Yok anlamak icin sekiz kez izlemek lazimmis,
Yok tersten sonra izlemeliymisiz.
Yok konusu asmismis.
Ulan yarrak gibi film iste. Basroldeki eleman bile yonetmene ben bu senaryodan hic bi sikim anlamadim kaptandemis. Ben ne diye kasayim o derdini anlatamiyprsa.
Zaten bu david lynchin fil adam disinda anlasilabilir bi filmi yok.
Mulholland dr, silgi kafa hepsinde "ne kadar anlasilmaz olursam, o kadar sevilirim" kafasi hakim.
Bu film için ne denebilir bende tam emin olamıyorum çünkü gerçekten çok kafa karıştırıcı bir film her şeyden önce Lost Highway izlediğim ilk David Lynch filmi fakat filmi izlemeden önce Lynch'ın genellikle kafa karıştırıcı filmler yaptığını biliyordum.Film ağır başlıyor ağır ilerliyor yani film genellikle ağır bir tempoda ilerliyor tabi fon müziklerinin tavan yaptığı sahneler hem etkileyici hem heyecanlandırıcı.Filmi izlerken insan diyor ki tamam şimdi pek bir şey anlamıyor olabilirim ama mutlaka filmin sonunda (birazda klasik Nolan seyircisi kafası olduğu için) neler olduğu anlaşılır fakat yok işte filmin sonunda da iki kat kafa karıştırılıyor,bir gerçekte birde paralel evrende geçiyormuşçasına ilerliyor film ve film boyunca sonunda da neler olduğuna dair pek bir şey anlaşılmıyor.Tamam bazı detaylar puzzle parçaları gibi oturdu kafamda ama genel olarak baktığımda bazı olaylar için "nasıl yani" sorusuna cevap bulamıyorum.Film baştan sona psikolojik-gerilim filmi olduğunu seyirciye unutturmuyor zaten izlemeden önce ismine bakıpta sakın aksiyon tadında bir film beklemeyin kesinlikle psikolojik-gerilim filmidir Lost Highway.Filmi izlemeyenler için şöyle açıklıyım Memento veya Prestij gibi bir Nolan filmi düşünün ve filmin finalinde dahi filmde neler olduğuna dair aklınızda bir ipucu oluşmasın ayrıca filmin sonunda neden böyle olduğu açıklanmasın ve son olarak filmin sonunda iki kat kafa karışsın.Her ne kadar karmakarışık bir film olsada gerçekten farklı ve tarz bir film ayrıca özellikle ben filmde müziklerin kullanımını gerçekten iyi ve etkileyici buldum.Filmin atmosferi de başarılı her daim depresif ve boğucu bir atmosferi var bu yüzden zaten film daha da psikolojik bir hal alıyor.Son olarak ben filmi beğendim diyebilirim evet kafamı gerçekten karıştırdı ama izlediğime de kesinlikle pişman olmadım gerçekten farklı ve tarz bir film Lost Highway,farklı film arayanlar veya psikolojik film sevenler kaçırmasın derim.
önce paralel evrenler dedim, sonra hepsi fred'in kafasında olduğunu anladım yani tüm olaylar fred ve renee üzerine kurulu.
fred'in renee yi öldürürken ki yaşadığı zihinsel kargaşa.
david lynch'in 1997 yılında, mulholland dr.'dan önce çektiği, en uçuk kaçık, en sürrealist filmi.
başrol oyuncusu pill pulman, gerçekten takdire şayan.
filmi birkaç kez izlemek gerekebilir elbet ancak zihniniz kuvvetli ve her sözcükte bir şey arıyorsanız, ilk izlediğinizde de kafanızda bir şeyler oluşacaktır. Film hakkında internette de bolca yorum var, tavsiyem önce kendi analizlerinizi yapmanız sonra film hakkında bir şeyler okumanız yönündedir. 7
Ancak unutulmamalıdır ki filmin, O. J. Simpson davasından esinlenerek yazıldığını David Lynch söylemiştir.
Buradan sonra yazım çok ciddi spoiler içerecektir, baştan uyarıyorum.
---spoiler---
Önce sahne sahne notlarımı yazmak istiyorum;
ilk sahnede zil çalıyor, ardından Fred hemen aşağıya bakıyor ve kimsenin olmadığını görüyor, herhangi bir araba sesi de yok, hatırlayacaksınız ki filmin sonunda Fred zili çalmış ve polislerle bir kovalama başlamıştı. Öyleyse bu iki sahneden biri gerçek değil.
