lozanda 12 adaları istemeyen zihniyet

entry29 galeri3 video1
    1.
  1. karşı cenah tarafından alaya alınmış zihniyetdir. maalesef temsilcilerimizi alaya almışlardır batılılar. ihtiyaçları yok herhalde diye.
    5 ...
  2. 2.
  3. 12 adaların osmanlı döneminde imzalanan uşi anlaşmasıyla italyanlara bırakıldığını ve geri almamızı sağlayacak bir donanmamız olmadığını bilen zihniyettir.

    tabi lozan imzalandığında 12 adaların yunan hakimiyetinde olduğunu sanan cahil itlere laf anlatmak zor...
    28 ...
  4. 16777215.
  5. Onu "italya al sende dursun yarın geri alırım ama, anlaştık" diyen osmanlı utansın.
    9 ...
  6. 0.
  7. sayın yazarlar. eskiden oralar hep dutlukmuş...
    1 ...
  8. 1.
  9. habire tekrarladığım "yobazın aldığı nefes bile yalandır" sözünün bir kere daha doğrulanmasına vesile olan mevzudur.

    laflara bak laflara!.. "emir büyük yerden gelmiştir"!... peh peh peh... sanırsın ki kendisi o emirleri(!) yazdıran "büyük yerin"(!) özel kalemi!...

    yobazlara hep derim ki "zaten pek yerinde olmayan kafanızı bir de komplo teorileriyle bulandırdınız mı size iyi gelmiyor. kaldıramıyorsunuz.. yapmayın, etmeyin, hiç değilse akıl sağlığınızı hepten heder etmeyin".
    9 ...
  10. 2.
  11. Ondan 5 yıl once Dünya kadar toprağı kaybeden Osmanlıyı yalayıp, afedersiniz got kadar adalar için hala laga luga eden güruhu gösteren başlık.
    8 ...
  12. 3.
  13. 4.
  14. 12 adayı istesek hemen alın sizin olsun diyeceklerdi zaten. Adamlar alabildikleri kadarını almışlardır.
    5 ...
  15. 5.
  16. yalan söyleyen kemalistçi tarih utansın!...

    bakın ve görün ki bu kemalistler "trablusgarp savaşı" gibi bir savaşın yaşandığı, o savaş sırasında italyanların 12 adayı işgal ettiği, işgallerinin uşi anlaşmasıyla osmanlı yönetimi tarafından kabul edildiği ve adaları ikinci dünya savaşının sonuna kadar ellerinde tutukları gibi yalanlar(!) sıkıyorlar!..

    yetişin komşular zulüm var!..

    hay amip beynini, yalanını "sevdiğimin" yobazları...
    8 ...
  17. 5.
  18. Sevr'de 12 metrekare yeri bile kalmayan zihniyet tarafından utanmadan eleştirilen zihniyet. insanda yüz, ar, utanma olsun amına koyim!
    10 ...
  19. 6.
  20. tarih biliginizi sikeyim 12 ada verilmek zorundaydı türkiye Trablusgarp (1912) savaşı sırasında yeni bir cephe açacak imkanı yoktu ayrıca yunanistana değil italyaya verildi 1947 paris antlaşmasında italyanlar yunanistana bıraktı.
    4 ...
  21. 7.
  22. 7.
  23. sevr'de batıya domalan ve oniki adaların zaten birinci dünya savaşından önce kaybedildiğini bilmeyen yobazcıkların lozan'a bok attığı başlıktır. fuzulidir.
    3 ...
  24. 8.
  25. isabetli bir karar vermiştir.

    arada bir yunan adaları'na giderim. oraları da biz alsak, şimdiye yaşamayı bilmeyen orospu çocuklarıyla dolmuştu içleri. çok isabet çook!

    edit: yazım.

