youtube'da güzel funky bass gitar performanslarını izlediğimiz ultra kopuk hatun kişi. sesi de pek tatlıdır. gayet başarılı bir şekilde marcus miller çalar/söyler. şöyle ki;
işini çok iyi yapan apple premium reseller mağazası. hem yeni kullanıcılar için eğitimleri hem de çok güzel kampanyaları oluyor. bir apple ürünü almak istiyorsanız hem beyaz eşya hem de bilgisayar sattığını iddia eden yere gitmek yerine kesinlikle burası tercih edilmelidir.
anne rice'in deli tepelek, ayarsız ve korkunç güçlü kadın vampir karakteri. roma'da ailesine uygulanan vahşetten kaçarak yerleştiği doğu ülkesinde tanınmamak için adını pandora olarak değiştirir. son derece zeki, dayanıklı ama bir o kadar da beceriksiz ve züppedir.
Basmakalıp literatürler, işte, sonunda bırakıyor gözlerindeki eşkıyayı
Toplu firarlara mahal vermeden, tuhaf, cam, aplik bir yansımanın kemiklerinden
Aşağılarda silahlı saldırılar, fuhuş masalları, soruşturmalar, kaçışlar,
Gecenin içinde gizlenen bir define haritasında saklıyor eşkıyalar biletlerini maceranın
Öfkeyle ve tuhaf bir yüz çekimserliği gibi yanık deriler,
avangard kuşaklar çarpışıyorlar, karışıyor gece, keskin bir bıçaktan
cam damlıyor usul usul, bir opera başlıyor, maskeli markizler geçiyor salonlardan,
Schubert anlatıyor, Boş bırakmıyor Vivaldi, Dışarıda gürültü, kan gövdenin içinde,
parça parça cinayetler işleniyor, işte, sonunda başlıyorlar yeniden gözlerindeki eşkıyalar
içimdeki gecelere hükmetmeye. işte, sonunda macera yenileniyor ikimizin nebzinde de.
Toprak benim çarmıhım,
çamurdan iki melek dualarım...
Ürkek bir yılan gibi içime sokuluşun, bir bıçak kadar keskin,
Camı sıvılaştıran bir yangın gibi boğazımda düğümleniyor lanetin.
Denizde başka masallar okunuyor, hırlayan itler görünüyor, kaçıyorsun şiirlerden, neden?
Kimsenin bilmediği bir tarih: ellerinde içli bir hastalık yatıyor,
Ellerinde maceralar için biletler, biz bizle karışıyoruz bir tek, harmanlanıyoruz
Camevlerinden itaatsiz melekler giriyor gökkubbemizin. Adın aklımda aranıyor,
Tüm zabıtalar, kervanlar, haramiler peşinde, arıyorlar,
Adın aranıyor, adın, konaklarda, eski bahçelerde, kavak ağaçlarında,
Tarih akıyor saçlarından, derin bir su kanalı gibi geçiyor tarih
Gözlerinde ela gözlü eşkıyalar, titreyişler, paşalar, nazırlar,
Ağırlık merkezindeki hüzün ve gönül yaşı, sanki bir rimbaud ihtişamı
Gözlerindeki ela gözlü eşkıyalar her daim sana yepyeni adlar koyuyorlar.
Bir kaçış başlıyor, yüzün yokoluyor, sanki benden bir şeyler gizliyor tarih.
Ayakuçlarında bir sır taşıyor camdan bir sır, isimsiz bir sevgili olarak kalıyorsun
Yokoluyorsun yokolunca yüzün. Balo bitmiş, operada tüm maskeler yere inmiş,
Sokaktaki maceralarda şiddet ilerlemiş kanı görmüş. Bıçaktan hâlâ cam damlıyor,
Adın konmuyor, sokuluyorsun bir yerlerde saklanıyorsun. Gizli bir yüzün karanlık
Laneti gibi çok seviyorum, aşkımla arıyorum seni! işte, sonunda ismine karşılık
Bir tarih taş bir plaktan gramafonun iğnesine değdiriliyor besbelli!!!
Müzik Yükseliyor,
Çamur banyolarında dansediyor dualarım.
Gramafonun iğnesinden, burgulu duygusundan tuhaf, karışık,
Gothik bir esinti dikdörtgen görüntüleriyle sertçe beliriyor.
Yüzüne doğru döndürüyorum sesi, titreşimler karıncalandırıyor maskeni,
Yüzün beliriyor, yitmiyor tarih. Konuşacaksın artık, konuşacaksın
Biliyorum, bekliyorum, adını arıyorum gardolabın yaşlı ve vurdumduymaz çekmecelerinde,
Gömme banyolarda, masa takvimlerinde, saatli maarif takvimlerinde,
Zamanın eczasında, eczanın yalancılığında...
Yüzün görünüyor, tanrım ne kuşku, sorgulamadan bir laneti içiyorum.
işte, sonunda ağzın da görünüyor, görünüyorsun.
işte, sonunda tüm çağları devirmiş bir kutsal devlet gibi adını söylüyorsun.
