az sonra fıkhî tartışmasını yapacağımız kavramdır. sonuna kadar okunursa, bazıları aydınlanır diye düşünüyorum.
irtidad, geriye dönme manasına gelir. islam hukuku literatüründe ise bu terim, müslüman olduktan sonra, dininden dönme vakasına verilen addır. irtidad eden kişiye mürted adı verilir.
mürtedin cezası, kavram ve bağlam olarak islam hukuku içerisinde tartışılmakla birlikte, alimlerin ekseriyetine ve cumhura göre, ölümdür. delilleri de, buharî'den nakledilen meşhur:
--spoiler--
'her kim dinini değiştirirse, onu öldürünüz'
--spoiler--
manasındaki hadistir. hanefÎ HUKUkçusu es-serahsî, bu hadisi kabul etmekle beraber, esas delilini fetih suresindeki bir ayete dayandırmaktadır. ona göre, mürtedlerin boynunun vurulacağının esas delili, fetih suresindeki şu ayettir:
--spoiler--
Bedevîlerden (Hudeybiye seferinden) geri kalmış olanlara de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağrılacaksınız. Onlarla savaşırsınız veya müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azâba uğratır. (48/Fetih, 16)
--spoiler--
islam'dan başka bir dine geçen kişi için de bu hüküm geçerlidir. hz. ali'ye getirilen mürted bir hristiyan, ''ben mesih'in dini üzereyim'' demiş, hz. ali ''ben de mesihin dini üzerineyim'' deyince o kişi, ''benim rabbim mesihtir'' deyince, hz. ali mürted hristiyanın ezilerek öldürülmesine hükmetmiş, kişi orada bulunanlarca ezilerek öldürülmüştür. (sünen-i darekutnî'de geçen bir hadistir. aynî'ye göre zayıf hadistir fakat diğer alimlerden böyle bir itiraz gelmemiştir.)
4 mezhebin alimleri arasında bazı hükümlerde ihtilaf olmakla birlikte, genel muhtevatıyla hükümler bellidir. hanefîlere göre mürted kadın öldürülmemekte, hapsedilmektedir. cumhurun görüşüne göre 3 gün, bazı alimlere göre en az 1 ay, bazı alimlere göre de süre sınırı olmadan zaman tayin edilerek, kişiye tevbe etmesi için fırsat verilmekte, ayrıca kişinin hapsedildiği yere, kişinin dinden çıkmasına vesile olan konu hakkında uzman bir heyet gönderilmektedir.
fakat bu duruma karşı çıkanlar da vardır:
Meşhur fakih Şemseddîn es-Serahsi, bunlardan biridir ve devlete karşı bir savaş açmadığı sürece, mürtedin öldürülmeyeceğine hükmetmiş, delilini de hz. ali'den aldığını ifade etmiştir (Kitâbu'l-Mebsût, Beyrut (tarihsiz), X, 125.)
bu kısa izahattan sonra, çok sorulan meselelere geçmek istiyorum. bu hükmün ''vahşi'' bir çözüm olduğunda ısrar edenlere karşı bir cevapla, bu konuyu vuzuha kavuşturma gerekliliği doğmuştur:
1) mürtedlerin katli ne demektir, ta'zir ve hadd kavramlarını açıklar mısınız, her dinden çıkan öldürülür mü?
mürtedlerin katli, islam hukukuna asrı saadet'te girmiş bir uygulamadır. o dönemdeki atmosferde; mücahidler ile müşrikler savaş halindeydiler. dinden dönen kişi, otomatik olarak müslümanlara ihanet etmiş olmakta ve müslümanlara karşı bağy suçu işlemiş olmaktadır. bağy suçunun cezası da islam'ca ölümdür. bu nedenle o dönemdeki bu uygulamaları siyaseten anlayışla karşılamak gerekir.
had cezası, allah hakkıdır. allah'ın emrettiği bir cezadır ve tespiti halinde uygulanması gerekir.
ta'zir cezası ise, veliyyül emr'in yani islam halifesinin kararına göre uygulanan, alimlerce içtihatça tespit edilmiş, nisbî miktarı hükme bağlanmış ceza çeşididir.
yani esasen, mürtedlerin öldürülmesi konusunda, direkt halifenin emri gerekmektedir.
alimlerin ekseriyeti; dinden çıkmak ile dine karşı çıkmak arasını ayırmışlardır. nasıl ki bir kişi, müslüman dairesinden çıkmamasına rağmen; islam devletini ve nizamını alaya almaz, islam'a ve peygamberine hakaret etmez ve dinin gerekli bir müessese olduğunu kabul edebilirse, aynı şekilde bu vicdanî PRENSiPLERE BAĞLI KiŞiLERE TA'ZiR CEZASI UYGULANMASI GEREKMEZ.