    edit 2: yunanistan sıkıntıda malum. iyi bir para karşılığı istanbul'u onlara verelim, içini tecavüzcülerden filan temizlesinler. sonra geri alalım. hülle yöntemi ile orospu çocuklarından kurtulmuş oluruz. istanbul'da yaşanacak bir yer haline gelir.
    3 ...
  26. 9.
  27. Sanki isteseydik vereceklerini düşünen zihniyetten kötü değildir.
    1 ...
  28. 10.
  29. Şu an egedeki bizim sınırımızdaki bir çok adayı Yunanistana bırakmış akp zihniyetiyle eşdeğerdir.
    1 ...
  30. 11.
  31. Anakronizm dikkate alınmadan söylenen bir sözdür.
    (bkz: Anakronizm)
    1 ...
  32. 12.
  33. https://galeri.uludagsozluk.com/r/959769/+

    böyle de hakkında yazılar var internette. tartışılabilir. hepsini katılıdığım söylenemez.

    kaynak: http://www.belgelerlegercektarih.com

    alıntı---

    Oniki Ada meselesine gelince… Oniki Ada, 1912’de Balkan Savaşı’nın çıkması üzerine, Uşi Antlaşması gereğince “geçici” olarak Italya’ya verilmişti. Dolayısıyla adaların bize iadesi hukuki olarak güvence altına alınmıştı. Peki sonra ne oldu? Oniki Ada, yine kemalistlerin “kahramanları” Inönü tarafından Lozan masasında emperyalistlere peşkeş çekildi.[12]

    Kaldı ki 1912’de Sultan II. Abdülhamid tahtta değildi. Sultan, 1909 yılında M. Kemal’in de mensubu olduğu mason güdümlü Ittihat ve Terakki Cemiyeti tarafından bir darbeyle tahttan indirilmiş ve idare bu cemiyetin eline geçmişti.

    Eğer Kıbrıs ve Adaları Osmanlı döneminde kaybetmiş olsaydık, Lozan’da buradaki haklarımızdan feragat etmemiz istenmezdi. Bu iddiaları ortaya atanlar, kendi “kahramanlarının” hezimetlerini Osmanlı’ya yamamaktan vazgeçmelidirler.

    alıntı---

    edit : ekleme
    1 ...
  34. 13.
  35. yalancılığı şiar edinmiş yobaz zihniyetine benzemez.

    bakın yukarıda, nedense biz hatırlattıktan sonra hatırladıkları uşi anlaşmasının ilgili maddesini vermişler.

    https://galeri.uludagsozl...stemeyen-zihniyet-959769/

    orada osmanlı devletinin 12 adayı italya'a "geçici olarak" mı verdiği söyleniyor?

    görün bunları görün!... yobazların nasıl arsız yalancılar olduğunu görün. yobazın aldığı nefes bile yalandır.

    peki yobazın yalanları bu kadarla sınırlı mı?

    kıbrıs'tan dem vurmuş!... ulan onca şehit vererek aldığımız kıbrıs'ı 1878'de 92.000 altın karşılığı ingilizlere "kiralayan" (satan) o yere göğe koyamadığınız abdülhamit değil miydi a yalancılar? kıbrıs'tan ingilizleri hangi donanma ile çıkaracaktık? yine o abdülhamit'in haliç'te çürüttüğü donanma ile mi?

    (bkz: yobazların propaganda mekanizması)

    not: ebleh olduğunu hepimizin bildiği bir şahıs ise kalkmış lozan'da 12 adanın yunan'a verildiği yalanını tekrarlayan bir caps yüklemiş!..
    8 ...
  36. 14.
  37. zorunlu olarak başlığa dönme nedenim, tane tane bunu yalancılıkla suçlayanlara cevap vermek. uşi yi unuttuğumuz söylenmş falan..

    1911 Trablusgarp Harbi çıktığı zaman italyanlar bir baskınla Ege Denizi’ndeki adalarımızı işgal etmişler, balkan savaşının başlamasıyal da italyanlar ile 1912 tarihli Uşi Anlaşması ile trablusgarp savaşı na son verilmiş. buna göre:

    -Buna göre, biz Trablusgarp’ı italya’ya bırakıyoruz, onlar da Adalar’ı bize geri veriyorlardı.

