o zamanlar yakin dostu olarak gordugu goethe ile bir gun sokakta yururken, onlerinden aristokrat kesimden insanlarin bulundugu bir araba gecmis. goethe arabadakileri egilerek selamlayinca, beethoven sinirlenmis ve su sekilde kukremistir: "biz onlarin onunde degil, onlar bizim onumuzde egilmeliler!"
sanatci kisiligini ve kahramanca ruhunu hayati boyunca tek bir saniye elden birakmamis bir sagir dahiye ait bir anekdot...
sağırlığı esnasındaki -ki 46 yaşında tamamen sağır olmuştur- bestelerini, Piyanonun bacaklarını keserek ve titreşimleri duyabilmek için yerde çalarak yaratmıştır. ama bunu bile yapmamış olsaydı, aynı eserleri yine yaratabileceğine inanıyorum.
alkolik bir babanın sert bir ısrarla piyano çalmayı öğrettiği oğlu. öyleki beethoven 4-5 yaşlarındayken parmakları piyanoya uzanamadığı için gözyaşı döküyormuş.
hakkinda internette dolasan, kendinden onceki sekiz kardesinin bazi yerlerde ucu bazi yerlerde dordu sagir, annesi frengili, babasi frengili su bu ve son kardes oldugunu soyleyen e postanin uydurma oldugu, dahi besteci. esasen kendisinden once dogan ablasi o donemde sikca gorulen sekilde kaybedilmistir, dolayisiyla ailenin yasayan en buyuk cocugudur. annesinin tuberkulozdan oldugu ise dogrudur. bu hikaye kurtaj karsitlarinca kurgulanmistir. kaynak richard dawkins.
doktoru tarafindan yavas yavas zehirlenerek olduruldugu yolunda komplo teorileri vardir. Mezari acilip dna ornekleri incelenmistir. elde edilen sonuclar bu fikri destekler mahiyettedir.
dünya üzerinde yaşamış tüm insanlar arasında kıskandığım tek insan. "ben dünya ya eğlenmeye gelmedim" deyip kapıları çarpan bir adam bu. sevgilisine yazdığı mektuplardan birisinde; "Sakin ol, sadece varoluşumuzu sakin bir gözden geçirmeyle beraber yaşama amacımıza ulaşabilir miyiz?" diye sormuştur. slm cnm nbr, ben de seni sevyorum * ) gibi mesajların uydudan üzerimize boşaldığı bir orgazmik çağda bu adamı anlamak için en az onun kadar sakin bir gözden geçirmeye ihtiyaç duyarız, varoluşumuzu.
kendisini saraya müzik çalmaya davet eden prense; " kimsin sen, bir prens, rastlantılar sonucu prens olmuş, dünyada var olan ve olacak binlerce prensten sadece birisi. ben kimim? beethoven, dünyada bir tek beethoven var, yürrrüü anca gidersin" diyerek posta koymuş *
kardeşi mal mülk sahibi olmaya önem veren dingilin tekiymiş. kartvizitine "johan beethoven-mülk sahibi" yazdırıp bastırmış. bir tane de bizimkine vermiş. bizimki bunu almış, arkasına "ludwig van beethoven-akıl sahibi" yazıp ona geri vermiş. *
"tanrı, müziğini bazı şanslı insanların kulaklarına fısıldar, benimkine ise bağırıyor" demiş.
9. senfoni. gelmiş geçmiş en büyük senfoni. ağlamadan bitirebildiğim tek sefer yok bu senfoniyi. tanrı eğer gerçekten insanlar için bir müzik yaptıysa, ludwig van beethoven müziğin peygamberidir!.
sağırlığı iyice ilerlediği dönemde bile, kızlarıyla bir işaret dili kurmuş ve beste çalışmalarına devam etmiş ünlü besteci.
napoleon bonaparte' ye büyük hayranlık duyardı. ancak napoleon ve ordusu viyana' yı harabeye çevirdiği gibi insanlara zulmedince, napoleon için yaptığı ve ona sunmayı düşündüğü besteyi anında yırttı.
"devam edin; sanatı yalnız uygulamayın, onun kalbine nüfuz edin; bunu hak ediyor; çünkü sanat ve bilim insanı tanrısallığa yüceltebilir." (1812)demiş kendileri daha ne diyelim ki üzerine?
bir kitapta manik-depresif olduğunu okuduğum bu zat 1. senfonisini yazdıktan sonra sağır olmaya başlamış. gitgide sağırlaşmış ve artık 6. pastoral senfonisini yazdığında neredeyse sağırlaşmıştır. bir müzisyen için sağır olmak büyük bir şanssızlıktır. bu durumda müzisyenin müzik yapamaması ve eğer müzik yapsa bile eskisinden teknik olarak daha kötü eserler yaratması gayet doğaldır. ama beethoven, sağır olduktan sonra, sağır olmadan önceki eserlerine kıyasla hem duydu hem de teknik olarak daha güzel eserler bestelemiş, müzikte klasikçilikten romantizme doğru geçmiştir. zaten 9. senfonisiyle tüm zamanlara damgasını vurmuş, konser sonunda bagetini atmış, elini yukarıya kaldırmış ve "sen benim bir parçamı alsan da ben hala senin yapabildiklerini yapabiliyorum!" diyerek haykırmış ve elleri kulaklarında konser salonunu koşa koşa terk etmiştir. derler ki: mozart ne kadar iyi bir müzik şairiyse beethoven de o kadar iyi bir müzik filozofudur. doğrudur. mozartın şiirlerindeki muazzam teknik beethoven'de belki yoktur ama beethoven'deki duygu yoğunluğu ve notaların birşeyleri anlatışı bence ikisini dengeler.
Amerikalı bir genç kız, müze haline getirilmiş beethoven'ın evini gezerken gözüne ilişen beethoven'ın piyanosunun başına geçerek çalmaya başlamış. Bir yandan da, müze görevlisine sormuş:
-Buraya çok ziyaretçi geliyor herhalde, değil mi?
-Evet efendim.
-Bu arada meşhurlar da geliyor değil mi?
-Evet..hmm.. Mesela ünlü piyanist Padarevski de geldi.
Genç kız, parmakları hala piyanonun tuşları üzerinde gezinir halde:
-Padarevski (bkz: ignacy jan paderewski) de bu piyanoda çaldı değil mi? diye sordu.
Müze görevlisi taşı gediğine koymuş:
-Hayır efendim. Dünyanın en büyük bestecisinin kullandığı piyanoya kendisini layık görmediğini söyleyerek, ona elini bile sürmedi...
(çek o pis ellerini üstümden..kaltak!..)
inanılmaz derecede aksi ve dalgın biri olduğu söylenen ünlü alman besteci. bir gün, kendisine selam veren ve şapkasını çıkartan prusya kralının önünden geçip gitmiştir.
yıldırım senfonisini, açık bir alana gidip, yıldırımlar düşerken kağıda döktüğü rivayet edilir.
sinemada da yer bulan ünlü bestecinin en akılda kalan canlandırmalarından birini, gary oldman yapmıştır.