1821 yılının Mart ve Nisan aylarında Mora'da yaşayan Türklerin büyük çoğunluğu öldürülmüş, pek az sayıda Türk canını kurtarmak için kaçabilmişti. işte bu katliam etnik temizlik hareketinin tipik bir örneği idi. ingiliz yazar St. Clair, "Yunanistan Türkleri, 1821 yılının ilkbaharında ani olarak ve tümüyle ve dünyanın haberi olmadan yok edildiler," diye yazıyor. Yunanlıların ele geçirdikleri Türk erkekleriyle kadın ve çocuklarının birçoğu öldürülmüş, bir kısmıysa köle olarak satılmıştı..
Bazı ingiliz yazarlarının anlattığına göre yakalanan bir Türk gemisinin 57 kişilik mürettebatı yakılarak öldürülmüştü. Sadece Navarin kentinde birkaç gün içinde 2-3 bin, Türk valinin ikamet ettiği Tripoli kentinde de 10 bin kişi öldürülmüştü.. Atina sokaklarında da parçalanmış Türk cesetlerine rastlanıyordu. Öldürülenler arasında Yunan bağımsızlık hareketine destek olarak gelmiş bazı Avrupalı gönüllüler vardı. Yabancı kaynaklı bu verilerin gösterdiği gibi, Mora'da yaşananlar bir bağımsızlık hareketinden çok bir katliam niteliği taşıyordu..
Bu olaylar Batı Avrupa ülkelerine nasıl yansımıştı ?.. Batı ülkelerinin basını Mora'daki gelişmeleri Yunanlıların değil, "Liberalizmin ve Hristiyanlığın" bir zaferi gibi değerlendirmişlerdi.
Peki, nasıl olmuştu da ünlü ingiliz şairi Lord Byron bu ayaklanmanın öncüleri arasında yer almıştır ? Lord Byron aslında ünlü bir romantik şairdi. Şiirleri ingiltere'de geniş kitleleri etkiliyordu. Ancak yaşadığı sıra dışı hayat nedeniyle ingiliz toplumu içinde tutunamadı ve 1816 yılında bir daha dönmemek üzere ülkesinden ayrıldı. Venedik'te bulunduğu sırada Yunan ayaklanmacıların etkisiyle Mora'ya gitti. Orada cebinden 4.000 sterlin harcayarak Yunan donanmasının güçlendirilmesine katkıda bulundu. Bir çarpışmaya hazırlanırken hastalandı ve kısa bir süre sonra, 1824 yılında, 36 yaşındayken öldü. Onun Yunan ayaklanmacılara sağladığı destek italya, ABD ve ingiltere'de birçok insanın Yunan isyanını desteklemesine yol açtı. Cenazesi ingiltere'ye getirildi ama Westminster Kilisesi, yaşamış olduğu fırtınalarla dolu özel hayat nedeniyle onun "şairler köşesi"ne gömülmesine izin vermedi. Ölümünden ancak 145 yıl sonra, 1969'da onun adına bu kiliseye bir plaket konuldu..
Lord Byron Mora'da Türklere yapılan katliamlar hakkında bilgi sahibi olmuş muydu ? Olsaydı bu ayaklanmayı desteklemeye devam eder miydi ? Bu soruların cevaplarını bilmek zor. Ama şurası muhakkak ki, Yunan propagandası Lord Byron'ın adını sürekli olarak Batı dünyasını etkilemek için kullandı ve hala kullanıyor..
Yunan propagandası onu, "Yunan özgürlük savaşçılarını zafere ulaştıran bir önder" gibi takdim ediyor.
》 ONUR ÖYMEN, "Bir Propaganda Silahı Olarak Basın".
asıl adı george gordon'dur. değişik tipte bir yazar kendisi. romantizm akımı çatısı altında eserler üretmeye çalışmış ama daha çok çevresindeki kadınları etkilemek amacıyla gibi. old-fashioned womanizer yani eski tip zampara diyebiliriz kendisine.
kısa boylu ve topal olmasına rağmen baby-faced olduğu için kadınlar pervane olurmuş etrafında. 1816'da ingiltere'deki evini terk eder bir daha geri dönmemek üzere. iyi bir yüzücüdür ve çanakkale boğazını da yüzerek geçmiş bu çapkın abimiz. osmanlılara karşı da savaşmıştır. şöyle ki; temsil ettiği edebi akımı avrupa üzerinde yayma amacıyla ispanya arnavutluk italya ve yunanistan gibi bazı ülkelere gitmiştir ve yunanistan'daki bazı azınlıkların isyanları dolayısıyla osmanlı devleti'yle çatışmasında yunan tarafında olmuş ve o azınlık için mücadele ederken ölmüştür. ama ölümü bir kurşundan ya da toptan değil, ateşli bir hastalıktan olmuştur.