    -Ancak, Yunanlılar’ın eline geçmesinden korkulduğundan Balkan savaşı bitene kadar bunların, italyanlar elinde kalması kabul edilmişti.

    -ancak Balkan Harbini ardından1.Dünya savaşı ve sonra da Yunan savaşı başlayınca Adalar’ın bize devri gecikmişti.

    -lozanda ise hukuken bize aid olduklarına itiraz eden yoktu.

    -askeri müşavir Tevfik Bıyıklıoğlu ‘nun Limni Adası’nı müttefikler bize verdikleri halde zapıta geçmeyi unuttuğu için kaybettiği ve

    dikkat edin delilikle suçladıkları ama delege rıza nur ;

    ikinci Murahhas! Dr. Rıza Nur, Birinci komisyonun diğer bir işi de Adalar Denizi’ndeki Adalar meselesidir. Bunların bir kısmı Yunanlılar’ın, bir kısmı italyanlar’ın elinde. Ahali ekseriyetle Rum. Vakıa Anadolu sahilleri için kaçakçılık ve eşkıyalık, iktisadi vaziyet cihetiyle Adalar mühimdirler. Hatta Anadolu’ya tecavüz için mükemmel üssül hareke olabilirler. Fakat Türkiye’de onları ne almak ne de muhafaza etmek kudreti var. Muhafazaları büyük masraflar ister. Yalnız Çanakkale Boğazı’nın ağzını tıkayan bir iki adayı almalıyız ve alabilirsek kar. Öbür tarafı uğraşmaya değmez” demiş.

    - Alman savaşında italyan hakimiyetindeki Ege adaları, Alman işgaline geçmiş ve Almanlar çekilirken bu adaları bize devretmeyi teklif etmiş olduğu halde, o günkü Türk Hükümeti bu teklifi değerlendirememiştir.

    ikinci bir çirkin iftira da şu :

    abdülhamid han atılan iftira. güya memleket toprağı satmış dinle: memleketi 33 sene yönetip 23-24 milyon km kare zapt etmeyi başarmıştır.

    770 bin km kare nere 24 milyon nere hepsi de kanla alınmış topraklardı hatırlatayım. hepsi de bizim vatan toprağıydı. kıbrıs meselesini de bizim mustafa armağan aşağıda bir güzel anlatmış. işte:

    alıntı----

    Kıbrıs'ın 1571'deki fethi, Akdeniz'in büyük bölümünü elinde tutan bir cihan devletinin önünde kaçınılmaz bir görevdi. Bazı kendini bilmez Avrupalılar bir hikâye uydurmuşlar, sonra buna kendileri de inanır olmuşlardır. Güya II. Selim Kıbrıs'ı nefis şarapları için fethetmiş! Buna Shakespeare bile güler. Zira Othello'sunda "Sanmayın ki Türk, kendini en çok ilgilendiren şeyi en sona bırakacak kadar beceriksizdir" diyerek Kıbrıs'ın fethinin Osmanlı için ne denli gerekli olduğunu söylüyordu. Zira Kıbrıs, Osmanlı'nın Anadolu'nun etrafına attığı stratejik çemberlerin ilk halkalarından birinde bulunuyordu ve fethi, askerî bir gereklilikti.

    Nitekim Şeyhülislam Ebussuud Efendi de Kıbrıs'ın fetih gerekçesini şöyle belirtmişti: 1) Önceden Müslüman yönetiminde bulunmuş toprakların (Ada'da 300 yıldan fazla süren Emevi hakimiyetini kastediyor) tekrar fethi yerinde olur, 2) Venedikliler Kıbrıs'ta yuvalanmış olup buradan Osmanlı gemilerini vurarak barışı bozmaktadırlar.