tarihten birkaç ünlü simayla bunu doğrulayalım:
razî, islam dairesinden çıkmış bir felsefeci ve tabip idi. lakin kendisine ceza verilmedi. hatta kendisi islam fikriyatıyla çatışmaya girmiş, peygamberler için ''onlar şarlatandır'' demişti. kendisinden o dönemde ''mülhid, zındık'' diye söz edilmesine karşın, razÎ hayatının sonuna kadar refah içerisinde yaşamıştır. kendisinin dini görüşleri deist-panteizm etrafında şekilleniyordu. Ebu'l-Ferec Abdurrahman ibnü'l-Cevzi, kendsini islam tarihindeki en korkunç 3 zındık arasında nitelemiştir. (Telbîsu iblîs, s. 118-119)
ibnu'r ravendî, islam tarihindeki ilk ateistlerdendir. islam'a girdikten sonra mu'tezile ekolüne eski dininden parçalar eklemeye kalkışınca, kendi mezhebince ''zındık'' suçlamasına maruz kalmış, ülkeden gitmesine izin verilmiş, kufe'de ölmüştür. esasında ibn ravendi, mutezile'den atılınca, onlardan intikam almak için ateist olmuştu. bazı kaynaklarda kendisinin yahudilerden para aldığı bu nedenle dinden çıktığı ifade edilmiştir. ravendî'nin eserlerine bakıldığında, günümüzde de her ateistin klasik suçlamalarıyla dolu olduğunu görüyoruz. aslında ateizm, tarih boyunca hiç şekil değiştirmemiştir. ravendî; kur'an'ın iyi yazılmadığını iddia ediyor, çelişkilerle dolu olduğunu ifade ediyordu.
es-serahsî, el-kindî'nin talebesidir. el-kindî bir islam felsefecisi iken talebesi, bir agnostikti. iyi bir hatip olan, türk asıllı serahsî, aynı zamanda musiki ile uğraşıyordu. işin ilginç tarafı, aynı zamanda serahsÎ, islam halifesinin katibiydi. evet bu mürted, islam halifesinin katibi olmuştu. serahsî, halife tarafından öldürülmüştü. bunun hakkında iki görüş vardır:
a) birunî ve brockelmann, dinini değiştirdiği için öldürüldüğünü belirtmişlerdir. fakat, serahsî'nin ölümü ile katipliğe başlaması arasında uzun bir dönem vardır ve mürtedliği bilinen bir husustur. hatta bazı kaynaklar, abartarak da olsa serahsî'nin halifeyle dini konuları münakaşa ettiğini belirtir.
b) prof. dr. mehmed bayrakdar, bu görüşün yanlış olduğunu belirtirken; serahsî'nin bir komplo sonucu öldürüldüğü kanısına varmıştır. yine karşımıza çıkan din değil, siyaset eksenli bir uygulamadır.
birunî, serahsî'nin dini nedeniyle öldürüldüğünü ifade ederken, aynı zamanda halife mu'tezid'le dini konuları münakaşa ettiğini şöyle açıklıyor:
--spoiler--
serahsî, dini öğretilere karşı serbest fikirli idi. bunu da özgürce dile getiriyordu. hatta abbasi halifesi mu'tezid (mu'tedid)'in sarayında dahi dile getiriyordu. üstelik bu sadece sarayda kalmamış, bu fikirleri halka da açmış idi. (rosenthal, ahmad b. at-tayyib as sarahsÎ, new haven, 1943, s. 132)
--spoiler--
seraHSÎ'NiN KATip olduğu dönemde, mutedid'in haricÎ iSYANLARLA VE iÇ KARIŞIKLARLA BOĞUŞMASI, komplo iddialarını güçlendirirken; mutedid, serahsî'yi karışıklıkta öldüren askerleri cezalandırmıştır. bu da, mutedid'in dini bir nedenden kendisini öldürmediğini gösterir. aynı zamanda serahsÎ, VERGi TOPLAYAN KiŞi OLAN MUHTESiPLiĞE DE 895'TE ATANMIŞTI. ÖLÜMÜ iSE 899'DUR. YANi BU KiŞiNiN 4 YILDA DiNi YÜZÜNDEN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ DÜŞÜNMEK, YALNIZCA CEHALETTEN iLERi GELEN BiR DURUMDUR.
ibnu'l mukaffa, müslüman bir mütercim iken dininden dönen şahıs. eski bir mecusi idi, ataları ateşe tapardı. öldürülmesini şu şekilde alıntı ile açıklayabiliriz:
--spoiler--
Onun ölümü ile ilgilenen araştırmacılar esas ölüm sebebinin burada ele
aldığımız Risâletüs-Sahâbede dile getirdiği görüşlerinden kaynaklandığını
ileri sürmüşlerdir. Özellikle onun ölümünü görüşlerine tahammül edemeyen
Müslüman çevrelerin bir engizisyonuymuş gibi gösterme eğilimindedirler.