Fred tırnaklarını yiyor, psikolojik sorunları olan, çevresinden izole, karısını tatmin edemeyen, iktidarsız ve paranoyak bir karakter, şizofrende üstelik.
Eşiyle olan diyalogları gerçekten çok ilginç, ondan şüpheleniyor bunu filmin başında rahatlıkla görebiliyoruz, bu gece gelemeyeceğini söyleyen karısına ne yapacağını soruyor, evde kalıp okurum herhalde diyen eşine defalarca, okumak mı? ne okuyacaksın gibi sorular soruyor. Normal bir çiftte göreceğimiz diyaloglardan uzak.
Saksafon çalıyor ki burası önemli çünkü filmin ikinci yarısında Pete, radyoda saksafon çıktığında hemen onu değiştiriyor, diğer abimiz saksafonu sevdiğini söyleyese bile; "Well, I don't".
Renee'nin evde kaldığı gece evi arayıp kontrol ediyor ve kimse telefonu açmıyor.
Renee'nin de şüpheli hareketleri var. Video kasetleri alınca gizli gizli hareket etmesi, kocasının arkasından yaklaşınca korkması, ertesi sabah erkenden kalkıp kasedi alması. Muhtemelen aldatan kadın olduğu için, bu olayla ilgili bir şey çıkmasından korkuyordu.
Kasetler yavaş yavaş ilerliyor. Bizim Fred'e uyan der gibi. Fred gerçeklerden olabildiğince kaçmaya çalışan bir karakter. Bildiğini bildiğini unutmaya çalışıyor. (Evet yanlış olmadı.) Kasetler yavaş yavaş gerçekliğe olan çağrılar.
Karısını rüyasında Andy ile çıkarken görüyor, Fred'in paranoyası sürekli devam ediyor.
Seks yaparken, kadında pek bir tepki yok. Zaten Fred'de iktidarsız. Eşi elini sırtına atıp, "Sorun değil" diyor ve Fred burada epey bir aşağılanmış hissediyor kendini.
Bunun hemen üzerine rüyasını anlatıyor Fred; "Bana sesleniyordun, ama seni bulamıyordum, sonra yatakta yatıyordun, sana benziyordu fakat o sen değildin" diyor. Bunu ben cinayet sahnesi olarak yorumladım. Hatırlayacaksınız ki cinayetten evvel de "Fred, Fred, where are you?" diye arıyor kadın Fredi ve sonra Fred parçalara ayırıyor. Sana benziyordu fakat sen değildin, cümlesi de sanırım Fred'in parçalara ayırdığı kadını ifade ediyor.
ilk kez Gizemli Adam, seksten sonra kadının yüzünde beliriyor, epey ürkütücü. Gerçeğe çağrı..
ikinci gelen kasette evlerinin içini görebiliyoruz. Polis çağırıyorlar ve burada ki bazı diyalogların önemli olduğuna inanıyorum.
Öncelikle Fred'in; "Olup biteni kendimce hatırlamak isterim. Nasıl oldukları önemli değil, önemli olan benim olanları nasıl hatırladığım." cümlesi bize filmin nasıl çekildiğine işaret ediyor. Film gerçekliği anlatmıyor, Fred'in kafasını gözler önüne seriyor.
Yatak odası muhabbetinde Fred, ikinci bir yatak odası olmasına rağmen başta saklamayı tercih ediyor. Ses geçirmeyen bir oda.
Polisler alarmı soruyorlar, Fred durup dururken çalıştığı için kapattıklarını söylüyor. Sanırım Fred'in karakter bölünmesi önceden başlamış ve gerçekleri arayan diğer Fred yüzünden alarm çalıyor.
Eve zorla girme yok, zaten zorla girecek kimse de yok. Olan biten Fred'de. Şimdi söyleyeceğim biraz uçuk olacak ama belki de Fred'in diğer karakteri şizofrenik hallerinde, ses geçirmeyen odada. Görüntüleri çekende o belki de.
