2011 yapımı bir film. Öncelikle spoiler vermenin falan fazla önemli olmadığına inandığım için arada kaçarsa da inanin pek önemli değil.
1) ben bilim kurgu ve felsefe temalı filmleri gerçekten severim. içinde biraz olsun gizem olanlarına bayılırım. Bu filmde de gizem var ama bunu seyirciye geçirememiş. Gizemi işlemekten çok uzak.
2) psikoloji okuyan biriyim astronot yalnız kaldığında nasıl davranır az çok oyunculuk kurtarmış ama aradan seneler geçti efekti yine verilememiş.
3) o günlük ve astronot ilişkisi tamam bir yerde ilginç ama çok havada. Günlüğe gönderme çok kalitesiz. Daha ilginç kılınabilirdi.
4) fazla uzun. Bu filmin oluru en fazla 40 dakika.
5) bitsin artık diye yalvartan filmlerden.
6) amerikan propagandası yaparsın tamam ama hem iç savaş hem uzay çağı sanki havada kalmış.
7) sonunu anlamamış olmanız kesinlikle sizin kusurunuz değil film kült bir bitiş yakalayayım derken saçmalamış.
8) Sondaki "Hepimiz öldük,anıları da bir yere yükledik." olayı fena değil ama bunlar yapılırken uzayla iletişim kopması komik.
işte filmin Türk bakışıyla analizi. Eğer gerçekten sinemayı seviyorsanız kritik etmek için izleyin, kötü film bile vakit kaybı değildir mantığı varsa ama. Yoksa açın doctor who izleyin. David tennantlı sezon her bölümü bu filmden keyifli.
gaspar noe'nin yeni filmi. yine sınırları zorlayacak ama bu kez kendi sınırlarını. ortalığı kasıp-kavuracak, yine muhteşem bir film daha izlettireceğinden hiç şüphe yok noe'nin...
meşhur (bkz: irreversible) filminin yönetmeni gaspar noe'nin son erotik filmi. afişi bile çok tahrik edici, görünce tuvalete koştum. hele bir başka alternatif afişi var, onu burada versem rtük anında kapatır uludağ sözlük'ü, onu da kendiniz bulun google görselden.
film üçlü bir aşkı anlatıyor sanırım. bir çift, komşuları olan kızla aganigi daganigi...
muhtemelen izlediğim konusu en güzel +18 kategorisinde film. başlangıcında oha bu ne diyip kapatmazsanız, gideri var, ancak belirteyim, tek izlemeye çalışın, ve eğer filmlerde çıplaklıktan hoşlanmıyorsanız yine yakınına bile yaklaşmayın.
ancak, her ne kadar size sahneler porno film gibi gelse dahi, burada porno söz konusu değil. bir insan eşiyle nasıl cinsel ilişkiye giriyorsa, hiçbir sansür olmadan bu filmde sahnelenmiş. tabiki arada baya bir zıvanadan çıkan sahneler oluyor, ama onların da film içerisinde gideri var.
bir başka konu, film 2 saat ise, rahat 45 dakikası, belkide daha fazlası, seks sahnesi. ona göre kendinizi ayarlayın, öyle izleyin.
izlerken kızıla boyandım. boğuldum. neyse ki hiç sevmediğim yeşil dost geldi. kırmızıya kılıç çekti ara sıra da olsa ve nefes aldım.