    Halil inalcık'ın bir makalesinde dediği gibi, biz Kıbrıs'ı Rumlardan almadık ki! Ada'yı Katolikleştirmeye uğraşan Venediklilerden aldık. Hatta kuşatma öncesinde Fener Rum Patriği, Ortodoks tebayı, 'Osmanlılara direnmeyin' diye uyarmıştı. Nedeni açık: Kıbrıs'ta 1878 yılına kadar 300 yıldan fazla süren Osmanlı yönetimi Ortodoks Kilisesi'ni ihya ettiği gibi, Venedikliler tarafından gasp edilen topraklarını da geri vermiş, üstelik toprak kölelerini özgürlüklerine kavuşturmuştu. Prof. inalcık'a göre, 1571'de Kıbrıs'ta Osmanlıların karşısında bir Rum devleti yoktu ve Türkler halk tarafından bir kurtarıcı gibi karşılanmışlardı. (Kuruluş ve imparatorluk Sürecinde Osmanlı, Timaş: 2011, s. 205-6.)

    Dolayısıyla bugün Ada'da Ortodoksluk ve Rumlar hâlâ yaşıyorsa bu büyük ölçüde Osmanlı hoşgörüsü sayesindedir.

    Kars'a karşılık Kıbrıs

    Geliyoruz 1878'e. Kıbrıs'ta 300 yıldan fazla süren Osmanlı hakimiyeti, 93 Harbi (1877-8) sonunda ingiltere'nin iştahını kabartır. Bu tarihte Osmanlı Devleti tarifsiz zorluklar içindedir ve ingiliz emperyalizmi için Akdeniz'de bir üs sahibi olmanın tam zamanıdır. Üs bahane tabii. Asıl derdi, Osmanlı'nın yaklaşan ölümünde sahneye daha yakın bir sandalyeye oturabilmek ve parsayı Ruslara kaptırmamaktı.

    Bu süreci izninizle biraz açmak istiyorum, zira kitaplarımızda yuvarlayarak "Abdülhamid Kıbrıs'ı ingilizlere verdi" diye geçiştirilen olayın bilmediğimiz incelikleri var.

    Kıbrıs'ın Müslüman anıtlarından, şimdi Güney Kıbrıs'ta bulunan Hala Sultan Külliyesi. (Peygamber Efendimiz'in (sav) halası Ümmü Haram'ın Tuzla'daki türbesi).

    ***

    Sultan Abdülhamid'in el yazısı ve imzasıyla (sol üst başta) Kıbrıs'ı "Hukuk-ı Şahaneme asla halel gelmemek şartıyla" ingiltere'ye vermeye razı olduğuna dair belge (Başbakanlık Arşivi).

    Bir kere istanbul'un burnunun ucuna kadar gelmiş olan Ruslarla yapılan Yeşilköy (Ayastefanos) Antlaşması kelimenin tam anlamıyla bir felaketti. Topraklarının üçte birini kaybetmiş, Balkanlar'daki topraklarıyla bağlantısı kesilmiş, üstelik 245 milyon altın tazminat ödemeye mahkûm edilmiş olan Osmanlı Devleti'nin itibarı da, ekonomisi de yerle bir olmuştu. Devlet, tabir yerindeyse çökmüştü.

    işte bu çöküşten bir çıkış yolu arayan Osmanlı Devleti'ne güya bir dost eli uzandı. Dışişleri Bakanı Salisbury, Büyükelçi Layard'a mektup göndererek Rus tehdidine karşı Osmanlı'ya yardım edecekleri, bu hizmetlerine karşılık olarak da Kıbrıs'ı istedikleri teklifinde bulunmuştu. Ancak henüz tahtta 2. yılını geçiren Abdülhamid'in, Mabeyn Müşiri (Genel Sekreteri) Eğinli Said Paşa, bu mektupları önceden okumuş ve ikna olmuştu. Padişaha gidip konuştu ve ona telkinde bulundu. ingilizlerle antlaşmanın yapılması için elinden geleni ardına koymadı. (Eğinli Said Paşa'nın Hatıratı, Bengi: 2011, s. 36.)