Dışarıdan bir çığlık, derinden bir son bölüm, ikilemler, barok tanrı,
Ölüm, geçiyor içimden: En çaresiz kalanların akıttığı boşuna zaman...
Ölüm: iklimi kuru bir mevsimin yaz akşamına sığınan kervan.
Ölüm ihtişamlı geçmişi bir darbeyle, anlık bir delikanlı narasıyla yıkan sünepe oğlan!!!
isteklere bileniyorum, taş plaklara, dudaklarına bileniyorum,
eşkıyalar geri dönüyorlar beni çevirmeye, Zaman’a izmarit bakıyorum.
Zaman’ı eczalaştıran hiçbir şeyi anlayamıyorum bir anda.
Topraktan ince filizler yeşerip büyüyorlar, çamuru eritiyor yağmurlar
Biliyorum, Zaman’a karşı gelen bir tek şey var yalnızca
ölünüp dualarında büyücülerle oynaşan: -adının ilk harfindeki ölümüm-
...lydia...
Panzehrini arıyorum gardolabın yaşlı, vurdumduymaz çekmecelerinde
sonra vücudumun en mahrem yerlerinde, cebimde, paraların tura yüzlerinde.
tüm organizmalarımda sesin, antika bir gramofondan yıllanmış bir tango oluyorsun birden
ben zaten kronoloji özürlü bir tarihte yaşıyorum ve tarihin en ucube sınavında
en zor soruyu duyuyorum sesinden: lanete bile bile düşüyorum,
bir tahta atı ipotek ederek içine düşüyorum panzehri olmayan lanetli bir sevdanın.
O sevdanın içinde puslu hayaller, hayalperest düşünceler, kongreler,
Münakaşalar, senatolar bekliyorlar yollarını kırmızı halılarla
Dünya değişiyor, puslanıyor, yine eski yollar yapılıyor, eski köprüler,
Eski mimarlar yeniden başlıyorlar yaşlanmaya, tarih yeniden yazılıyor
Sıfırdan ve son kez, son hızla, son gaz... Bir kervan usul usul ilerliyor,
Bekleniyor, gelmiyor, rötar yapıyor kervan, kılavuzlar intihar ediyor.
Entrika içinde yeni bizanslılar doğuyorlar böylece. Huzur, bir mevsim
kadar gerçek, bir peygamber gibi uluysa da değişiyor, heyecanlanıyor dünya.
Haramiler saklandıkları yerden yavaş yavaş çıkıyorlar, gözlerindeki eşkıyalarda görüyorum,
Ellerinde olan dünyanın kaderinde, haramiler saltanatını istiyorlar,
Laneti, senin lanetli sevdanın büyüsündeler onlar. Senin için dev yollar,
Som altından yollar yaptırıyorlar, bak, gör!!!
Bense yalnız bir kayalıkta bekliyorum gölgeni, gücüm yok,
isyanlarda, savaşlarda, kurtuluşlardan başı dik ayrıldım, yitirdim gücümü.
Mağrur, ayakta bir eski savaşçı gibi şimdi lanetli sevdanla raksediyorum.
Bir gece, işte, sonunda basıyor Sard’ı haramiler.
Dört kabilenin dört altın tacı atlarının sırtında, dört kutsal emanet
Bir beşinci gerçeği arıyorlar, kılıçtan geçiriyorlar evleri,
Bir beşinci gerçek sensin, biliyorum, tutuyorum kollarından kaçırmak için seni
Duymuyor kulakların, antika gramafonun yıllanmış tangosundasın hâlâ,
“lydia” diyorum, “gel benimle, bütün isyankârlar gibi
yıkıp varolanı yepyeni bir varlık yaratmak için çabalayalım
kökünden dinamitlenmiş bir taş ocağına benzetip, yeniden yaratalım bu şehri!”
duymuyorsun. Evlerden ölüm fışkırıyor kıpkırmızı rengiyle caddeye,
seni arıyorlar haramiler, yaklaşıyor dünyanın sonu, gücün ibresi kötülüğe,
cehalete, ihtirasa dönüyor. Hınzır ve fahişe sokaklar yeniden yapılanıyorlar.
Seni arıyorlar, seni buluyorlar sonunda, ölümüne bir savaşı kazanıyorlar,
Dünya duruyor
Tılsım tamamlanıyor
Dudakların tanımıyorlar artık beni!
..kapkara oluyor yüzün, kapkara altın saçların, kırışıklar sarıyor tenini
yaşlanıyorsun. Öpüyorlar, kucaklıyorlar, sana güç veriyorlar güya!!! YALAN!
Sana güç verdiklerini söyledikleri şey seni senden alıyor,
Alyuvarların siyanür doluyor, kanın altın, bir imparatoriçe yaratıyorlar akıllarınca...
Seni, kendi dünyalarını yeniden yaratmak, büyüyü bozmak için kullanıyorlar.
Mutluluk büyücüleri dayanamıyorlar, ölüyorlar yavaş yavaş lydia! DUR!
Kırışıklaşan tenin altınla sıvandığında lydia kalacak mı yerinde?
içinde, kalp dediğin yeri bir elmas doldurduğunda yine küçük tıkırtılarla atacak mı kalbin?