çok yoruldum. hala çok yorgunum. etkisini üzerimde taşıyorum.
pornografi olarak görmedim. porno yoktu filmde. Tamam yarısından fazlası sansürsüz sevişme sahnelerinden oluşuyor ama bu porno değil. porno kavramsal olarak başka bir şey. filmde salt aşk/tutku ve aşık olma hatta yenice aşık olma hali vardı. yenice aşık olma halinin heyecanı, ağırlığı ve kaygıları ile çepeçevre bir dünya gördüm.
kadın olgun aklı başında ama rahat ve pervasız. adam genç ve tecrübesiz. üstelik gevşek. hem aptal. diğer yandan kadın dünyanın içini yemiş dışında geziyor, adam farkında değil. adam dünyasını o kadın ile sabitlemiş içini yemekle meşgul. dışına daha çok yolu var. ha ne zaman ki dünyasını şaşıyor o zaman eski kendi hayatına/dünyasına dönüyor. bal kabağına dönüşüyor "pussy is pussy" deyip yollara düşüyor.
belki üçüncü bir karakter yok. o grup sahnesindeki kadın, aynı aşkın tarafları olan bir kadınla bir adamın farklı beklentileri, kaygıları ve korkulandan vücuda gelen bir tehdit. ama tatlı ve sinsi, tecessüsle, yani şeytani bir merakla bulanmış çekici, kışkırtıcı bir varlık. o bebek ise tüm bu kaygılardan doğan bir heyula. adından da belli zaten. adam son sahnede o çocuğa sarılarak pişmanlıklarını çaresizlik içinde kusuyor. o çocuk banyoya gelmeden önce kapı sesi duyuluyor yani annesi olan o kadın yani o filmin başında ikisinin de ortak fantezisi yani korkusu olan o sarışın kadın imgesi olan o anne, evi terk ediyor ve çocuk öylelikle giriyor ağlayarak banyoya. haliyle aşklarını bir yandan çekici hale getiren bir yandan da parça parça boğan o kaygıların ve endişelerin; şüphelerin ve korkuların vücut bulmuş hali olan sarışın kadın artık bir ilişki kalmamış olması dolayısıyla otomatik olarak ortadan kalkıyor kendiliğinden. çünkü onu var eden dinamikler artık yok olmuşlar. giderkense, geriye tüm bu acıların acı hatırası olan o heyula bebeği bırakıyor ve adam artık elinde kalan en son ve tek şeye, o aşkının telaffuz ettiği ada sahip olan o bebeğe sarılarak ağlıyor.
yönetmen, filmde hiçbir şeyin olayın önüne geçmesini istememiş. oyuncular ve diyaloglar dahil. kurgu bile olayın altında ezilmiş. özellikle kaçınılmış. rgb olarak tasarlanmış ama blue dahi yok sayılmış. r ve g yani tüm renkleri doğuran ana palet bile kısır tutulmuş. filme girecek fazladan bir sesin yahut rengin bile ahengi bozmasına müsaade edilmemiş. oyuncular bile doğal olanı doğal şekliyle yaşamışlar. rol yapılmamış. müzikler bile son derece sessizdi. yönetmen herşeyin herkesin susmasını yalnızca olaya odaklanmamızı o kadar çok istemiş ki, bir yandan en güzel müzikleri yaptırmış/seçmiş bir yandan da bencillik edip seslerini kısmış namussuz pezevenk.
diğer yandan çekim açıları son derece dar tutulmuş. teknik bakımdan yakın ve çok yakın çekim metotları uygulanmış. her alan en dar şekliyle aktarılmış. en can sıkıcı anlardan gelen sevişmeler bile dar alanlarda gösterilmiş. adamın telefonla konuşma anları iki kolonun arasında geçmiş, en üzücü ve sıkıntılı telefon konuşmalarında adam iki kolonun arasında sıkışıp yok olmuş. ve aynı sahnelerde fonda hem kırmızı hem yeşil aynı anda gösterilmiş. çünkü eğer electra ölmüşse adamın aklını alan kadın da yok olmuş olacak. Eğer yaşıyorsa koşup onda yok olabileceği kadın da hala hayatta olmuş olacak.