Gerçekten de bu Risalenin girişinde endişeli bir hava var. Daha ilk satırlarında, yazarın bir korku ve endişe içinde olduğu açıkça hissedilmektedir. Haraç ve toprak meselesi ile ilgili konuları açıklarken; Bu görüşleri açıklamanın bedeli ağır, söyleyeni az, faydası ise uzun vâdelidir sözleri11 ile de ba-
şını belaya sokacak işlere giriştiğini zımnen itiraf etmiş, ancak sorumlu bir aydın olarak düşüncelerini açıklamaktan da geri durmamıştır.12 ibnülMukaffâ yer yer acı eleştirilerde de bulunmaktadır. Risâletüs-Sahâbedeki
bazı önerilerinin yönetim nezdinde ve yeni teşekkül eden devletin etrafındaki
menfaat grupları tarafından hoş karşılanmadığı düşünülebilir. Taha Hüseyin
bu Risâlenin Halife Mansûra karşı bir ihtilal beyannamesi mahiyeti taşıdı-
ğı, tercüme ettiği Kelile ve Dimnedeki hikayelerde Halife Mansûra üstü kapalı eleştirilerde bulunduğu gerekçesiyle öldürüldüğünü iddia etmektedir.13
Buradan hareketle Onun gerçek ölüm sebebinin ele aldığımız Risâledeki
fikirleri olabileceğini ileri sürmektedir.14 Fakat bu iddialara katılmak mümkün değildir. Çünkü ibn Mukaffa bu Risâlede güçlü bir merkezi idare kurulmasını ve bütün yetkilerin de halifenin elinde toplanmasını önermektedir.
Ayrıca Risâle'de sunulan fikirler Halife Mansur tarafından kısmen dikkate
alınmış, vergi ve hukuk reformu gibi konularda icraatlara girişilmiştir. Bu
sebeple Onun bu Risâle'deki siyasi fikirlerinin ölümüne yol açması için herhangi bir neden yoktur. Aksine önerdiği görüşler yönetimin hoşuna gidebilecek görüşlerdir.15
ibnül-Mukaffânın öldürülmesi hakkında kaynaklardaki yaygın rivayetlere baktığımızda yazdığı bir emân belgesinin halife ile aralarının açılmasına sebep olduğu gösterilir. Mansûrun halifeliğini kabul etmeyerek isyan
eden Suriye vâlisi ve amcası Abdullah b. Ali, yenildikten sonra Mansûrdan
af dilemişti.16 Halife de kendisinden yazılı olarak af dilemesi halinde bağış-
lanacağını bildirmişti. Ancak Mansûrun bir fırsatını bulup Abdullahı cezalandıracağı tahmin ediliyordu. isa b. Ali tarafından ibnül-Mukaffâ bu
"Emân" metnini hazırlamakla görevlendirilmişti. ibnül-Mukaffâ halifenin
hiç bir açık bulamaması için yoruma kapalı, büyük bir zeka ürünü ve ağır
şartlarla dolu bir emân metni yazdı. Emannâmede, halife eğer sözünden dö-
ner ve şartları ihlal ederse; karıları boş, köleleri azat edilmiş, biatı batıl ve
bütün dinlerde kafir sayılacağı gibi oldukça ağır ifadeler bulunmaktaydı.
17 Bu ifadelere çok kızan Mansûr, aralarında husumet bulunan Basra valisi
Süfyân b. Muâviye eliyle ibnül-Mukaffâ'yı öldürttüğü nakledilmektedir.
Ancak halifenin olaya dahli, o zaman dahi bir zandan öte geçmiştir. Basra
valisinin yanına emirinin bir işi vesilesiyle giden ibnü'l-Mukaffâ'nın, oradan
bir daha çıkmadığı aktarılır. Yaygın rivayete göre Basra valisi Süfyan b.
