Cahil insanlar, "okumak" fiilini yalnızca "okul bitirmek" şeklinde algılarlar. Ders dışında her türlü kitap da kafa karıştırır, fakat en başta göz sağlığına zararlıdır. Dolayısıyla, çocuğun ders dışı okuması hep engellenmek istenir. Ya roman okur da derslerinden kalırsa?
Okul bitirmekten anladıkları da, ya doktor, ya avukat, ya da mühendis "çıkmaktır". Hepi topu bu üç mesleği icra edenleri "okumuş" sayarlar. Konservatuvar mezunu "çalgıcıdır" alt tarafı, arkeolog da hababam taşı toprağı kazar ama müteahhit bile olamamıştır!
geçmişte "çocuğa derslerinde lazım olur" diye gazetelerden kupon kesip evine her türlü abur cubur çarçuru dolduranlar, "ulan bize de lazım olabilir" diye bir kerecik açıp bakmazlardı onlara... Kendilerinden geçmiştir, onlar okuyamamışlardır ama "çocuk okuyacaktır hayırlısıyla" amcası, değil mi?...
O çocuklar da genellikle "çok zeki ama çok tembel" çıkarlar amcası... merhum Çetin Altan'ın vakti zamanında bir kitabında yazdığı gibi, "bizim oğlan çok aptal ama çok çalışkan" diyen ana baba bugüne kadar görülmemiştir.
Haaa, bir de "atom mühendisliği" vardır tabii, mühendisliğin en ileri ucu kabul edilir.
Tıpkı, yarı aydın yarı cahil bunalımlı kızların popolarından uydurdukları "pozitif eneeerji-negatif eneeeerji" türlerini fizik biliminin henüz kaydetmemiş olduğu gibi, atom mühendisliği diye bir meslek dalı da henüz icat edilmemiştir. Ama cahil kulaklara hoş gelir.
Canım, çocuk atom mühendisi çıkınca "Amerikalara falan" gidecek, hepsinden önemlisi, maaşı dolar üzerinden alacaktır!
Ki sonra teyzeme "bilet göndersin" de o da pastırmasını sucuğunu alıp oğlunun yanına gidebilsin... Hem de bir baksın bakalım, oğlanın oralardan bir "gavur kızı" alıp getirme tehlikesi var mı? Varsa engel olalım, bir an önce komşu Hayriye Hanım'ın kızı Şengül'le başını bağlayalım! .
Okumaktan amaç, bilgiye ulaşmak değil, bilgiyi kendisi üretmek hiç değil, para kazanmaktır. Daha doğrusu, sınıf değiştirme yolunun açılmasıdır.
Cahil insanlar kendileri sınıf değiştirme trenini kaçırmışlardır, çocukları okuyacaklar ve değiştireceklerdir.
Değiştiremeyince de mutsuz olurlar. "Biz okuduk da ne oldu?" cümlesi ülkemizde kurulan en yaygın cümlelerden biridir.
şu eski adıyla "öss", şimdiki adıyla "lys" her sene yapılıyor mesela...
Matbuat esnafı elbette üzerine balıklama atlar ve "ne olacak bu eğitimin hali" edebiyatına girişir vakit geldiğinde... Bana bu tür ösese, öyese, öseyese, mekeyeke, imefe, abeceçe konularından gına geldiği için, pek takmam, takipte etmem.
Çünkü her yılın leyesesi-meyesesi, yalnızca sınava o yıl girenleri ve onların analarını babalarını ilgilendirir, üst yanı ırgalanmaz.
Dolayısıyla, gazetelerin ertesi gün çarşaf çarşaf yayınladıkları soru-yanıt sayfaları da küfür edilerek çevirilir geçilir.
Çocuklar, istedikleri okula giremiyorlar ve mutsuz oluyorlar. televizyonlarda ve gazetelerde bazı über-dangalak tipler, hele sosyal-demokrat geçiniyorsa, bir de sittirici çadır dikme meralısıysa, "bu ne biçim hükümet" diye "giydirme" fırsatı çıkar.
Sanki "bu çarpık sınav sistemine karşıyım" diye atıp tutanların somut olarak daha iyi bir sınav sistemi önerdikleri görülmüş gibi...
Çocukların bir meslek edinmeleri de ana babaların hiç umurlarında değil. "Ben sualtı kaynakçılığı öğrenmek istiyorum" ya da "ben fermantasyon teknikeri olacağım" diyen çocuk bir güzel sopa yer, biz senin için saçımızı fermantasyon teknikeri olasın diye mi süpürge ettik?
Oysa dün bir yerde gözüme ilişti, bir "at eğitmeni" ayda yedi bin lira kazanıyormuş...
Su altına boru döşeyen de ayda beş bin dolar alıyormuş.
içinizde ebeveyn olan bacılar-amcalar, ne dersiniz, sizin oğlan okusun mu okumasın mı?
utanmadan ekranlarda hukukun % 15'ini sayısalcılar dolduracak dedirtebilen iğrenç yapıya sahip sınav. sanki önceden çok seçenek vardı eşit ağırlıkçılara şimdi bir kısmını da sayısalcılara vermişler.
(bkz: bak bok var bok)
edit: bunu eksileyen de seovi ya da sayısalcı değilse n'oluyim..
2. kere başvuru süresi ösym tarafından uzatılmış sınav, nedeni sistemin kitlenmesi imiş.
"imiş" diyorum çünkü inanasım yok, neden mi anlatayım:
ÖSYM'nin bu tarihi zırt pırt uzatmasının nedeni, sistem falan hikaye, üniversitelerimizin özellikle de devlet üniversitelerinin yönetimlerini bir telaş almış durumda, ygS'den barajı geçmiş ama puanı çok fazla olmayanların çoğu lyS'den ümidini kesimiş durumda, o yüzden LYS başvuraları çok az oldu. Bu şu anlama geliyor: LYS ye giren sayısı düşük olursa, üniversitelerin lisans programlarına yerleşen öğrenci sayısında ciddi düşüş yaşanacak, özellikle 2006 dan sonra kurulan yaklaşık 50 üniversite bu korkuyu yaşamakta, öğrenci sayısı düşerse, önümüzdeki senelerde bölümler hatta daha da ilerisinde fakülteler, birimler kapanma noktasına gelebilir.
Üniversitelerimizin yaklaşık % 90 ı şu anda öğrenci harçları sayesinde ayakta duruyor, devlet bütçesinden ayrılan pay elektrik, su harcamasına bile zor yetiyor, şimdiki telaş ondan kaynaklanıyor, öğrenci gelmezse pekçok üniversite zor durumda kalacak.
Şu anda üniversitelerden yoğun baskılar var ÖSYM'ye başvuru süresinin uzatılması yönünde, başvuran öğrenci sayısının artması, bölüm doluluk oranlarının azalmaması yönünde. LYS sınavı da buna bağlı olarak beklenenden kolay yapacaklar, şu anda ÖSYM merkezinde bu hesaplar yapılıyor, hatta komplo teorisi üretmiş gibi olmayayım ama belki de sistemi kendi kendine kitlenmiyordur, artık yapıyorlarsa günahları boynuna.
Olan genç arkadaşlara oluyor, yazık oluyor, bu ülkenin geleceği ile oynuyorlar, sırf birilerinin çıkarları korunsun diye yapılanlar gençlerimizin, çocuklarımızın geleceğine ipotek konuyor...