david lynch yönetmenliğinde, film olarak başarılı sayılabilecek fakat konu olarak aslında sıfır olan film. nasıl yani diyenler için;
--spoiler--
film psikolojik rahatsızlıkları olan fred'in karısını öldürmesi ve bunun üzerine yaşadığı karmaşa üzerine kurulu. en net ve kısa özeti budur. ama olayların kurgularını başarı bulmadım, bulmuyorum. özellikle "aman izleyenler bi bok anlamasınlar, biz anlasak yeter. zaten bu konudan da malzeme çıkmaz, uzattıkça uzatalım da sakıza dönsün." kafasında çekilmiş hissiyatı veriyor insana. ilk 1 saat uyuyorsunuz zaten. onun dışında rammstein cuk olmuş 26 numaralı oda sahnesine. yeterli gerilim.
--spoiler--
üzgünüm ama aslında hakkında bu kadar çok yazılacak, çizilecek bir film değil.
Filmin büyük kısmı karakterin kafasında kurduğu şeylerden oluşuyor. Karısının kendisini aldattığından şüphelenen bir adamın kafasında yarattığı kurmaca. Bu kurmaca da karısı gibi görünen bir kadın , kendi eksik yönlerine zıt bir karakter , karısının kendisini aldattığı adam ve Mystery Man var. Filmin başlarında dedektifler eve geldiğinde kamera olup olmadığını soruyorlar. Eşi Fred'in kameralardan hoşlanmadığını ve Fred ise bir şeyleri hatırlamak istediği gibi hatırladığını söylüyor. Fred'in kendi yerine koyduğu karakterin gördüğü bir fotoğrafta hem karısı Renee hem de kurmaca dünyasında onun yerine yarattığı Alice var. Filmin sonlarında dedektifler fotoğrafa bakıyor ve görüyoruz ki aslında tek bir kadın var. Sonunda arabada ki sahne aslında karakterin idam sahnesi.
Muhteşem bir Aaron şarkısı. Daha önce hakkında entry girilmemiş olması ise ne desem bilemedim.
sözleri: *~
Lost highway, carry on
All the souls that I' ve known
I see flowers everywhere
But it's only cryings that come up in the air
So many lives around I guess that it was just your time
For every rose, one big stone
One phone call, my world alone
Kayıp otoban
Üzerinde tanımış olduğum bütün ruhlar
Her yerinde çiçekler
Ama değil, sadece göğe yükselen ağlama sesleri
Onca hayat varken etrafta, yapacak bir şey yok,sana gelmiş sıra
Her gül için koca bir taş denk
Bir telefon görüşmesi, yalnız dünyam
I miss you, sweet mother
I'll see you some other time,
Some other grounds
Özledim seni, anneciğim
Başka bir zamanda görüşeceğiz
Başka yerlerde
Lost highway way too fast
Headlights burnin all my laughs
Where was I when you screamed
Where was I when you lost all your dreams
Kayıp otoban, fazlasıyla hızlısın
Far ışıkları kahkahalarımda yanıyor
Sen çığlık atarken ben neredeydim?
Bütün hayallerini kaybettiğinde ben neredeydim?
People think,that it's allright
When your face got so much lights
Did your blue eyes peacefully
Finally dived into the sea
insanlar sanıyor ki,
Yüzünde bunca ışık varken her şey normal
Daldı mı sonunda mavi gözlerin
Denize?
I miss you sweet brother
I'll see you some other time,
Some other grounds
Özledim seni kardeşim
Seninle başka bir zamanda görüşeceğiz
Başka bir yerde
Nothing could tell the power of your smell
How many hands on my head
You took the train with heavy tickets
It's not your fault
You couldn't make it
Hiçbir şey anlayamaz kokunun sahip olduğu gücü
Başımda kaç tane el var?
Çift yönlü biletle bindin trene
Senin hatan değil
Başaramazdın zaten
I know that the sun shines better
Now that you'll stay by his side
For ever
Biliyorum güneş ışığı daha iyi
Şimdi bir de onun yanında durduğuna göre sen
Sonsuza dek
I miss you sweet sister
I'll see you some other time,
Some other grounds
Özlüyorum seni, kardeşim
Seni başka zamanlarda göreceğim,
Başka yerlerde *~
izlendiği anla bitmeyen, insanın zihninde sorularla devam eden film. öyle ki filmi gece izleyip sabah uyandığımda hala filmdeki imgeleri birleştirme çabasındaydım.internetten filmle ilgili yorumları okuyup kafamda daha netleştirmeme rağmen soru işaretleri hala bitmiş değil. ancak genel kanı filmin herkes için mutlak tek bir anlam kapısı açmayacağı yönünde.ki sanatın zihin açan yönü de bu anlayışta devreye giriyor diye düşünmekteyim. bu noktada lost highway de bilinçaltını yansıtma konusunda da farklı ve etkileyici bir film. fred' in zihnini yaşanan olaylar üzerinden değil de fred' in bilinçaltına kamera yerleştirerek anlatıyor sanki. bu nedenle izleyiciyi sadece iki saat değil günlerce belki haftalarca etkisi altında tutmayı başarıyor. Velhasıl kelam ben filmi hala anlamlandırma çabasında olsam da sevdim efenim.