ününü örtbas eden önemli bir olay ise kız kardeşiyle olan ensest ilişkisi örnek gösterilebilir.
romantik dönem anglo-iskoç şair. ingiliz romantik akımının önde gelen isimlerinden biridir.
10 yaşında zengin amcasının ölümü üzerine onun servetine sahip olarak lord ünvanını almıştır.
zamanında istanbul ve çanakkaleye'de gelmiş, çanakkale boğazını doğuştan topal olan bacağıyla yüzerek geçmiştir.
en iyi dostu ingiliz romantik dönem şairlerinden biri olan lan Percy Bysshe Shelley idi.
shelly öldüğünde lord byron dostunun kafatasını alıp saklamak istemiş (ki kendisi aynı zamanda gotik akımın önemli temsilcilerinden olduğundan belki de duygusal bir bağı koparmamak adına yaptığı bu hareketten ötürü kendisini yadırgamak pek yanlış olurdu) ama buna izin vermemişlerdir.
kendisinin kızlarından biri, bilgisayar programcılığının anası olarak kabul edilen, aynı zamanda matematikçi ve yazar olan ada loveloce'dır. byron gibi bir adamın eseri olan ada gerçekten de hoş ve alımlı bir kadındı. kendisi aynı zamanda byron'un tek resmi çocuğuydu zira byron fazlaca hovarda biri olduğundan ötürü diğer çocukları hep gayrımeşru çocuklardı.
ada 9 yaşındayken byron karısını ve ada'yı bırakarak kaçtığında ise karısı onun tam anlamıyla delinin teki olduğunu düşünüp kızını da aynı yola sürüklememesi için ada'yı matematik ve bilgisayar gibi konularla ilgilenmesi üzere bu yola çekmeye karar verir. ancak annesinin bu tutumuna rağmen ada yine de babasına duyduğu derin bağlılıktan ötürü öldüğünde onun yanına gömülmek ister ve gömülür de.
lord byron sadece kadınlarla değil hemcinsleri ile de birliktelik geçirmiştir. bir söylentiye göre sadece venedik'te bir yıl içerisinde iyi yüz elli kadın ile birlikte olmuştur.
o dönemlerde anı olarak fotoğraf saklamak mümkün olmadığından ötürü eski sevgililerinin cinsel organlarını örten tüylerden bir parça keserek zarfların içine koyar ve zarfların üzerine bu kadınların isimlerini yazardı.
hayvan sevgisi oldukça fazla olan biriydi. özellikle çıktığı seyahatlerde yanında kedilerini de götürürdü. kocasının hayvan aşkını kıskanan leydi byron ayrıldıktan sonra onun için " Bazı karakterlerin hayvanlara düşkün olması ve onlara şefkatli yaklaşmasının nedeni, hayvanların akıl kabiliyetinden yoksun olması ve efendilerinin zorbalığını kınayamamasıdır " diyerek ilginç bir göndermede bulunmuştur.
lord byron iyi ile kötünün bir bileşimi gibiydi. sevgililerinden lady carolina lamb onu tanımlarken "deli, kötü ve tehlikeli" gibi tanımlamaları yapmaktan çekinmiyordu.
lord byron, yunan bağımsızlık savaşı sırasında türklere karşı savaşan yunanlıların yanında yer almış ve bu savaş sırasında geçirdiği ateşli bir hastalık sonucunda hayata veda etmiştir. her ne kadar bir anglo-iskoç olarak türklere karşı yunanlıların yanında yer almış olsa da yine türkler hakkında onların gücünü övücü nitelikte sözleri de olmuştur.
'There is a pleasure in the pathless woods,
there is a rapture on the lonely shore,
there is society where none intrudes,
by the deep sea, and music in its roar:
I love not man the less, but nature more'
she walks in beauty adlı şiirini çok sevdiğim şair. En sevdiğim şiirler arasındadır.
She walks in beauty, like the night
Of cloudless climes and starry skies;
And all thats best of dark and bright
Meet in her aspect and her eyes;
Thus mellowed to that tender light
Which heaven to gaudy day denies.