polislerin tavsiyesi üzerine gittikleri seksçi mekan tam manasıyla bilinçaltını sembolize ediyor. hatta en derin bilinçaltı. burası karşılıklı olarak en büyük korkularının barındığı yer. orası tam bir rüya sahnesi, kabus dairesi. oraya kendiliğinden değil de son derece basit bir şekilde alakasız ve lüzumsuz bir polisin saçma sapan alakası sonucu gitmeleri ise tam manasıyla toplum baskısı ve çevrenin çok konuşan kesimini sembolize ediyor. zira insanın bilinçaltının en rezil en pis en iğrenç yerleri hep bu alakasız ve münasebetsiz çok bilmiş yavşak insanların yorumlarından dedikodularından ve pis kalplerinden doğar. en büyük şüpheler hep böyle alakasız yerlerden, alakasız insanların pis kalplerinden peydah olur. yoksa oraya kendiliklerinden de giderilirlerdi ve biz de ya orayı nereden biliyorlarmış demezdik yani.
Sonuç olarak film öyle alelade yapılmış bir film değil. bir meşazı var. kendine özgü bir söylemi var. Yani rocky balboa'nın onca kanlı dövüş sahnesi içinde bir meşazının olması gibi burada da çetin sevişme sahneleri üzerinden bir söylem geliştirilmiş. filmde çok az diyalog olmasına rağmen fazlaca metafor/ ya da metafor olarak yorumlanabilecek sahne kullanılmış. Haliyle çok yorucu bir film. Yalnızca anlam ve söylem bakımından değil, kurgu, montaj ve çekim tarzı bakımından da izleyici yoran, insanın kafasını takla attıran bir metotla çekilmiş. yazılacak çok şey var aklıma geldikçe eklerim.
eyyorlamam bu kadar.
tavsiye eden arkadaşıma da özellikle teşekkür etmek isterim buradan.
izlerken efsane keyif aldığım netflix dizisi, normalde bir şeyler izlerken başlarda keyif bile alsam hemen sıkılır bırakırım, tek başıma izliyorsam bir filmi bitirdiğim nadir görülmüştür, karakterim böyle, ancak bu diziye başlamamla bitirmem bir oldu, kurgu çok basit ancak olaylar çok hayattan çok bensel, gillian jacobs da muazzam güzel, ne yazık ki 2 sezon çekilmiş hemen bitiverdi, allahtan 3. sezon onayı alınmış, en son friendsi bitirdiğimde böyle yıkılmıştım.
muazzam keyifli bir netflix dizisi. her bölümünde mutlaka efsane komik bir sahnesi oluyor. aşırı doğal, hayatın içinden bir dizi. 1. sezon 5. bölümünü geride bıraktım, sıkılmadan devam ediyorum.
Elin saksonyalısının irregular verb dediği bi dalgadır love mevzusu. Ek almaz, eğilip bükülmez. Kağıt üzerinde dosdoğru olmasına rağmen pratikte başı götü ayrı oynar yalnız.
kasmadan etmeden, basit olaylarla örülü sıradan gündelik hayatımızda ilişkileri en doğal haliyle anlatan dizi. komik, eğlenceli, "var öyle karakterler hakkaten", "sanki gus aynı ben" dedirten bi dizi.
netflix dizisi. sanırım izlediğim bir ilişkiyi en gerçekçi ele alan diziydi. karakterlerin hataları dahi o kadar gerçekçi ki. Saçma sapan romantik dizilerden veya fazla uçarı serseri tiplerden uzak. Bitirdiğim halde dönüp tekrar izlediğim bölümler var. Özellikle bir replik var unutamıyorum ‘sen iyi biri değilsin, iyi biriymiş gibi yapıp karşındakine vicdan yaptırıyorsun. Bu da seni çok kötü biri yapıyor’.
Ps: cümle tam olarak doğru aktarılmamış olabilir.
Keşke şu adamın (gaspar noe) ailecek seyredebileceğimiz bir filmi olsaydı.o kadar güzel filmler çekiyor ki birisine izlettirmek istiyorum ama sapık damgası yemekten korkuyorum.