Polis bir ara çatıdan bakıyor. Çatıda yürürken polis sesleri iyi dinleyin. Görüntü Fred'de olsa bile sesleri duyabilirsiniz. Aynı sesler kasette de (sanırım üçüncüde) mevcut. Çatıya çıkıp ne yaptığını bilmiyorum Fred'in ama çıktığını düşünüyorum. Yatak odalarının üzeri cam ise görüntüler oradan çekilmiş olabilir.
Andy çıkıyor sonra bir parti de piyasaya. Popüler ve Renee'nin yakın dostu. Fred'in yine tanıdığı kimse yok. Ah yalnız adam.. Andy, Renee yalnız kalmak için sepetliyorlar Fred'i.
Gizemli adamla ilk konuşmaları burada oluyor. Yaklaştıkça müzik kesiliyor. "Beni sen davet ettin." lafına çok takıldım. Sanırım Fred bir iç hesaplaşma yaşıyor. Karısının onu aldattığını, yetersiz olduğunu, eksik olduğunu biliyor ve aşağılandığını hissediyor fakat bunları bastırmaya, görmezden gelmeye uğraşıyor. Bu yüzden Gizemli adamı çağırıyor. Ona ihtiyacı var. Gerçeklerden kaçmamak, yüzleşmek için ihtiyacı var.
Andy, Gizemli adamın Dick Laurent ile arkadaş olduğunu söylüyor, hatırlarsınız ki Pete telefonda Laurent ile konuşurken yanında Gizemli adam bitiyordu. Çünkü Fred'e onların arkadaş olduğu söylenmişti. Pete'da malumunuz hayali kaçış karakteri, Fred'in. Nasıl saksafon sevmiyorsa ve nasıl Fred'den izler taşıyors- neyse sonra geleceğiz oraya. Gülücük
Renee Dick öldüyü duydu mu emin değilim ama orada panikleyip hemen geldi kim öldü, kim öldü diye sormaya başladı. Sanırım Dick Laurent olduğunu duydu.
Vee bazı yorumlar ne kadar karısı aldatmıyor dese bile, bence kesinlikle aldatıyor.
Andy, Renee'yle bir iş yapmış ama ne olduğunu hatırlamıyor ve sonra bizim Fred'de, Pete iken porno sektörü olarak yorumluyor bu işi. Bilemiyorum, belki gerçekten porno belki bizim adamın kurmacası. Ah gerçi son sahne kadının gerçekten bir zamanlar porno oyuncusu olduğunu kanıtlar nitelikte çünkü; Dick Laurent, Fred'e; sen ve ben, diğer bütün göt herifleri arkada bırakabiliriz, değil mi? diyor. Bu "göt heriflerden" kastı, sanırım kadının ilişkiye girdiği adamlar. Birçoğu da porno sektöründen.
Fred, Renee'den önce eve girip bir şey görüyor, telefon çalıyor ve şaşırıp, korkuyor. Sanırım şizofrenik halleri burada da iş başında ve Gizemli adamın kendisinin bir yansıması olduğunu farketmeye başlıyor. Belki kendini telefonda konuşurken görüyordur.
Fred karanlığa yürüyor ve cinayet işleniyor. Fred kendisine bakıyor, burada bir hesaplaşma var. Gölgede iki kişi görüyoruz fakat Fred tek olarak geliyor. Bu da işte bölünmüş karakterin tek bedende vuku bulmuş hali, olarak yorumlayabildim.
Vee 3. kaset geliyor! Birden kendini hapiste buluyor Fred. Gerçekliğe dönüyor.
Elektrikli sandalye idamına karar veriliyor, kaldığı oda güneş ışığı almıyor, boktan bir yer. Adam hücre dışındayken bile yalnız başına. Baş ağrıları başlıyor, uyuyamıyor.
Fred, son kez kendindeyken, kulübeyi görüyor ve Gizemli adamdan "gel" bakışı alıyor. Fred'in gerçekliğe tamamen kavuşması gerektiğini Gizemli adam biliyor.
Fred, Pete oluyor. Daha doğrusu olmuyor bile. Bundan sonrası da bir yanılsama halinde. Bundan önce de zaman zaman yanılsamalar elbette ki vardı ama filmin bu sahnesinden sonra Fred epey bir gerçeklikten uzak kalıyor.
Pete, Fred'e benziyor. Daha genç, daha güçlü. Kadınları tatmin ediyor.