Muaviye tarafından parça parça kesildikten sonra fırında yakılmıştır. 18
Öyle anlaşılıyor ki ibnü'l-Mukaffa'nın esas ölüm sebebi, Irak valisi ile
aralarındaki kişisel husumettir. Ancak yazdığı "emân" mektubunda halifenin
tepkisini çekmesi, daha sonraki dönemlerde yaygınlaşan hakkındaki zındıklık suçlamaları; toplumda ortaya çıkan siyasi bloklaşmalar ve Abbâsîlerin
kuruluş aşamasındaki iktidar mücadelesinde, iranî unsurların siyasi blokunda
yer alan açık sözlü ve kendinden emin tavırları ile siyasi rakiplerinin tepkisini ve kinini üzerine çekmiştir. Bu yüzden de bu istenmeyen adamın Basra
valisi eliyle kişisel bir husumet ve siyasi bir hesaplaşma gerekçesiyle öldü-
rüldüğünü gösterir.
neticede tüm bu ünlü simaların ölümleri; dini dönüşlerle alakalı değil, siyaseten oluşmuş vaziyetlerdir. yazımızın ilk bölümünde bunu işledik. bir sonraki bölümde ise; bu cezanın nedenini, siyaset din perspektifinden biraz çıkarak inceleyecek, işin 'düşünce hürriyeti ve akit' boyutunu nazara alacağız.
türkiye dışındaki tüm islam ülkelerinde, ölümle cezalandırılandır. türk tipi müslümanlık, ortadoğu müslüman coğrafyasından biraz farklı olduğu için, bu kadar keskin bir ifade kullanılmaz. bu durum, birçokları tarafından eleştirilen(ben de o tayfadayım) m. kemal ve ilkelerinden olan laiklik sayesindedir.
hani annen oruç tutarken sana kahvaltı hazırlar ya, o işte türk tipi müslümanlık.
ölümdür, islam gücü alsa öldürmeye ilk önce önceden müslüman olup sonradan kafir olanlardan başlar. ( yani ben)
ayrıca bir islam toplumunda büyüyüp mecburen müslüman olan biri yarın bir gün bundan caydığında onu öldürmek ne kadar insanlığa sığar diye önceden sorgulardım fakat islam zaten insanlığın bittiği yer ve insanlığınızı terk etmeden onu anlayamazsınız.
bu yüzden artık sorgulamıyorum.
eğer amacının gavurluğun propagandasını yapmak olduğu tespit edilirse idamdır. bir sebep ileri sürdüğü vakit ulema onu aydınlatır, kabul etmediği takdirde gine bir şey yapmaz.
lakin adam islamın hak olduğunu biliyorum lakin gine de inanmıyor ve girmiyorum, uymuyorum kabilinden beyanda bulunursa idam edilir. zira bu ebu cehilin amelidir. o da hakikat olduğunu biliyordu lakin işine gelmediği için müntesibi olmadı.
buradaki maksad amme efkarında umumi bir irtidad furyası baş göstermesin, nizam-ı umumiye halel gelmesin diyedir.
bu ceza olmayınca pek tabii "lut kavminin çocuklarıyız" diyenler çıkacaktır. şeriat olaydı bu pankartı açan eşirraların meydanda asılması mukadderdi zira.
Hakkı hayatı yoktur. Tabi kişi dinden çıkar çıkmaz idam edilmez. Önce beklenir, alim kişilerce ikna edilmeye çalışılır. Bir süre daha beklendikten sonra yine de inkar ediyorsa idam edilir. Rasulullah ve ashabı bunu uygulamış. Birilerine şirin gözükmek için bunu inkar edemeyiz.
Lakin bu öyle esnek bir kavramdır ki, dinden döndüğünüze siz değil onlar karar verir. Yani ben ateist oldum dediniz diye öldürülmezsiniz. Ben falanca hadisi elçinin söylediğine inanmıyorum, falanca meselede böyle düşünmüyorum demeniz bile yeterli olabilir.
Bir kısmınızı şok edici bir bilgi. Hak meshep dedikleri hanbeli meshebinde namaz kılmayan tekfir edilir ve öldürülür hatta cenazesi bile kılınmaz. Evet. Müslümanım da dese her şeyi de kabul etse böyle.
Yani burada fıkıh, meshep edebiyatı yapanlar, eğer sabah namazının alarmını kapatıp uyuduysanız hak meshebinize göre mürted olarak uyandınız ve katliniz vacip malınız helal hükmünde.
+Ama ben hanbeli değilim ki hanefiyim..
-ulan bu kafaya hak meshep demek senin nasıl bir
Çürük temelli olduğunu gösteriyor zaten.