bugün

orospudur.
zalım kadın.
http://m.youtube.com/watch?v=fktwPGCR7Yw

Tristan und isolde.

Wagner' ın bu bestesi, Nietzsche ' nin imkansız aşkının verdiği acı ve eziyeti de betimlemiş olmalı ki bu bestekar ın çok sıkı bir hayranı olur bundan sonra..
kısmen idolüm olabilecek kadın.
nietzschenin kadın düşmanlığında önemli bir rolü olan kadın.
“Kesinlikle kendi hayatımı yaşayabilirim. Ve ne olursa olsun bunu yapacağım. Böyle davranarak hiçbir ilkeyi temsil etmiyorum; ama çok daha güzel, benim içimde olan bir şeyi, tamamen yaşamın sıcaklığı olan, neşe dolu ve kaçıp gitmeye çalışan bir şeyi temsil ediyorum.”
“Korkunç bir zeka... Onun yanına yaklaşan herkes, varlığının samimiyetinden ve uyumundan çok güçlü bir biçimde etkilenirdi; kadınlara özgü zaafların hiçbirinin hatta insani zaafların bile çoğunun onda bulunmadığını, yaşamı boyunca bunları aşmış olduğunu fark ederdi.”

Sigmund Freud
Nietzsche’nin evlilik teklifini geri çeviren, büyük Alman lirik şairi Rilke’nin ömür boyu unutamadığı aşkı ve Freud’nun çok açıkça hayranlık duyduğu Louise Andreas Salome; 15 roman, birçok piskolojik ve felsefi çalışmaya imza atmış; ahlaki kurallara kayıtsızlığı ve doyumsuz entellektüel merakıyla kadınların ve erkeklerin cinsiyete dayalı toplumsal rollerini ilk kez sorgulamış; psikoanaliz ve kadın seksiliği üzerine yazan ilk kadınlardan birisi olan ve bana göre Kova burcunun hemen tüm özelliklerini taşıyan; Rilke’ye göreyse “herşeye kayıtsızca güvenen ve korku nedir bilmeyen bir sevecen” olan, sıradışı bir kadındır.
takdir ettiğim kadın. kitapta acayip etkileyici olarak anılıyor.
dönemin ünlü felseci, yazar ve şairlerini bilgisi ve dönemine aykırı karakteriyle kendine hayran bırakmış kadın filozof ve yazardır. psikoloji konusunda pek çok yazılar yazmıştır. yaşamı araştırılıp okunulduğunda o ünlü ve yetenekli isimlerin neden hayran olduğu da anlaşılıyor. ve tanrıçanın rol modelidir.
Hangi yıldızdan düşüp birbirimizi bulduk biz.
'' Narsisizm '' lou için yalnızca olumlu çağrışımları olan bir sözcüktü ve lou kusurdan söz ettiyse de (''narsisit insnaın erotik kusuru, kendi aşkının patlamasının onun için neredeyse yeterli olmasıdır'' narsisist aşkı en iyi aşk olarak görüyordu. aşığın kendi aşkının patlamasının nasıl olabileceğini ona öğreten eşine duyduğu minnet, öyle sıcaktır ki aşkın kendisinden uzun ömürlü olur ''ve o minneti duyan narsisit kişide, sanki aşık olmanın tamamen bencil ve tamamen özgeci bütün biçimleri birbiriyle buluşur.'' freud, egonun enerji fazlasını boşaltmak için kendisini nesnelere bağlaması gerektiğini düşünüyordu, oysa lou'ya göre ego, böyle bir fazlayı yaratmak için nesneleri kullanıyordu, çünkü egonun kendini en yoğun olarak bulduğu yer, enerji,duygu fazlasıydı. lou, kişinin kendini keşfinin bu yüksek noktasının dünyayı keşfine benzer özellikler taşıdığını söylüyordu.
günlük'ten alınan yukarıdaki parçanın devamında narsisizmin üç çeşidi belirlenir. narsisizm, ilk olarak, ''aşılması gereken belli bir gelişim devresi '' dir. ikinci olarak , '' daha derin bütün deneyimlerin eşlik etmesi '' dir - lou'nun freud'a yönelttiği açık eleştirisinde sıkça vurguladığı yaratıcı biçimdeki narsisizm . ve son olarak, lou'nun ''narsisizmin üçüncü ve güzel anlamı'' dediği bir şey vardır ki bu narcissus kişiliğinde görürlür. '' bir kaşif olarak kendine dönmüş narcissus : kendini bilen narcissus . ''

