birinci dünya savaşının en ateşli günlerinde, ingiliz ordusu üniformasıyla savaşmış avusturya asıllı ingiliz filozof. kendisi, ünlü eseri logico philosophichus tractatus' un temel bölümünü savaş sırasında yazmıştır.
gençliğinde okulda birini* epeyce bir benzetmiş yahudi bir filozof. derler ki, o dayak manyağı olan, yediği bu dayaktan sonra yahudilere düşman kesilir ve o yahudi katliamını yapar & yaptırır.
bunu babanıza anlatmayın, zira sizin saçmaladığınızı düşünecek.
(bkz: bana da bir arkadaş anlattı)
'tractatus 'adlı çok ünlü kitabını kaleme aldıktan sonra tüm felsefi sorunları açıklığa kavuşturduğu düşüncesiyle bahçıvanlığa ve mimarlığa yönelmiş, '' konuşamadığın ve akıl yürütemediğin şeyler hakkında sus!'' diyerek, metafizik konularda sonsuz bir özgüvenle atıp tutan her ademoğluna ayar vermiş, ikaz etmiştir...
kullandığımız dilin matematiksel analizini yapabilen yirminci yüzyılın en büyük değerli matematikçisi. ludwig olmasa idi belki de bugün uydular olmazdı, bilgisayarlar daha geç icad edilirdi. özellikle felsefi soruşturmalar kitabı mutlaka okunmalıdır. özel yaşamında eş cinseldir ludwig ama şüphesiz onun cinsel tercihi bizleri hiç mi ama hiç ilgilendirmez, saygı duyarım. wittgenstein özel yaşamıylada enteresan bir adamdır. felsefede ki ya da bilimsel araştırmalarda ki ünlü wittgenstein in maşası tabiri ludwig için kullanılır. bir bilimsel konferansta savına örnek gösterebilmek için diğer bilim adamı na yamulmuyorsam bertrand russell maşayla saldırmış ve russell paradoksunun saçmalığını, genel geçed değil, göreceli bir kavram olduğunu bağıra bağıra anlatmıştır. (bkz: tractatus)
başkalarının derinlikleriyle oynama! gibi vurucu bir cümlenin sahibi, karizmatik isimli, aşmış filozof.
26 nisan 1889'da viyana'da soylu ve zengin bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya gelen wittgenstein, makina mühendisliği, matematiksel mantık gibi alanlarda eğitim aldı. 1. dünya savaşının ardından babasından kalan serveti dağıtıp son derece sade bir hayatı seçti. avusturya'nın köylerinde ilkokul öğretmenliği yaptı. çok yetenekli bir müzisyen olan wittgenstein, bahçevanlık, trinity college'de öğretim üyeliği, londra'daki guy's hastanesinde hademelik, labaratuar asistanlığı gibi deyim yerindeyse bir filozofun yapmayacağı ne kadar iş varsa yaptı. 1950'de kanser olduğunu öğrendi ve 29 nisan 1951'de öldü.
bir gün, londra' da elleri cebinde dolaşırken, bir olaya denk gelir. bir araba az kalsın bir bisiklete çarpacaktır. arabanın şöförü de bisiklet sürücüsü de tepkilerini ellerini sallayarak gösterir. bu olaydan sonra tractatus' un son deyişi gözlerinin önünden geçer, rivayete göre: ' üzerinde konuşulmayan konusunda susmalı... '
çevrede, dikkat çekmek için nefes almadan konuşan çenesi düşükleri gördükçe, wittengenstein' e saygı duymamak elde değildir. o, masanıza oturup siz yazarken kitap okuyacak ve çay karıştırma işaretiyle iki çay söyleyip susmayı seçecek arkadaştır.
kendisi "konuşamıyorsan sus bilader" demesine rağmen yazmaya devam etmiştir.
kendini bir beğenmiş ki sorma gitsin. ona göre, onun söylediklerini merdiven olarak kullanmamız gerekiyormuş. sonra tepeye çıktığında o merdivene depik atmamız gerekiyormuş.
felsefeden arta kalan zamanında, mütehaitlik ile, maraton koşularıyla, bir cool olma çabalarıyla heba etmiş avusturya asıllı ingiliz kanından fransız tohumu barcelonalı düşünür.
çok severiz çok sayarız gavurdur ama sağlam adamdır sezardır hakkı o'nadır. dil felsefesi denilen tırrıkı ortaya atmıştır sadece dil felsefesiyle değil bir çok fenomenal "logos"lara kafa yormuştur misal analitik felsefenin yeni bakış açısını çizmiştir. bu zat iki dönemde incelenir tractatus ve felsefi soruşturmalar dönemleri yani ilk dönem (tractatus) ve ikinci dönem (felsefi soruşturmalar).
nedir yani neden iki dönemdir şöyle ki bu iki dönem arasında bariz bir zıtlık ortaya koymuştur witt amcamız. ikinci döneminde tractatusta sunulan çerçeve ile keskin bir karşıtlık oluşturan, anlamın esas olarak sosyal bir kavrayış ekseninde ele alındığı yeni bir düşüncenin ana hatlarını ortaya koyar. oysa ilk dönemde (tracttatus) ideal bir dil ile gerçeklik arasında bir eşbiçimliliğe erişmenin mümkün olduğunu savunmuştur.
ayrıca hocası russell' a şömine başında sıcak maşayla saldırıp ''lanet olsun russell anlamıyorsun!'' demişliği vardır nevrotik 20. yüzyılın nevrotik filozofunun...