Fred'in Pete olarak yarattığı evin, Fred'in gerçeklikten son kaçma çabası olarak görüyorum. Orada ki aile (anne baba mı tam emin değilim) o kadar güven veren tipler ki! Ve onu korumaya çalışıyorlar her şeye karşı. Polislere mesela hiçbir şey anlatmayacağız diyorlar. Gerçeklikten uzak tutmaya çalışıyor Fred'i.
Pete'nin arkadaşları var, çevresi var, kadınların ilgisini çekiyor. Fred'in eksik neyi varsa Pete sahip. Pete'nin çevresinde bulunan tüm karakterlerin bilinçaltının birer yansımasından başka bir şey olmadığını düşündüğümü de eklemek isterim.
Pete "o" geceyi hatırlamıyor, hatırlamak da istemiyor. Fred'in gerçeklikten son kaçma şansı bu çünkü. Gerçekten, yalnızlıktan, ihanetten, iktidarsızlıktan, aşağılanmaktan, her şeyden.
"Pete is back!!" herkes seviniyor, onu gören herkes mutlu. Fred güzel bir dünya yaratmış durumda kendisini, seviliyor.
Şehirdeki en iyi kulaklar bu adamda, Pete yani.
Araba sahnesi hem epey güldürmüş, hem nefes aldırmış, hem de Dick'in ne kadar nüfuzlu bir adam olduğunu göstermiş bulunuyor bizlere.
Pete, Dick'in verdiği pornoyu almıyor. Malum pornoda kaçtığı gerçeklerden biri. Yarattığı dünya bilinçaltının yansıması demiştim ya, o yüzden burada porno çıkıyor karşımıza. Ne kadar güzel şeyler yaratırsa yaratsın, olumsuz tüm simgeler, hatırlatıcı tüm simgeler yavaş yavaş, bu güzellikler dünyasına sızmaya ve onu ele geçirmeye başlıyor çünkü biz Fred'in kafasındayız. Fred'in kafasından "olumsuz" u söküp atmadan, Pete'nin dünyasından atmak mümkün mü?
Pete'nin, Fred'in yarattığı bir hayal olduğuna saksafonu kapatmasıyla radyodan emin oldum.
Vee sarışın Alice giriyor.
Polisler bile sık sık Pete'nin cinsel hayatını konuşuyor ve takdir ediyorlar.
Gizemli adamla Pete'nin telefonla konuşması; Doğuda uzak doğuda birisi ölüme mahkum edildiğinde onları kaçamayacakları bir yere gönderirler. Bir celladın gelip kurşun sıkacağını bilmezler. Yazarken aklıma geldi, yazımı hazırlamıştım ama şimdi şimşek gibi düşündüğüm fikri de eklemeliyim, yoksa mahkum Fred'e ilaç vermeye başladıktan sonra mı Pete ortaya çıktı? Yani Pete'yi ortaya çıkaran ilaçlar mıydı? Çünkü Fred ölüme mahkum ama onu ne zaman öldüreceklerini bilemez, zaman kavramını kaybettiği hücresinde. Yahut öldürüleceğini bilmesini istemiyorlar. Bir celladın kurşun sıkacğaını bilmezler sözü belki de bunu gösteriyor çünkü Fred öleceğini bile unutmuş hale geliyor filmin sonunda. Belki de Gizemli adamın bu konuşmasından bunu anlamam gerekirdi. Neyse şimdilik eski notlarıma devam ediyorum siz bunu da değerlendirirsiniz.
Alice ile olan sahte mutluluğu sallanmaya başlıyor.
-WE killed him.
-YOU killed him.
Andy'nin evinde tuvalete diye çıktığın da 26 numaralı odaya giriyor. Orada Renee var ve;
-Benimle konuşmak istedin mi?
-Bana neden diye sormak istedin mi? diyor. Bu çift aralarındaki kopukluğu konuşamıyor bile. Fred neden aldattığını bile soramamış ya da sormamış. Sormayı istememiş çünkü kendi eksikliğini, acizliğini, görmek istemiyor. Kendisinden bile kaçıyor, aşağılık kompleksi var.
-Beni hala istiyorsun değil mi Pete? Bana biraz şunu düşündürdü, beni öldürdün, ortadan kaldırdın ama hala istiyorsun değil mi Fred gibi bir soru. Uçuk bir açıklama olacak ama belki de Fred o sırada hücresinde Alice'i düşünüp mastürbasyon yapıyor, hala onu istiyor.
