise hepimiz unutmak istiyoruz.
Hala umudum var ama. Gelecek kuşaklara bırakacağı Korku klasiği bir film çekecek.
(d. 6 Ağustos 1970, Mahé, Pondicherry), BAFTA, Altın Küre ve Akademi Ödülü'ne aday gösterilmiş, Hint yönetmen, film yapımcısı, yazar ve aktör. Bu dünya ile öteki dünya arasında gidip gelen kahramanların korku ve gerilim öyküleriyle ünlenen M. Night Shyamalan, Alfred Hitchcock'un yeni nesil varisi olarak kabul edilmektedir. Milyonlarca dolarlık gişe başarıları elde ettiği Altıncı His, Köy ve işaretler filmlerinin yönetmenliğini yapmış, ayrıca yönettiği her filmin senaryosunu da kendisi yazıp, yapımcılığını üstlenmiştir. Ayrıca her filminde de kendisine ufak bir rol vermekte ve bu sayede her filminde görünmektedir.
M. Night Shyamalan'ın Hansel ve Gratel isimli çocuk hikayesinden etkilendiği eski tip bir gerilim filmi. Filmde bolca güleceğiniz sahne var, gerçekten de komik. Found footage mantığını güden film, sanki film içinde bir belgesel izlettiriyor bize. ispanyolların Rec filmi gibi ama orada komedi ögeleri yoktu. Hansel ve Gratel bayağı modifikasyona uğradığı için film o yolda ilerliyor diyemeyiz, ama iki çocuk karakteri aynı oradan uyarlanmış. Filmin en güzel tarafı finale kadar sürprizi bozmuyor oluşu... Yalnız öyle bir final var ki kopacaksınız gülmekten. Çok düşük bütçeli bir film ama insanı mutlu ediyor. Tüm film el kamerası ile çekilmiş, ara ara titriyor sahneler ama zaten filmin de amacı o. Yönetmen filme kendi yorumunu katmış. Oyunculuklar ise on numara. Film hikaye içinde hikaye anlatıyor ve o hikayelerin biri "La Llorona"ya benziyor. Aslında onu hatırlatan bazı imgeler var ama tam anlamıyla değil.
aslında filmini gerçekten mahvettiyse bile bazı hatalar hoş görülebilirdi seri hatrına. ama firelord ozai gibi bir karakteri cliff curtis'e oynattığını gördüğüm an kendisine blood bending uygulama isteği uyandırmıştır.
galiba bilerek kötü film çeken yönetmen. ya da yapımcılar sırf kötü film çekmek için bu adamla çalışıyorlar. şimdi kötü film izleme fetişine sahip bir izleyici kitlesi de yok değil. bakalım shyamalan yine ne sıçmış diye izliyor millet...
illaki okuyondur burayı**
olum yeter lan. çekme artık film milm. git emekliliğin tadını çıkar ne biliyim siyasete atıl borsa oyna miamiye yerleş torun torba sahibi ol ama yeter ki film çekme artık.
tamam kabul ediyoz. 6.his'le ebemizi şeyaptın da o zamanların geride kaldı senin. artık eskisi gibi değilsin. kabul et şunu. çekme amk çekme yeter. senin yüzünden will smith'ten soğudum lan.
son 10 yıldaki düşüşü ve özellikle son olarak avatar'a yaptıklarından sonra öyle linç edildi ki adam üzülüyorum lan. herşeye rağmen seviyorum ben bu adamı. the sixth sense de, signs da, unbreakable da benim bebeklerim. hani böyle onlarca kişi birini sille tokat dövdükten sonra birisi gelipte yerden kalkmasına yardım eder ya, üzerindeki tozu toprağı falan silkeler. şu entry'i yazarken öyle hissediyorum kendimi. kendine gel lan tekrar. topla kendini.
the sixth sense'in ekmeğini sonuna kadar yiyecek olan adamdır. keşke başka film çekmeseydi dedirtmiştir. bir de her filmin en az bir sahnesine kendisini de sokma huyundan vazgeçse gayet iyi olacak.
yazmazsa ölür notu: bi de kim yönetmen yaptı la bunu?
kızı hastayken oturup bir sezon avatar the last airbender izledikden sonra kızı için bunun filmini çekmeye karar vermiş.iyi mi etmiş? bence yanlış.tamam o karanlık atmosferi oluşturmakda sorun olmaz ama bu adamın filmlerinde bi akıcılık sorunu oluyor genelde. hele ki 'sessizliiiikkkkk BOM' tarzı ses efektleriyle doldurursa filmi hiç çekilmez.
avatar'ın ilk filminden sonra "kendine dikkat etmesi" gereken yönetmen. tenhada dayak yiyebilir. böyle alakasız cast görmedim ömrümde, filme giden böle olsun.
her cektigi filmin sonuna sürpriz son koyacagim diye, sacma sapan filmler ceviren yönetmen. tamam, insanlari germeyi cok iyi beceriyor, ama bir türlü sonunu getiremiyor. güzel olan bi sixth sense filmi vardi, gerisi tras! bir daha nah izlerim filmini!
Bu adamın en büyük hatası the sixth sense'in filmografisinde ilk sırada olmasıdır. Böyle bir talihsizlik olamaz, hani orson welles'de bu talihsizliği yaşamıştır, citizen cane gibi bir başyapıtı çektikten sonra tillahını çeksen beğendiremezsin. Halbuki the village gerçekten harika bir filmdir, fakat beri yandan eğer the sixth sense olmasaydı direkt olarak gişe yönetmeni olabilir miydi orası meçhul işte.