    Onunla kalsa yine neyse. Sadece 41 gün başbakanlık yapmış olan Kara Sadık Paşa da ingiliz tekliflerinin kaçırılmaması yolunda Layard tarafından ikna edilmişti. Hatta etraftan yükselen itirazları da susturan Sadık Paşa, devletin çıkarının ingilizlerle anlaşmakta olduğunu açıktan açığa savundu ve 36 yaşındaki Sultan Abdülhamid'i baskı altına aldı. Böylece bir yandan "ingiliz" Said Paşa'nın, öbür yandan ibnülemin'in ima ettiği üzere ingilizlerden muhtemelen rüşvet alan Sadık Paşa'nın gayretleriyle antlaşma imzalanma aşamasına geldi.

    "Hukuk-ı Şahane"

    Abdülhamid yağmurdan kaçarken tutulduğu dolunun ne olduğunu biliyordu. ingilizlere hayır dese, Ruslar Yeşilköy'deydi, her an başkente yürüyebilirlerdi. Evet dese, istanbul'u kurtarmış oluyordu ama Kıbrıs'ı kurdun pençesine teslim etmiş oluyordu. Bir şeyler yapmak için kıvranıyordu genç Sultan. Tuttu, Kraliçe Victoria'ya mektup yazıp bir şeyler yapmasını rica etti. Sonuç alamadı. Ne yapıp edip hem tazminatı düşürmeli, hem de Balkanlar'daki topraklarına bir geçit açmalıydı. Berlin Kongresi'nde Ruslarla yapılan antlaşmanın lehimize değiştirilmesi ihtimali belirmişti. Bu fırsatı kaçırmak istemiyordu.

    işte o sıkıntılı çırpınış günlerinde işgalin geçici olması ve Rusların Kars, Ardahan, Batum gibi vilayetlerden çekilmesi halinde ingiltere'nin de Kıbrıs'tan çıkacağını taahhüt etmesi şartıyla antlaşmayı imzalamak zorunda kaldı.

    Tarihler yine sıcak bir temmuz gününü gösteriyordu: 15 Temmuz. 133 yıl önceydi. Antlaşma metnini masasına koydu. Bir şart daha eklemek istediğini söyledi. Bu şart Layard'ı şaşırttı ama Abdülhamid kararlı görünüyordu. Yazılı bir güvence istiyordu. Kabul ettiler. Bunun üzerine sol üst köşeye kendi el yazısıyla şunları yazdı ve altına imzasını attı:

    "Hukuk-i Şahaneme asla halel gelmemek şartıyla muahedenameyi tasdik ederim."

    Altına da büyükelçinin sözleri yazıldı. Bu antlaşmayla Padişahın haklarına asla halel getirilmeyeceğini beyan etti. Nitekim Berlin Kongresi'nde borcumuz düşürüldü, Makedonya ve Arnavutluk'a Doğu Rumeli diye bir geçit açıldı ve devlet nefes aldı. işte Abdülhamid 30 yıl devam edecek "kurtlarla dansı"na bu şartlar altında başladı.

    işte o asla ihlal edilemeyeceğini belirttiği "hukuk-i Şahane", yani padişahın simgelediği "devletin hakları", Lozan'da unutmuş olsak bile şehit Fatin Rüştü Zorlu'nun inanılmaz mücadelesi sayesinde 1958'de "Garantörlük hakkı"na dönüştü ve 1974'te o haklar sayesinde Kıbrıs'a müdahale edebildik. Bugün Lozan sayesinde değil, 1878'deki o şart ve 1958'deki Zorlu-Menderes ikilisinin gayretiyle kazanılan hak sayesinde oradayız.

    Ne yazık ki, Abdülhamid öldükten sonra öldürüldü, diğer ikisi idam edilerek.

    alıntı---

    edit: (bkz: #31146571) verdiğim kaynaklar bakılmadan yorum yapılmış.
    1 ...
  38. 15.
  39. 1878'de rus ordusu ayastefanos'a gelince abdülhamit'in kıbrıs'ı ingilizlere "kiralamasını" doğru bulan zihniyetten farklıdır.

    bakın yukarıda görüyorsunuz. abdülhamit'in sıkışınca kıbrıs'ı ingilizlere vermek dışında bir çaresi kalmadığını bin dereden su getirerek anlatmaya çalışıyorlar. fakat nedense aynı hoşgörüyü ismet paşa'ya göstermiyorlar!.. sebep? (bkz: şark kini kinlerin en habis soyudur).

