bavulunu deli gibi arayan bulduğunda içinden çıkan sucuk, salatalık, turşu, gibi bir sürü yiyecekle en az 6 ay adada rahat rahat dolanan kesin türktür.
-Türk: Jack? Abi sen doktordun de mi?
-Jack: He.
-Türk: Abi şindi benim bacakta bi kitle var..yumru gibi bişe. Ne olabilir abi? Açsam bi bakıveren mi be abi?
-Jack: La havle vela kuvvete...
türk, -denize külotla ve şamrel yardımıyla girerdi.
-jack'i artistlik yapmakla suçlar ve orda burda arkasından konuşurdu.
-yanında türkçe-ingilizce sözlük bulundururdu.
-orta yaşlarda bi teyzeyse eğer, hergün sahili süpürürdü.
-aşure pişirirdi.
-bunada şükrederdi.
-kazadan sonra sıçmaya bile yol duasını okuyup öyle giderdi.
-mustafa topaloğluysa eger, dizinin adı 'hangimiz nerdeyiz ki?' olurdu.
çizgili pijaması, beyaz fanilası, elinde sigarasıyla okyanus'un o uçsuz buçaksız sahilinde fantezilere dalacaktır. sonra ağırbaşlı ve vakur bir halde çalı çırpıyla balık pişirmeye çalışan sawyer'ın yanına yaklaşıp ;
- çekil şurdan çekil, mundar ettin balığı iki lokma kaldı.
uçak enkazını sawyer'dan daha hızlı bir şekilde yağmalayıp , alınmaya değer gördüğü tek materyal ile enkazın arasından çıkıp sayid'e seslenecektir ;
- sayiiiid, olm iki kişi daha kap gel. 52 deste buldum, bi kanlı batak çevirelim.
bir sabah sun'ın kendi elleriyle yaratmış olduğu o küçük seraya yaklaşıp ;
- "abla bu sene şahane domates verdi ya toprak" diyecek ve o domatesi kopartıp beyaz fanilasına akıta akıta yiyecektir.
çizgili pijamasının cebinden geçmiş hayatından kalma yeni puanlıyı çıkartıp nostaljik hayallere dalarak hugo'nun yanına yaklaşıp ;
- tombalak olm, sen iyimişsin bu işlerde. söyle bakayım altıncı ayak gülengül mü ece kız mı.?
bir gece sahilin kuytu bir köşesinde gitarına akor çeken chalie'ye yaklaşıp ;
- lan sarı oğlan, siz böyle bi gitar, bi kumsal, bi ateş gördünüz mü hemen dalarsınız "akdeniz akşamları" na. şöyle adam gibi bişey çal , efkarımı dağıt, valla alırım elinden onu kafanı gözünü patlatırım.
- abi şimdi oldu da adadan kurtulduk diyelim. benim 2500 gün ödenmiş sigorta var. şimdi gidince askerliği de ödeyim diyorum. sağlık bakanlığına bi dilekçe yazsam, adada ki günleride toplatıp sonra yaştan emekli olabilir miyiz hacı.?
ormanda elinde ki isveç ordu çakısıyla ağaç parçası yontmaya çalışan locke'un yanına oturup ;
- usta bende babadan kalma bi çifte su verilmiş bursa çakısı vardı. sana yeminle söylüyom devir şu ağacı truva atı oyarsın.
deniz kıyısında elinde küçük bir ağ ile balık tutmaya çalışan jin'e gidip ;
- abi ben dışardan seni gözledim, efendi delikanlı birine benziyorsun. şimdi söylesem mi söylemesem mi diye çok düşündüm. ama bu sun yenge sayid'e çok kaş göz ediyo. mazallah ormanlık yerdeyiz, yakışık almaz, sonra insanlar olduk olmadık dedikodu çıkarır.
locke'u alıp tavla turnuvası düzenlenirdi.
Sawyer pis dayak yerdi(Kate kıskanılırdı.)
jack evin oğlu gibi sevilirdi. oğlum bak bakıyım şu tansiyonuma çok fena oldum kara duman çıkınca denilebilirdi.
Shannon ormanda kıstırılırdı.
Sayid'in silahı çalınıp bıldırcın avlamaya çıkılırdı.
Jin'e Tükçe küfür öğretilirdi.
Millet yaban domuzu yerken,rakı balık yapılırdı.
Sahildeki evlerin tapusu alınırdı.Yazlık olarak kullanırdı.
son olarak;
Desmond:See you an another life bradha!
Türk:Doğru söyluyosun hacım,önemli olan öteki taraf...