Derken flaş patlıyor ve Alice en saatli bombayı Pete'ye veriyor, Bana asla sahip olamayacaksın. Fred hayal dünyasında bile onu elinde tutamıyor.
Gizemli adam Alice kim? Onun adı Renee diyor. Fred'in yüzleşmesini sağlamaya devam ediyor. Senin adın ne diyor? Sanırım Fred'in vereceği cevap için soruyor bunu, sınıyor onu. Pete mi Fred mi? Fred hızla uzaklaşıyor.
Otelde de rakam aynı, 26. Renee ve Dick sevişiyorlar. Fred çok öncesinde 26 numaraları odada seviştiklerini biliyordu bu yüzden Pete iken 26 numaraları odada Renee'yi gördü. Filmde zaman kavramı da biraz değişik işliyor. Geçmiş, gelecek ve an, sadece tek bir çizgi üzerinde.
Resim olayını yazmayı unuttum, Pete iken, Alice'i yarattığı için Dick, Alice, Renee, Andy'i görüyordu. Polis zaten doğrusunu görüyor, sadece Renee var yani Alice tamamen Fred'in hayal ürünü. Ancak yineliyorum, bilinçaltının yansımasından ibaret olduğu için ona bile sahip olamıyor!
Otobanda aydınlıktan bir anda karanlığa geçişi çözebilmiş değilim, bir yerde okudum, elektrikli sandalyede idamından önce kafasına takılan şey yüzünden diye, en mantıklısı bu geldi ancak dediğim gibi benim bir fikrim yok.
Son olarak direksiyon başındayken, titreyerek görüyoruz Fred'i. Eh bu da elektrikli sandalye de idamını temsil ediyor.
---spoiler bitti, keyif devam ediyor---
yazdığım tüm notların yanında internette okuduğum bir yorum, bir ses var ki çok ağır basıyor.
---spoiler---
biri demiş ki ilk sahneye dikkat edin, sigara içerken arkadan gelen sese, hapishane kapısı sesi, sahiden filmi ortalarına alın, gardiyanlar koğuşların olduğu bölüme girerken kapıyı açıyorlar ve bu ses çıkıyor!
---spoiler bir daha olmamak üzere bitti---
yani toparlayacak olursak, film hakkında çok şey yazılıp, çizilebilir. nitekim kitabı dahi yapılmıştır. bu yüzden sinemaseverlerin izlememesi büyük ayıp olur. ha eğer gişe filmleri izleyen, "oo abi hızlı öfkeli çok iyiydi, yeah!!" tarzı biriyseniz izlemeyebilirsiniz. hatta iyisi mi siz izlemeyin.
Filmi 2kere izledim fazla bişey anlamadım diyebiliriz hatta parelel evrenlerde geçmesi dışında hiç bişey.ne kadar bişey anlamasanızda tuhaf filmdir izlemek lazımdır. Film hakkında ilginç bir şey daha filmde arada beliren gizemli adam film boyunca gözünü kırpmamıştır. Buda filmin ne kadar tuhaf olduğunu anlatır heralde.
16 yaşındaydım izlediğimde. bi bok anlamamıştım, artizlik olsun diye işte. şimdi düşünüyorum da, vaktim yok be anlamaya, kısa goethe faust okumak yeterli.
Freshman iken izleyip de anlam veremediğim, yarısında kapatıp lost izlediğim film olmuştur kendisi. Bence tırt bir film, izleyip de anlamlandırabilenleri tebrik ederek gıpta ettiğimi iletiyorum onlara.
filmi aralıksız 2 kez izledim filmi anladıktan sonra ne kadar hüzünlü bi film olduğunun farkına vardım, son çöl sahnesinde alice'in bana asla sahip olamıycaksın dediği sahneyi düşününce vay anasını yaa...
ilk ve ikinci izleyişimde bi bok anlamadığım üçüncü izleyişim de uyuduğum ve son izleyişim de sikerler böye filmi diyip üzerine kafa yormadığım film. tamam amk en çok siz anlıyosunuz filmden ben bi bok bilmiyorum başyapıtmış peaf!
david müdürün ruhaltı denemesi. dünyanın en sanatsal 2 adet sevişme sahnesini içermesiyle beraber (sanatsal sikiş olmaz derdim hep), i'm deranged ile de gönül telini bıngırdatır. ara ara izleyip gaza gelmek lazım.