One shade the more, one ray the less,
Had half impaired the nameless grace
Which waves in every raven tress,
Or softly lightens oer her face;
Where thoughts serenely sweet express,
How pure, how dear their dwelling-place.
And on that cheek, and oer that brow,
So soft, so calm, yet eloquent,
The smiles that win, the tints that glow,
But tell of days in goodness spent,
A mind at peace with all below,
A heart whose love is innocent!
modacısı brummel' dir, (bkz: dandy) olarak kabul edilir . dış görünüme kadınların bile vermediği kadar önem verir . baudelaire, niçe gibilerinin hayranlığını kazanmış bir şairdir .
'' Bir damla mürekkep bir milyon kişiyi düşündürebilir.''
'' Tanrı, sevdiklerine tez ölüm verir.''
'' Bir devleti kurmak için bin yıl ister, yıkmak için bir saat yeter.''
ingiliz şair Devlet okullarının boğucu havasına tepki olarak kendini spora ve eşcinsel ilişkilere kaptırdı. Çıktığı Doğu gezisinden sonra yazdığı Çocuk Haroldun Hac Gezisi (1812) ona büyük üıı getirdi. Üvey kız kardeşi Augustaya duyduğu aşk yüzünden derin acılar yaşadı. Uzun sürmeyen evlilikler yaptı. Bir süre italyada kaldıktan sonra, Osmanlılara karşı savaşan Yunan çetecilerini örgütlemek üzere Yunanistana gitti.
into the wild gibi eşsiz bir filmin başında şiiri geçen, romantik şair. Osmanlılarla arası pek iyi olmayan, çok çapkın insan. Şu dört dizelik şiiri için, dünyaya gelmiştir bence.
Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır,
bomboş sahillerdeki coşkudadır.
insan elinin değmediği bir yerdedir,
denizin diplerinde ve gürlemesindedir.
insanları severim, ama doğayı daha çok severim
"nasıl sirke şarabın ürünüyse, evlilik de aşkın ürünüdür."
"gerçek bir beyefendi yalnızken de burnunu karıştırmayan kişidir."
"dünyada bütün trajediler ölümle, tüm komediler ise evlilikle sonuçlanır."
''eğer bir oğlum olursa sıkıcı biri olsun - ya bir hukukçu ya da bir korsan''
''gece, kadınlarla yıldızları güzel gösterir''
sevilen kadın için ölmek, onunla beraber yaşamaktan daha kolaydır.
gibi vecizelere sahip ingiliz şair. kalbi yunanistana gömülmüştür kendi vasiyeti doğrultusunda.
SHE walks in beauty, like the night
Of cloudless climes and starry skies;
And all that 's best of dark and bright
Meet in her aspect and her eyes:
Thus mellow'd to that tender light
Which heaven to gaudy day denies.
One shade the more, one ray the less,
Had half impair'd the nameless grace
Which waves in every raven tress,
Or softly lightens o'er her face;
Where thoughts serenely sweet express
How pure, how dear their dwelling-place.
And on that cheek, and o'er that brow,
So soft, so calm, yet eloquent,
The smiles that win, the tints that glow,
But tell of days in goodness spent,
A mind at peace with all below,
A heart whose love is innocent!
ı saw thee weep ; the big bright tear
Came o'er that eye of blue;
And then methought it did appear
A violet dropping dew;
I saw thee smile ; the sapphire's blaze
Beside thee ceased to shine;
It could not match the living rays
That fill'd that glance of thine.
As clouds from yonder sun receive
A deep and mellow dye,
Which scarce the shade of coming eve
Can banish from the sky;
Those smiles unto the moodiest mind
Their own pure joy impart;
Their sunshine leaves a glow behind
That lightens o'er the heart.
romantik dönem içinde olmasına rağmen kendini bir romantik şair olarak kabul etmeyen, augustin dönemi şairlerinin şiir düzeni ve içeriğine daha yakın romantik dönem içi ingiliz neoklasik şairdir.
(bkz: Into the wild)** filminin başında harika sözlerle filmin büyüsüne iyice insanı adapte eden yazar.
Ücra ormanlarda bir haz vardır,
Issız kıyılarda mest olurum.
Kimsenin rahatsız etmediği;
Bir çevre vardır,
Derin denizlerde,
Ve uğultusunda bir şarkı vardır:
insanı daha az sevmem ama
Doğayı ondan çok severim...