lou daha önce freud'un uygar insanı, ''üzücü biçimde ehlileştirilmiş bir yabani'' olarak ve bütün kültürün hedefini ''içgüdünün sürekli zayıflatılması'' olarak kavramlaştırması karşısında '' ne korkunç bir başkalaştırma ! '' yazmıştı. freud'un kültür ve doğa arasındaki fazla keskin ayrımına karşı çıkıyordu. ona göre kültürel olan doğal olandı ve ferenczi'nin ''ölme eğilimi''ni ''yaşama eğilimi''ne dönüştürürken uyguladığı basit bir yargı kaydırmasıyla, günlük'te daha sonraki bir diğer parçada, ''yüceltme'' dediğimiz ve freud'un doğaya ters olduğunu düşündüğü (ve bu nedenle bastırma ile ''uğursuz akrabalığa''a ittiği) şeyin aslında kendimizi doğal olarak fark etmemiz olduğunu iddia etti. bu kavram için tausk'un tanıttığı bir başka sözcüğün daha iyi olduğunu hissediyordu: ''süsleme''. bu lou'yu narsisizm konusunda doruk noktasına ulaştığı oldukça yüksek bir diğer parçaya götürür; parçada nietzsche'nin ''tam öğle 22 dediği bir öğle zamanı imgesi vardır:
'yalnızca promete gibi insan varlığını ikinci bir gerçeklik olarak kültürde yeniden yaratan o insan
kendi benzeri önünde tamamen gelişmiş narcissus'tur: benzeri içinde tuttuğu kendisidir; kendinden benzerine kaçmak zorunda bırakılan kırbaçlanmış yabani değildir. doğal mutluluk isteğimiz ve kendi egomuz açısından, doğayı ve kültürü güneş ve gölge gibi birbirine ters şeyler olarak görmek yanlıştır; güneş ışınlarının eğiminin artmasıyla bu gölgenin büyümesinin aynı zamana rastlamış gibi görünmesi yanlıştır: bu yanlış seçilmiş bir imgedir. doğru imge, tam öğle saatinde bitkinin nasıl olduğudur: bitki kendi gölgesini dikey olarak kendi altına uzatır - kendini ikiye katlayarak ana hatlarını yineler ve ona bakar: en güzel korumasına- böylece büyük ateşin onu meyve vermeden önce tüketmemesini sağlar.' (11 mayıs 1913)

kendine ve dolayısıyla yeniden yarattığı bütün dünyaya aşık olan narcissus; insan doğasına eşdeğer olan ve o doğayı yoğunlaştıran ve ifade eden ikinci bir gerçeklik olarak kavramsallaştırılan insan kültürü; üstüne gelen gölgeyi giyerken onun tarafından giyilen ve öğle ortası gölgesinin ayrı olarak görünür olduğundan daha farklı kendisi olan promete'nin yarım bir görüntüsü; özgecilikle aynı olan ben merkezcilik; rilke'nin geçici olmayan mükemmel aşkının hem rahat hem de görkemli bir dönüştürümü. lou andreas-salomé'yi en iyi, tüm bunlarda, bu ''üçüncü ve güzel narsisizm''de, görürüz: nietzscheci, evrimci,dindar ateist, şiirsel psikanalist, aynı anda hem seçmeci hem de özgün, miras aldığı ve tamamen kendine ait temel yaşama sevinciyle geliştirdiği fikirleri aşılayan biri. başkalarının fikirlerini yoğun sentezinde , iyilikten ve insanlığın başına gelen her şeyin harikalığından emin olan lou'nun kendisini görürüz. bu, nietzche'nin çok zor kazanılmış olumlamalarından, rilke'nin üzüntülerinden ve kaygılı onaylamalarından ve freud'un kuşkuculuğundan ve son insan düşmanlığından keskin biçimde farklıdır.