klasik david lynch filmlerine örnek demek isterdim ama sıradan, cool görünmek için kasten kafa karışıklığı yapılmaya çalışılan bir film. zaten david abimiz bu filmde ergenliğini atmış ve peşine o muhteşem eseri mulholland dr. ı bizlere sunmuştur.
neyse filme dönelim. benim teorim ilk izlediğimde aklımda kalanlardan oluşuyor. esas adam iktidarsız olduğundan karısı bunu aldatıyor. esas adamımız da bunu kendine yediremeyip bu adamları öldürüyor. yakalanıyor ve hapse atılıyor. sonra psikolojik problemler ve bilinçaltında oluşturduğu yeni bir kişilik. bu yeni kişilik ise tamamen kendisinin zıttı. yani tam bir playboy. geleni geçeni düzen, serseri cinsten. sonra bütün olaylar kafasında kurgulanıyor. yönetmenimiz de senaryoyu parça parça sunduğundan kafa karışıklığına yol açtırıyor. yoksa bi numarası olmayan bir film.
eklenti; ayrıca film çok uzun. daha kısa olabilirdi.
Mulholland drive'ın yanında son derece fos bir filmdir. Mulholland dr. gibi izledikten sonra üzerine okumalar, araştırmalar yapmaya gerek olmayan eh iştelik kafa karışıklığı içeren film. Zamanında bana tek katkısı rammstein'ı tanımama vesile olması olmuştur.
--spoiler--
fred'in evine kontrole gelen dedektifler, andy'nin evinde ortaya çıkıp da etrafta pete'in parmak izlerini bulana kadar her şey iyiydi. işte o an filmi sksen tam anlamıyla çözemeyeceğimi anlıyorum. filmi beş altı defa izleyip de işte bu sefer olacak, başaracağım nidalarım tam da o sahnede boğazıma düğümleniyor, dilim götüme kaçıyor. böyle de bir film.
--spoiler--
tamirci çırağı pete her günkü gibi hoşuna gitmeyen bir şarkı eşliğinde dükkandaki sıradan bir otomobili tamir etmektedir. arkadan siyah bir cadillac gelir ve korna çalar. pete alışkın değildir irkilir birden, rutinini bozmuştur bu korna sesi farklı bir şeyler vardır bu korna sesinde, şaşkınca ayağa kalkar. tamire gelen o otomobilde bir kadın çarpar gözüne hala şaşkındır pete, bir süre sessizce onu izler, ne olduğunu anlayamadan gücün sembolü baba denilebilecek birisi ,dick, girer tam ikisinin arasına.kadın görülmez olmuştur artık pete'nin açısından. dick'le sohbeti biter bitmez tekrar odaklanır pete ona lakin bu sefer düz çizgi halindedir dudakları duygusuzdur, umutsuzdur artık pete. kadın iner, parodi başlar ağır çekimdedir her şey işte o anda cem karaca'dan tamirci çırağı çalar benim dünyamda. pete ise artık bir rüyada "alice harikalar diyarında"dır. uyanıldığında anlam verilemeyen, tuhaf imgelerin görüldüğü bir rüya gibidir bu film.
ve "kişi arzusunu gerçekleştirdiği sürece rüyasından uyanmaz."
bu sözüm filmi izledikten sonra "abi basit konuyu karmaşık anlatmış yea,birşey yok" diyen arkadaşlara. abi bu adam sanki önceden 2001 space odyssey veya interstellar falan çekti de sonra bu konuları işlemiş gibi davranıyorsunuz garip gerçekten. neyse ekşide de bulunan şu radyo söyleşisini buraya bırakayım. gerçekten çok aydınlatıcı bir konuşma.