    üstelik aradaki farklar da muazzam!.. bir kere kıbrıs osmanlı hakimiyetinde bir topraktı. fakat 12 adalar osmanlı hakimiyetinde olmadığı gibi geri almamızı sağlayacak bir donanmamız da yoktu. ikincisi lozan esnasında istanbul ve boğazlar da işgal altındaydı. üçüncüsü atamız bin güçlükle son bir ordu çıkarıp, zafer kazanabilmişti. eldeki orduyla ingilizleri, italyanları filan yenmesi mümkün değildi.

    oysa 1878 savaşında osmanlı yenilmiş de olsa elinde hala geniş topraklar, insan kaynağı ve dolu silah depoları vardı.

    eksik olan, başta sarayından dışarı çıkmaya yüreği yeten bir liderin olmamasıydı...
    2 ...
  40. 16.
  41. Oniki Ada 1912 de Balkan Savaşı’nın çıkması üzerine, Uşi Antlaşması gereğince geçici olarak italyana verilmiş. adaların iadesi hukuki olarak güvence altına alınmış .

    Oniki Ada, Lozan masasında kaybedildi.

    1912’de Sultan Abdülhamid tahtta değildi.

    1909 yılında mason güdümlü ittihat terakki Cemiyeti tarafından bir darbeyle tahttan indirilmiş ve idareyi ele geçirmiş. dikkat:

    - Lozan’da buradaki haklarımızdan feragat etmemiz neden istendi? Kıbrıs ve Adaları Osmanlı döneminde kaybettik?

    ayrıca muharras rıza nur ın fikirlerinini gelip sanki padişah fikri gibi yansıtmak ne ola ki? o onun görüşüymüş işte deli dediğiniz adam. ittihat terakkiyi niye ağzınıza almıyorsunuz?

    inönüden bahsedilmiş yeri geldiğinde 7 düveli yendik dersiniz de neden 12 adaları dahi müdafaa edememiş lozanda ne hoşgörüsü?

    ayrıca cumhuriyet sonrası inönü dönemindeki gündeme gelen12 adalar mevzuu da işin yine trajikomik tarafı ve Garantörlük hakkı meselesi nı ayrı başlık altında dillendireceğim. kaçışınız yok yani.

    şaşılası zihniyet.
    0 ...
  42. 15.
  43. araya koca 1. dünya savaşı girmiş, hukuken osmanlı'ya ait olan kıyamet kadar toprak kaybedilmiş, onca destekledikleri vahdettin'in hükümeti sevr'de hem onları, hem de çok daha fazlasını teslim etmeyi kabul etmiş bunlar hala "hukuken güvence altına alınmış" diyorlar!...

    lan ne hukuku? kim kime "hukuk gereğidir" diye toprak verir? gücün varsa alırsın, yoksa alamazsın...

    sen onu bunu bırak da arkasında koca imparatorluk olan abdülhamit'in topraklarımızı savunmak için yeteri gayret göstermemesini hoş görürken, son ordumuzla hiç değilse anadolu'yu kurtarabilenlerin zaten elimizde olmayan toprakları geri alamamasını neden hoş görmediğini izah et.

    olmuşken, lozan'da 12 ada konusunda ayak direyip, anlaşmayı imzalamadığımız taktirde ne yapmamız icap edeceğini yaz da öğrenelim. buyur, bekliyorum.

    sonra? abdülhamit'in devrilmesi, mason komploları filan... geçeceksin onları. ilgili bir başlık açıp, diyeceklerini de, yanıtını al... neden bu saçmalıklara ilgisiz bir başlık altında yanıt vereyim?
    2 ...
  44. 16.
  45. (bkz: 16 ada yunanistan a geçti iddiası) cevap verilmiş. bu tür ulusal kanal haberlerini ciddiye almak sizin işiniz. tsk da cevabını vermişti zaten.

    zeytinyağı gibi mübarekler.
    0 ...
  46. 17.
© 2025 uludağ sözlük