lost adasında bir türk olarak ajdar, ajdar:on numarayım on,don giyerim don,gel bana kon. sawyer:what the hell are you talkin about son of a... locke:ajdar you cant tell me what I cant do!!
jin:others others.
akşamları mangal yakılırdı, sahilde gitarla akdeniz akşamları bir başka oluyor çalınırdı,
sun a asılırdı nede olsa çekik gözlü, atletle güneşlenilirdi amele yanığı oludu, adaya döner ne demek nasıl yapılır öğretirdi, şşş ortaaam hacıı bağale bi gibi deyimler kazandırması yüksektir.
+ abi ya beşiktaş - fener derbisi vardı bu hafta sonuç ne oldu acaba?
- ı dont understand you, sorry.
+ kesin fenerlisin sen; tepkinden anladım.
- ???
+ oldu bakarız, hallederiz bi şekilde ama yakışmadı sana.
- are you crazy?
+ he anam he.
kimilerinin kına yakması. yok türkler şöyle, yok bunlar böyle, yok türk'ün süper zekası. ne oluyoruz yahu? kıronun biri gider öküzlüğün önde gidenini yapar türk dersiniz. türk olmakla alakası olmayan bir başka hanzo gider bir başka öküzlük yapar türk dersiniz. otel odasında mangal yapan ibo türk, müslüm konserinde kendini kesenler türk, berdel yapanlar türk herkes türk amına koyim. ben burada lost ta kürt olması durumunda olabilecekler şeklinde başlık açsam ne canavarlığım kalır ne barbarlığım. burada lostta ermeniler olsa olacaklar diye başlık açsam hemen başlar iki barış güvercini hrant için yazılan şiirleri kopyalamaya. zevk mi alıyorsunuz kendi milletinizle haketmediği bir biçimde dalga geçerek? yazıklar olsun ne diyim.
sawyer: naber türko.
türko: hişş alo bana bak bi sen hele. kime diyom hacı. oğlum kıl kuyruk gel senle iki konuşuk edek. bak birader. bu kate bacımızın etrafında çok dolanıyomuşsun sen. kate dünya ahret bacımızdır, yanlış yapılmasını istemeyiz. ben bacımla senin konuyu konuştum. çok fazla üstüne geldiğinden bahsetti.
sawyer: yok be türkoo kuru iftira.
türko: hüşş bana el kol hareketiylen hitap etme sokarım o kolunu münasip bi tarafına. ne dedim ben, hah kızla konuştum hacı, kız kararsız, şurdan şuraya gitmek nasip olmasın ki aranızdakileri tasvip etmem mümkün değil. haa zaman ne gösterir bilemem. emme bu kız da mağara kovuğundan çıkmadı öyle hemen yiyişelim görüşelim olmaz. gideriz bi gün ailesine çıtlatırız, gelirler bi kahvemizi içerler. durumu etraflıca görüşürüz. tamam mı koçum he güzelim.
sawyer: ee çok uzattın ama türkoo, ooll rayyt.
-şii mayk ya da cek her kimsen..anlaşalım senle
-what didin gülüm?
-bırak şimdi ikimizde aynı karıya bakıyoruz
-sorry i don't understand mahmut sorry..
-işine gelmedimmi sori mori dimi gavat seni... En muhtemel dialog..
bütün lost adasının müslüman olması gibi bir sonuç çıkabilirdi.
mesela;
türk - shannon o ne hal lan? bacaklara bak uff...
türk - lan sayid! bir e müslüman olacan, öyle mi yalanır o hatun? ayy pardon çekil lan ordan!
türk - jack kamet getir! safları sıklaştırın hoplatırım alayınızı!
türk - sawyer, kate ile evleniceksin lan!
locke'u alıp tavla turnuvası düzenlenirdi.
Sawyer pis dayak yerdi(Kate kıskanılırdı.)
jack evin oğlu gibi sevilirdi. oğlum bak bakıyım şu tansiyonuma çok fena oldum kara duman çıkınca denilebilirdi.
Shannon ormanda kıstırılırdı.
Sayid'in silahı çalınıp bıldırcın avlamaya çıkılırdı.
Jin'e Tükçe küfür öğretilirdi.
Millet yaban domuzu yerken,rakı balık yapılırdı.
Sahildeki evlerin tapusu alınırdı.Yazlık olarak kullanırdı.
son olarak;
Desmond:See you an another life bradha!
Türk:Doğru söyluyosun hacım,önemli olan öteki taraf...
çizgili pijaması, beyaz fanilası, elinde sigarasıyla okyanus'un o uçsuz buçaksız sahilinde fantezilere dalacaktır. sonra ağırbaşlı ve vakur bir halde çalı çırpıyla balık pişirmeye çalışan sawyer'ın yanına yaklaşıp ;
- çekil şurdan çekil, mundar ettin balığı iki lokma kaldı.
uçak enkazını sawyer'dan daha hızlı bir şekilde yağmalayıp , alınmaya değer gördüğü tek materyal ile enkazın arasından çıkıp sayid'e seslenecektir ;
- sayiiiid, olm iki kişi daha kap gel. 52 deste buldum, bi kanlı batak çevirelim.
bir sabah sun'ın kendi elleriyle yaratmış olduğu o küçük seraya yaklaşıp ;
- "abla bu sene şahane domates verdi ya toprak" diyecek ve o domatesi kopartıp beyaz fanilasına akıta akıta yiyecektir.
çizgili pijamasının cebinden geçmiş hayatından kalma yeni puanlıyı çıkartıp nostaljik hayallere dalarak hugo'nun yanına yaklaşıp ;
- tombalak olm, sen iyimişsin bu işlerde. söyle bakayım altıncı ayak gülengül mü ece kız mı.?
bir gece sahilin kuytu bir köşesinde gitarına akor çeken chalie'ye yaklaşıp ;
- lan sarı oğlan, siz böyle bi gitar, bi kumsal, bi ateş gördünüz mü hemen dalarsınız "akdeniz akşamları" na. şöyle adam gibi bişey çal , efkarımı dağıt, valla alırım elinden onu kafanı gözünü patlatırım.
- abi şimdi oldu da adadan kurtulduk diyelim. benim 2500 gün ödenmiş sigorta var. şimdi gidince askerliği de ödeyim diyorum. sağlık bakanlığına bi dilekçe yazsam, adada ki günleride toplatıp sonra yaştan emekli olabilir miyiz hacı.?
ormanda elinde ki isveç ordu çakısıyla ağaç parçası yontmaya çalışan locke'un yanına oturup ;
- usta bende babadan kalma bi çifte su verilmiş bursa çakısı vardı. sana yeminle söylüyom devir şu ağacı truva atı oyarsın.
deniz kıyısında elinde küçük bir ağ ile balık tutmaya çalışan jin'e gidip ;
- abi ben dışardan seni gözledim, efendi delikanlı birine benziyorsun. şimdi söylesem mi söylemesem mi diye çok düşündüm. ama bu sun yenge sayid'e çok kaş göz ediyo. mazallah ormanlık yerdeyiz, yakışık almaz, sonra insanlar olduk olmadık dedikodu çıkarır.