bunun üstüne birkaç ekleme yapacağım. mafya ile pete arabada giderken arabayı düzgün kullanmayan sürücüyü baba ve adamları bir güzel dövüyorlar. söyleşide de zaten fred in orada mafyanın yerine de geçtiğini söylüyor(mafyanın adamı döverken ki trafik hakkında söylediği şeylerden dolayı). bence bu olay fred in başına gerçek hayatta da geldi o arabada ki adam ona hareket çekti ve dövdü de belki ve fred in travmalarından biri oluşup asla araba kullanmadı(bunu söyleme sebebim pete her yere araba,motor ile giderken, gerçekte eve ilk kaset geldiğinde fred camdan baktığı sırada ne araba ne de motor hiçbir şey yoktu.)
pete in kız arkadaşı ile ilgili iki tane düşüncem var. ilki gerçekten de böyle bir kız arkadaşı vardı ve kendisinin bu psikolojik sorununu biliyordu(kızın pete in evini basıp pete in babasına "ona doğruyu açıklasanıza" demesi durumunu bildiğini gösteriyor) ve filmde ki gibi aldattı veya başka bir olay oldu ve ayrıldılar. bu olayda bizim arkadaşta bir travma oluşturan olaylardan biri oldu. veya aslında bu kız pete in avukatı ve pete annesi ile babası ile buluştuğunda(gerçek hayatta fred in cezaevinde görüşme zamanında) fred ne yaptığını hatırlayamayınca kız onun cinayet işlediğini hatırlatma manasında bu doğruyu açıklama hadisesine girmiş olabilir. ilkinin olma ihtimali bence daha fazla.
film aslında fred in bu son aldatılma ile hayatında yaşadığı tüm travmaları rüyasında kendini başka karaktere bürünerek tekrar yaşamasını anlatıyordu.
he amk evladı he lynch filmlerini sözlükten kadın düşürmek için övüyoruz. beyin nöronlarına attırayım senin. o beğenmediğin lynch sizi ayakta siker de haberiniz olmaz.
o beyin yapınızla sittin sene düşünüp de ince göremeyen siz dalyaraklar için bir detay da ben yazayım:
--spoiler--
filmde fred usta bir müzisyendir, iyi bir kulağı olmasa zaten müzisyen olamazdı değil mi sayın amına koduklarımın. kulağının çok iyi olması yeteneği kurguladığı karakter pete'de kaybolmuyor. mr.eddy'nin arabasının motorunu sadece "dinleyerek" ayarlıyor.
--spoiler--
şimdi siz sırf bunu anlayasınız diye fred bizzat kendi ağzıyla "ben bir müzisyenim ve iyi bir kulağım var. ben karımı öldürüp pişman oldum ve kafamda yarattığım karakterin mesleğinde kulağıyla usta bir araba teknisyeni ile olayları -olayları kendi hatırlamak istediğim şekilde- hayal ediyorum" demesi mi gerekir? böyle derse zaten 0-6 yaş aralığına hitap eden saçma sapan bir anlatım olmaz mı?
Sinemanın büyüsü böyle bir şey işte. Patricia Arquette gerçek hayatta sıradan bir tip olmakla birlikte filmde bir kadını bile hipnotize edip kendinden başka tarafa baktırmayacak güçte bir cazibeye dönüşüyor.
film hakkında bazı şeyler yazıp bunu okuyacak varsa bilerek izlesin istiyorum. öncelikle filmin başındaki olay bir gün david lynch evdeyken başına gelmiş bir olay. adam bununla başlamış yazmaya senaryoyu. sonrası yattım allah kaldır beni nur içine daldır beni rüyalar kabuslar ve onlardan arda kalan notlarmış. filmdeki oyunculardan filmi anlayabilen olmamış, bu ne aga demeye de çekinmişler. müzikler için özellik gençlerin o ara ilgisini çekecek şeylerle kendi zevklerini karıştırmak istemiş. müziği yapanlardan trent reznor, filmden sonra günlerce depresyondan çıkamamış ve uyku sorunları yaşamış.
Hakkında bu kadar anlaşılmaz "50 kere de izlesem anlamam." Yorumlarını görünce bir hayli şaşırdığım filmdir.
Hani hepiniz metafor uzmanıydınız. Şıp diye anlardınız.
Neyse filme gelirsem, biraz kasıntı buldum. Daha doğrusu zorlama...
Hani bazen miden bulanır ve kusacak gibi olursan da bir türlü kusamazsın ya heh tam da öyle bir tat bırakıyor. Çünkü klasik gerilimli sahneler konulmuş, yakın çekim de gözleri pörtleyerek bakan ve yüzü beyaz, yaşlı un kurabiyesi abinin her an dan diye çıkması pek de tahmin edilmesi zor bir şey değil.
Fakat konu olarak ele alındığında bir katilin çoklu kişilik bozukluğu mu desem yoksa hayal gücü ve egosunun kendini haklı çıkarması mı desem, gayet iyiydi.