sonuç
lou andreas-salomé'nin 1912-1913 yıllarında psikanalizle ilgili kişisel deneyimi hakkında belki de en iyi yorum rilke'nin arkadaşı prenses von thurn ve taxis'e bir mektubundaki dolaylı anlatımıdır. rilke, mektubu o temmuz ayında freud'la yarım yıl çalıştıktan hemen sonra lou'yla buluştuğu zaman yazmıştır:

sonra göttingen'de lou andreas-salomé'nin evinde bir hafta geçirdim, bu konuda sana anlatacağım çok şey var. bu kadının bu denli muhteşem içgörüleri olması, ona doğru zamanda gelen kitapları ve insanları en kutsanmış bir anlayışa dönüştürmesi ve -kendisiyle bir ilgisi olmayan ama yalnızca saf bir ateşle onu aydınlatan- en yakıcı gizemler arasında böyle korkusuzca hareket etmesi harika! yaşamı bu kadar kendi yanına çekmiş, en ince ve en korkunç şeylerde bile çeşitli kılıklara giren ama öldürdüğü zaman bile verme arzusunun yitirmeyen o tek bir gücü bilen başka hiç kimseyi tanımıyorum- ve çok uzun yıllar önce benimle ilk karşılaşmasından ve yaşamıma böyle sonsuz bir anlam katmasından beri böyle başka hiç kimseyi tanımadım ... sana bir gün anlatacağım. (29 temmuz 1913) ''

salomé yaşamı ve yapıtları - salomé her life and work

angela livingstone
Eğitimli Erkekleri ayartmak suretiyle kendi tatminini sağlayan, gücünü, nüfuzunu ve bu yolla, yanlış bir yöntem de olmuş olsa yeterliliğini sınayan, bütün kötü taraflarını buradan besleyen bir sürtük.

Bilginin de, iyi olduğu düşünülen şeylerin de kişinin nihai hedefinin hizmetine girdiği durumlarda kötüye kullanımı, doğrusu kadınsı faydacılığın kaynağına dönüştüğünü görebiliriz.

Lou da bütün kadınlar gibi kendisine saplantı derecesinde bağlıydı.
Her şey ona hizmet etmeliydi.

Pek tabiki çoğu kadından daha çok biliyordu, okuyordu, öğrenmek istiyordu fakat temelde kadın olmanın sarsılmaz paydası yatıyordu kuşkusuz.

Niçe ağladığında isimli kitabın çizdiği yüzlere bakarak, ve başkaca pek çok ilişki analizcilerine 'özellikle niçe konusunda' bu hatunu değerlendirmek süphesiz onu abartmak anlamına gelecektir.

Niçe olabilir mi acaba diyerek, bir yerde kendi inançlarına da ters düşerek hatuna evlenme teklifinde bulunur. Reddedilir fakat bu toptan bir reddediliş de değildir.

Sonra niçe kadınlar hakkında yanılma payının olmadığı gerçeğiyle tekrar yüzleşerek net şekilde siler defterden lou salome'yi.

Çünkü onda her kadında bulunan özellikleri daha şiddetli bir halde bulur. Ve muhtemelen niçe, onun siradan kadınlarla mukayese edildiğinde daha aç, kendi hırslarında daha tutkulu ve saplantılı bir kadın olduğu yargısına ulaşır.

Aşk acısıymış, ölüp bitmekmiş bunlar cinslerin temel farklılık ve davranış dinamiklerinin ayrımına varmaktan aciz insanlara has özellikler olabileceğinden akıllı bir adamla bağdaşmaz zaten.

(bkz: rilke) de sanatı için istifade ediyordu belki de ondan kim bilir.

Bu tip bir kadını genel ve bireysel psikoloji açısından değerlendirmek daha doğru olur. Aksi halde ne kadınmış ama herkesi kendine aşık etmiş, kelli felli erkekleri peşinden koşturmuş, yok delirtmis yok şair etmiş gibi bos boş konuşmayı sürdürürüz.
Sadece nietzsche’yi değil freud, rilke gibi* isimleri kendine aşık etmeyi başarmış bir narsisttir şüphesiz. Nietzsche’nin defalarca teklif ettiği evlilik fikrini reddeden lou, evliliği her zaman sevginin katili olarak görmüş fakat rilke’ye yar olmuştur. Bundandır ki nietzsche’yi bir kadın düşmanı olarak okumamızda katkısı büyüktür.

En nihayetinde entelektüel birikimi için hepsinden bir parmak bal çalmıştır. Seni gidi zilli.*