ömrümden iki saat çalan filmdir. araç takip mesafesi konusunda hassas olunması gerektiğini öğretmiştir bana, ötesi yoktur. Anlamaya çalışıp kasmanıza gerek yok. Senarist bile senaryonun neleri anlattığını hakkında fikir sahibi değildir.
bir david lynch filmi. ilk bakışta çok anlaşılmaz gibi görünse de ipuçları iyi incelendiğinde, özünde bir çift kişilik sendromu anlatıldığı görülür. saksafoncu kahramanımız filmin başlarında da görüleceği üzere hayata küsmüş ve insanı delirten bir monotonlukla yaşamın sürdürmektedir. üstelik iktidarsızdır ve karısıyla yapmaya çalıştığı cinsel aktiviteler hep yarım kalmakta ve sırtına inen küçük dokunuşlarla teselli edilmektedir. karısını öldürdüğü görüntülerden dolayı hapse atıldığında, hücresinde fantastik bir değişime uğrar. görevliler içerideki adamın o adam olmadığını görünce ne yapacaklarını şaşırırlar. tabi izleyicilerde. o şaşkın, şoka uğramış adamın yerinde, genç yakışıklı ve seksi bir genç durmaktadır. işte bu genç saksafoncu kahramanımızın olmak istediği kişinin izdüşümüdür. eskiye nazaran hayat dolu, cinsel faaliyetleri son derece yerinde, canlı ve heyecanlı gencecik bir delikanlı. yani tam zıttı. yani tam hayali. burada kahramanımızjn izdüşümü cinsel faaliyetlerini bir porno film yıldızı ile yapmaktadır. o da kahramanımızın karısıdır. bilinçaltı kahramanımıza normalde el süremediği karısını cinsel bir obje gibi görme ve ondan faydalanma fırsatı verir. cinsel takıntı öyle bir boyuta ulaşmıştır ki karısının, yani önceki hayatındaki karısının, porno içerikli filmleri filmin içerisinde tüm ekranlardan yansıtılarak gösterilmektedir.
filmde elbette karanlıkta kalan, çok anlaşılamayan yerler ve karakterler de mevcut. e bu da asi yönetmenimizn nev-i şahsınamünhasırlığıdır. onu david lynch yapan filmlerine attığı bu anlaşılmayan, beyni tokatlayan, kafa karıştıran bilinçaltı imzasıdır.
gerek müzikleri gerekse insanı derin hezeyanlara salan kasvetli anlatımıyla "kült" sıfatını sonuna kadar hakeden bir filmdir.
"çok kolay, anlaşılır bi film bu ehe" diyen adamlara acayip kafa atma isteği uyandırır. ki bu adamlarda %90 sağdan soldan duyup burda satıyolardır ya neyse.
benim "kişilik bölünmesi" açıklamasında anlamadığım şey şu:
fred öldürdü karısını, tamam. hapishaneye girdi ve burda pete'i oluşturdu zihninde, eyvallah. sora alice buna "you'll never have me" dedi, herifin beynine bunu bildirdi, adam zihninde de fred'e döndü tekrar, buna da tamam. burdan sora boka sarıyor, veya ben anlamıyorum; çünkü zihnindeki fred polislerden kaçarken kendi evinin kapısına geliyor ve zilden "dick laurent is dead" diyor. şimdi filmin başında nooluyodu? fred'in evinin kapısı çalınıyor ve biri kapıdan fred'e "dick laurent is dead" diyordu dimi? o zaman fred kendi evinin kapısından, yine kendi evinin içinde olan kendisine "dick laurent is dead" mı dedi?
Film bittikten sonra söylenen tek cümle varsa o da "bir bok annamadım muna goym" dur. Enrtyleri okuyunca akılda şekillenmektedir. Bununla birlikte "aslında çok kolaydır anlaması şu şu ... dur işte olanlar, bu adam hayalinde canlandırdığı kişidir, carttır curttur" diyenlerin samimiyetine güvenmemek lazımdır. *
Ancak anlaşılmamakla birlikte bir o kadar da insanı filmin içine çekmektedir, ilginç. Senarist ve yönetmenlik bu olsa gerek.