tractatus'ta "doğru tümcelerin toplamı, toplam doğa bilimidir." diyerek garip bir yanlışa düşmüş filozoftur. bunun doğru olması için iki farklı ön kabul gereklidir:
1) sosyal bilimlerde doğru yoktur.
2) tüm konuşmalarımız ve dolayısıyla insanın bilinci dahilindeki tüm gerçeklik, ancak doğa biliminin yasalarına indirgenmesi şartıyla anlamlıdır.
"dil, yollardan oluşan bir labirenttir. 'bir' yönden geldiğinde yolunu bilmektesindir; aynı yere başka bir yönden geldiğindeyse yolunu kaybetmişsindir artık."
bir süre manastırda bahçıvan olarak çalışmış ve manastıra kapanmayı ciddi olarak düşünmüştür. yan değinilerinde tümcelerinin yavaş okunması gerektiğini ancak o zaman anlaşılabileceğini söyler.
"bugün felsefe öğreten, başkasına sunduğu yiyeceği, ona ağzının tadına uygundur diye değil, ağzının tadını değiştirmek için verir" sözüyle kendi misyonunu özetler aslında..
tayyip erdoğan'a nacizane okumasını tavsiye ettiğim yazar..son günlerde kendisi bi psikoloğun anılarını okuyomuş galiba.. onun yerine wittgenstein'ı okusun belki o zaman başkasının derinlikleriyle oynamaz..çok isterse anasını alıp beraber de okuyabilir..
dil felsefesi alanında yön belirleyici fikirler öne sürmiş filozof. dil alanındaki görüşleri iki döneme ayrılır ki bu dönemler birbirine tamamen zıt şeyleri savunmuştur. ilk dönemde dil onun için resimdir ve herkesin sözcüklerden, tümcelerden anladığı aynıdır ve bu anlama da mantıkla ulaşmak, böylece kusursuz dilden bahsetmek mümkündür. bu ilk dönem görüşlerine "resim-dil" teoremi dönemi denmektedir. ikinci dönemde ise dil kesinlikle üzerinde uzlaşılabilecek bir kavram değildir. konuşanların ve duyanların ona yükledikleri olmuştur dil artık. kusursuzluktan ve mantık kurallarından bahsedilmez bu "oyun-dil" teoremi döneminde.
be keskin geçişteki güdüleyen olayın şu olduğu söylenir: bir inşaatta çalışmakta olan işçi "tuğla" diye bağırır diğer bir çalışana.. karşıdaki kişi ona bir tuğla verir. ama ona "bana tuğla ver" denmemiştir.
köy okulunda öğretmenlik yaptığı dönemde, en ön sırada kendisini dinleyen öğrencilerinin dersle ilgisizliğine ve fikir yürütememesine çok kızdığında sert tepkiler ortaya koyan, çok sevdiği bir arkadaşı öldüğünde, ölmek amacıyla 1. dünya savaşı' na katılan ve bu dönemde yazdığı felsefe notlarını bertrand russell' e göndermesiyle başyapıtı logico philosophicus tractatus' un temellerini atan, mimariye düşkün, yaşamının son demlerinde bir ormanın ortasında kulübede geçiren avusturya asıllı ingiliz filozof. görünüşüyse bir almandan farksızdı, ne kadar yaşlanırsa yaşlansın genç gösterirdi.
--spoiler--
öğretim üyelerinin toplantılarında bir türlü tartışmayı noktalayacak sözü söyleyemeyen wittgenstein, daha fazla dayanamayarak şöminenin maşasını alıp ayağa fırlar ve havada sallamaya başlar. bertrand russell; kendisini sakin olması konusunda uyarır.
- beni hiç anlamıyorsun bertrand hiç anlamadın.
- hep saçmalıyorsun ludwig, hep saçmaladın.
cambridge üniversitesi haykırışlarla inler.
--spoiler--
yine de russell; wittgenstein için, ' o insanlığın gelmesini umduğu türden bir genç ' demiştir. ilerleyen yıllarda, iki ünlü filozofun dostluğu, felsefelerindeki ayrılıklar sebebiyle sarsılmıştır.
wittgenstein' in son sözleriyse; ' harika bir hayatım oldu ' olmuştur. **
terry eagleton, azizler ve alimler adlı romanında wittgenstein'ı karakter olarak
yeniden yaratmıştır. romanda bertrand russell'da vardır ve ikisininin tartışmalarını güçlü mizah duygusuyla birleştiren eagleton, insanda koşarak wittgenstein kitabı okuma isteği uyandırır.
bertrand russell ile olan dostluğu, felsefelerinin zamanla farklılık göstermesi sonucu, ateşli bir tartışmayla sonlanan ingiliz filozof. avusturya vatandaşlığından ingiliz vatandaşlığına geçmiştir.
evinin tek odasını kullandığı ve bu odanın da çok sade olduğu söylenir.
felsefesinde ateist izler göze çarpsa da, ' üzerinde konuşulamayan konusunda susmalı ' adlı meşhur sözüyle, tanrı' nın varlığına ve kudretine işaret eden, avusturya asıllı ingiliz filozof. mimari hobisi vardı, viyana' da 2 ev yapmıştır. hayattan bunaldığı bir dönemde üniversite profesörlüğünden istifa edip irlanda' da bir sahil köyünde, küçük bir kulübeye taşınmış, günlerini uyuyarak ve bahçeyle uğraşarak geçirmiştir. tanık olduğu bir olay sonrası, felsefesinden şüphe duymuştur: bir yolda çarpışmak üzere olan bisikletli ve araba şöförünün yalnızca işaretlerle tepkisini göstermesi, felsefesini sorgulamasına yol açmıştır.
eşcinseldir. 20. yüzyıl felsefe tarihinin önemli isimlerindendir. Tractatus'un girişindeki "Dünya şeylerden değil, olgulardan oluşur" sözü bile felsefeyle uğraşanları bile anlamı üzerinde epey yorabilecek bir sözdür. Ayrıca mezuniyet tezimin ana konusudur.
zor anlaşılmasının bir sebebi; wittgenstein tractatusta özellikle bilimsel çizgiden çıkmamak için kısa ve öz cümleler kurmaya çalışmış olmasıdır. bu sebeple bazı noktalar açıkta kalmıştır. yani örneğin "dünya şeylerin değil olguların toplamıdır" sözünü daha fazla açmamasının sebebi zaten söylemesi gerekmeyen özelliklerin "olgu" "dümya" ve "şey" terimlerinde içerilmiş olmasıdır. yani terimlerin içeriklerine bakarsak metin kapalı olmaz. bu tutumun sebebi onun sembolik mantıkçı olmasında yatıyor. birçok önermesi sembolik mantığa olduğu gibi çevrilebilir.
"sanat üzerine söylenebilicek tek şey vardır; o da hiçbir şey" diyerek hala kafaları karıştırmaya devam eden, dil üzerine yoğunlaşmış, dilin felsefedeki önemini açıklayan düşünce adamıdır. Ayrıca kendisinin müzikle de yakından ilgilendiği bilinmektedir.
26 nisan 1889 - 29 nisan 1951 avusturya asıllı filozof. hitler'in avusturya'yı işgalinden sonra ingiliz vatandaşlığına geçmiştir.
dil üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanınır. tractatus adlı eseri dilin doğası, söylenebilecek olanın sınırları, mantık, etik ve felsefe, nedensellik ve tümevarım, benlik ve irade, ölüm ve mistisizm, iyi ve kötü gibi birçok alanı kapsar.