mühendislik diplomasını nalbura asan adam

entry7 galeri0
    ?.
  1. şener şen, ilyas salman ikilisinin banker bilo filmindeki manavın duvarına astığı üniversite diplomasını getirdi aklıma...
    düdüt:herifin bölümünü tam hatırlayamadım, hatırlayan varsa bana da hatırlatsın bir zahmet.
    edit: @rarura sağ olsun, mimar imiş o abi de.
    1 ...
  2. ?.
  3. onca sene üniversiteye girmek için çabalayan, senelerce okuduktan sonra tam vuslata erdiğini sanarken devlet babanın kendsini tatlı uykusundna köü bir kabusla uyandırıp, aslında diplomanın da iş bulmak içn bir işe yaramadığını acı bir şekilde gösterdiği, işsizler ordusundan nalburluğa terfi etmeyi başarabilmiş ve o kadar emek verip de aldığı diploması ziyan olmasın diye nalbur dükkanının duvarına asmış binlerce ülkemiz gençlerinden sadece biraz daha şanslı olanıdır.
    1 ...
  4. ?.
  5. ömrünü gider borusuna bakıp hüzünlenmekle geçiren adam.

    o gün çok yorgundum. çektim kepengi arkamdan bi ses,
    " kapattın mı delikanlı ? ".

    döndüm gözlerinin içine baktım adamın. ben yüklü mal alacak müşteriyle, artık o bazayı üreten fabrikada bile bulunmayan baza başlığının zamazingosunu isteyecek müşteriyi gözünden tanırım. belliydi, bu adam nalbura hayatının anlamına yakın bişeyi almaya gelmisti.

    zımpara almak istediğini, evde ustaların beklediğini mağdur olduğunu anlattı. eğer zımparayı alamazsa ustaların yarın tekrar gelmek zorunda kalacağından, bunun aile ekonomisine vuracağı darbeden bahsetti.

    " açamam dayı " dedim. gözümde büyüdü zincir, kepenk, kapı...

    tamam kusura bakma dedi ve döndü arkasını. " ben sana arkadaş gözüyle bakıyorum " cevabı alan ergen gibi, gitti. içim burkuldu " sen bu değilsin oğlum iyi adamsın sen " dedi içim. döndüm içime,

    " ya bi git " dedim.

    öylece baktım adamın arkasından "gel dayı gel" dedim. kepengi yarım açtım girdim aldım zımparayı. çıkarken kafamı yarım açık kepenge gömdüm çok canım yandı.

    o adamın ısrar etmeyişi, beni zorlamayışı ne kadar etkiledi beni. döndü gitti. nasıl böyle kolay kabullendi. belki ısrar etse açardım dükkanı tekrar. ama nasıl becerdi bunu ?

    sanırım ona özendiğim, onu kıskandığım için açtım o dükkanı tekrar. hiç kalkıp giden adam olamadığım için. yeni gelen tramvaya binmek yerine oturup durakta gidene zırladığım için. nasıl gitti o kız öyle,

    " seni çok sevdim " dedi, peki nasıl öyle gitti ?
    3 ...
  6. ?.
  7. 1.
  8. şu başlık altında yazmaya utanan, mühendislik diplomasını nalbura asan yazar. o battaniyeyi, o wolkmeni özleyen.

    bazı dingil vardır prim yapsın diye açtığı başlığı kendi entryleriyle doldurur, sol framede kalayım ister.

    bazı mühendislik diplomasını nalbura asan adam vardır, küçükken battaniyesini bütün vücudunu örtecek şekilde kapaklar üstüne. sanki o battaniye altında ayrı bi dünya kurar kendi kendine. elde wolkmen fikret kızılok öğrenir, bülent ortaçgil dinler.

    muzo söyler 12 yıl önce o dinler, beyazıt öztürk' ü radyodan tanır, ceyhun yılmaz' ın küçüklüğünü bilmese de ilk programlarına eşlik eder.

    " nasıl büyüdün ? " diye sorulduğunda " önce anamın babamın kucağında, sonra radyocular kulağımda büyüdüm" diye cevap verir.

    biraz nihat sırdar, biraz muzo, işte radyo klas' ın o dönemki gevezesi, siyah gerisisi, kadir çöpdemir' i, best fm in levet erim' i, hakan gündüz ü, hepsinden ortaya karıştırdım, ben öyle oldum. nur yoldaş diye birinin sultanı yegah' ını, ezginin günlüğü nü hep o battaniye altında öğrendim. kırmızı bi wolkmenim vardı. say ki o kırmızı wolkmen bu başlık altı. o battaniye bu sözlük.

    sözlükteki bariz yavaşaklıktan usandım. anketi, tanım yapmadan enrty gireni, sözlüğe forum muamelesi yapanı, itiraf yazmak için 00:00 ı bekleyen hesapçısı, irticacı, türbanlı kız, laikçi kadın diye başlık açanı, arama yapmadan aynı başlığı farklı kelime varyasyonuyla 100 defa açanı...