Gözlerinin içini dev istiridyelerden çıkma inciler doldurduğunda sen, sen olabilecek misin?
Durdur dünyayı, durdur, bir tek sen yenebilirsin ihtirası, durdur onu!
Durduramıyorsun, ihtiras herşeyi satın alıyor...
Evrim başlıyor, altın heryanını kaplıyor usul usul, büyüyor içindeki yangın,
Alev alıyor, tutuşuyor, evrim ilerliyor, bitmesi için sıcak yağmurlar gelmeliler
Saklandıkları yerlerden, bulutlarla anlaştım fazla mesai için, gelmiyorlar,
Gelmeyecekler bir başka bahara kadar.
Sapsarı zerafetin kaybolmuş, yatıyorsun toprağa, yağmuru bekliyorsun gökyüzünün altında
Yarıyorum kalabalığı, zehirli bir öpücükle sarılıyorum henüz ölmemiş dudaklarına
Öldürüyorum seni lydia,
Ben ki bir asi
Ben ki bir isyankâr, seni bırakmıyorum dünyaya,
Dünyayı sana bırakmıyorum, dünyayı kurtarıyorum,
Tılsımı bozuyorum.
Sabahların göğsünde çiğdemli yapraklar beliriyorlar aniden
intiharın oluyorum, ölümün, genzimde düğümlenmiş sözcüklerle
Bir çöle bereketi getiriyorum, hayatı geri döndürüyorum Kral Yolu’na.
Bu masal, bu orman, bu çöl, bu yassı acılar şimdi sevgilim kalbime enden büyük duran
Ölmek zor, biliyorum, çok zor ölmek kullanmadan öldürülmenin adını
Yaşamak zor masallarda, zamanın yalancı eczasıyla
işte, sonunda, kerevetinde masalın, göğsünde oturuyor artık toprağım
Çamurdan meleklerim dağlarda, başka çağlarda
Ölmeliyiz lydia, ölümünle yaşamalısın bendeki mahrem dualarında
Durmadan yepyeni bir iklim, gözlerinde acımasız eşkıyalar, durmadan yeni ölümün
Öpüp dudaklarımdan beni önce, doğurmalısın yeni nesillerini özümün
Doğurgan bir masal perisi olmalısın gökkuşağının altında.
Oysa,
Karanlık bir ormanın en ite kopuğa açık yerlerinde alıngan bir ağaç gibiyim lydia
Al, işte, sonunda dolu dolu bir yaşam sunuyorum sana benden ardakalanlarla
Çanları çalıyor kaybolmuş bedenim,
Çanlara vuruyor kurak söylevlerim
Ne salonlar, ne localar, ne büyük isyanlar, savaşlar lydia
şu an bastığın yerdeyim, geçtiğin her toprağın katman katman altında
bölme umutsuz şarkılarla uykusunu yorgun bedeninin
mundar ve pahalı bir silüetle seviş hep nehir kenarlarında
lydia....seninle....
sırçadan bir zamanda;
bu dünyada ya da öbür dünyada...
the elder scrolls V skyrim oyununda dragonsreach'daki bir kadın karakter. kendisi tam bir amazondur. oyunu oynayan erkeklerin çoğunun oyunda evlendiği kadındır ayrıca. savaşır, seninle dağ taş gezer, evde yemek yapar. daha ne olsun lan?
Meydan Avm'de de bir şubesi bulunmaktadır. Yeni ipad 'i almak için uğradım ve inanılmaz derecede memnun kaldım.Yolunuz düşerse,uğrayın,gezin..Seveceksiniz..
Black ocean, cold and dark
I am the hungry shark, fast and merciless
But the only girl that could talk to him just couldn't swim
Tell me what's worse than this
And it echoes in the halls
They danced along the walls
The memories of your ghost
You are the one that I used to love
And I'm still in love, but I've never loved you the most
I've seen better days
So unafraid in my youth
I can't breathe, much less believe
You're getting everything you had
Every little thing you had
A pure love unrehearsed
I've seen your best and worst
And at your worst, you're still the best
But at my best, I am the worst
It's a curse
Your eyes are lined in pain
Black tears don't hide in rain
And I tied you to the tracks
When I turned around, I heard the sound
I hit the ground, I know there's no turning back
I've seen better days
So unafraid in my youth
I can't breathe, much less believe the truth
Better days, so unafraid in my youth
I can't breathe, much less believe the truth
Black ocean, cold and dark
I am the hungry shark, fast and merciless
But the only girl that could talk to him, she couldn't swim
Tell me what's worse than this
What's worse is all the coke
The ice that numbs my throat if only for the night
My muscles will contract, your bones will crack
It's just a fact cause I am here to win this fight
I can't fucking breathe, much less believe the truth
I pick up a gun, aim for the sun, and shoot
Better days, so unafraid in my youth
I can't breathe or believe the truth
Your eyes are lined in pain
Black tears don't hide in rain
And I tied you to the tracks
When I turned around, I heard that sound