    yapılan ironiyi anlamazlıktan geleni, daha acısı ironinin ne olduğunu bilmeyeni, entryi kaliteye değil siyasi görüşe, daha komik olanı tuttuğu takıma göre oylayanı...

    farkındayım, ben de format dışına çıktım bu şekilde. ama entry nin ortasına kadar tanımlayarak gittim, buna mecbur bile değilim. kendimce bi mesaj vermek için yaptım bunu.

    bilmiyorum bi moderatör bu başlığa denk gelip aniden kapıyı açıp " napıyosun sen burda ! " diyen anne gibi tepki gösterir mi ? olabilir. ama şu an yaptığım saçmalıktan çok daha büyüğünü yapanlarla kaynıyor sol frame. inşallah derdimi anlatamadan kimse kapıyı açıp " ne bok yiyisun burda " demez.

    kendi kendime konuşacağım. " burası benim olsun mu ?" diye sormuyorum, gittiği kadar gitsin.
    1 ...
  9. 2.
  10. dağın başındaki kulubesinde kanatlı gemiler yapan adam.

    en son ne zaman kanatlı bi gemiyi ruhumunun otoparkına çektim ben ?

    hatırlamıyorum.

    sırf senin yüzünden şimdi elime neşteri alıp hakkını teslim edeceğim. bakma öyle teslim etmek dediğime. benimki mektubu bile bile yanlış adrese bırakan postacı işgüzarlığı. tıpkı daha önce söylemediklerimi söylemediğim gibi bunları da sana söylemeyeceğim. bütün bunları bi sözlükte yapacağım. hani dağın başındaki kulubesinde kanatlı gemiler yapan adam dedim ya, şifre burda işte. uludağ' da yapacağım bunu.

    küçükken beyaz eşya kutunusunun içine saklandığım gibi saklandığım bu başlığın altında sana senin payını vereceğim kendimden aşkım. sana aşkım diyeceğim bu yazımda.

    aslında burada ben bu yazıyı sana yazdım diye bişey var. sırf moderatörlerden biri denk gelir, formata uygun olmayan entry diye nitelendirip siler diye korktuğum, her seferinde ittire kaktıra bi tanımla altına içimden geçenleri yazdığım bu başlıkta, ben bu yazıyı sanaymış gibi gösterip aslında kendime yazacağım.

    tıpkı daha önce söylediğin gibi ben bi gerizekalıyım.

    sana söylediğim o dolambaçlı gül hikayesi var ya, hep yalan.

    " düşün bi adam güle uzaktan bakıyor, onu o kadar sevmesine rağmen bahçeye girmeye çekiniyor. halbuki ne kadar çok bahçıvan var, elinde bidonu sulamaktan bıkmadan, usanmadan bahçe bahçe geziyor, sevmeden sevişiyor " falan, öyle şeyler. burada gül sen oluyorsun aşkım. burada ben, ben olmuyorum.

    ben seni o kadar sevmeme rağmen kıyamıyormuşum sevmeye,
    korkuyormuşum ya yeterince sevemezsem, hakkını veremezsem aşkın diye.

    neymiş aşkım, benim tüm derdim seni üzmemekmiş. yalanımı sikeyim.

    evet korkuyorum, üstelik it gibi korkuyorum. ama öyle seni üzmekten korkmak falan değil, ben kendimden korkuyorum aşkım. ısrarla izlemekten kaçtığım filmler gibisin. kaçınmak demiyorum, kaçmak, altını çizmek, bağıra bağıra söylemek, kaçmak. sen duygusal film izlemekten kaçmak nasıl bişey bilir misin ? ıssız adam dan kaç gösterim kaçtım biliyor musun ? hani şu incir reçeli, bugün denk geldim ona.

    sen şarkılardan kaçar mısın aşkım ? ben kaçarım. hemen kapatırım radyoyu. polis görmüş ehliyetsiz sürücü gibi kaçarım olay mahali şarkıdan. gider çöp konteynerine bindiririm dört tekerli ruhumu.

    sonra açar o biriktirdiğim filmlerin hepsini oturur izlerim. o şarkılardan cd yapar gece gündüz dinlerim.

    bittiğini biliyorum, ama gidemiyorum. henüz facebook için ismail yk dışında şarkı yapan biri olmadığı için, ismail yk da beni pek hüzünlendiremediği için bazı eksiklikler yaşıyorum. oturup yazdıklarını okuyorum, paylaştığın şarkıları dinliyorum.

    aşkım, ben seni evde tek başıma izliyorum.

    edit: ilişki durumunu ali bak ile ilişkisi var olarak değiştirdi. ayrıca incir reçeli sakin kafayla izleyince o kadar güzel değil.
    4 ...
  11. 3.
  12. aslında önünde büyük kapılar açılmıştır. sadece ticaretle buyuyen binlerce şirket vardır.
    git, firmalara birer kartvizit bırak.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük