ikinci dünya savaşı sırasında alman uçaklarının bombardımanı sonucu yerle bir olan. ama gelenekçi ingilizler tarafından savaş öncesi resimlere bakılarak tekrar aynısı inşa edilen şehir.
bazen kendinizi o kalabalığın içinde yalnız hissedersiniz. nereye gidiyor ne yapıyor bu insanlar diye düşünürsünüz.
köşe başında takım elbiseli iki adamı merdivende oturmuş sandvich yerken görür ve şaşırırsınız.
inanılmaz sade ama tarz giyinen kadınlara bakıp vay dersiniz.
metroların yoğunluktan dolayı kapılarını kapattığına şahit olup yok artık diye düşünürsünüz.
kırmızı kırmızı telefon klübeleri ve otobüsleri görüp çok şık yahu diye imrenirsiniz. hele ki hala eski o binalar. sırf o binalara içiniz gider.
yağmuru, gri puslu havası şanındandır.
hani ajda pekkan'ın şarkısında der ya "ağlarken içim güldü gözlerim" diye, işte londra tam da budur. o çok canlı ve şımarık görüntüsünün altında derin bir hüzün yatar.
seneye bu günlerde 2012 yaz olimpiyatlarına ev sahipliği yapacak şehirdir. eğer orada olimpiyat var dediler geldik tişörtüyle bozbaykuşlar atkısı sallayan birini görürseniz, bilin ki o kişi öhö öhömm...
normal şartlarda sadece 6 bin polisin görev yaptığı şehirdir. bu bilgiyi duyduğumda baya şaşırmıştım. bi de bir maça o kadar polis görevlendiriliyor nerdeyse.
çakma devrimcilerin isyancı diye nitelendirdiği yağmacı ve çapulcular tarafından talan edilmekte olan kalbimin attığı yer. sırf o gri gökyüzü ve soğuk havası için yaşamak için can atığım şehir bugünlerde biraz fazla sıcak
milletin kafayı resmen yediği şehir. adamlar deli gibi yapma yapıyorlar. türklerin sahip olduğu dükkanlara sanırım bulaşamıyorlar. adam türk olm. sopa ile allah'ına kadar gider.
sokakları tabiri caizse yanan şehir. göstericiler günlerdir lüks tüketim sembolü olan mekanları adeta yağmalamaktadır. olayların fitilini ateşleyen gerekçe ise, bir siyahi vatandaşın polisler tarafından vurulmuş olmasıdır. işin şaşırtan tarafı öldüren polisi koruyan bir hükümetleri yok. insan hemen dalıyor düşencelere, acaba bizde olsa..
türkler ingiliz polisine yardım etmiş diye sevinenleri görmemize neden olan isyanın yaşandığı yerleşim birimi.
ırkçılık damarım tuttu, çok kötü şeyler söylemek geliyor içimden.
tarihi iyi öğrenmek lazım. tarihte ingilizler ve türkler...
bakın ne çıkacak karşınıza. ingiltere'nin polisine yardım eden türk, tarihte ingilizler tarafından becerilen annelerinin sayısından bi haber olan türktür.
git polis öldür demiyorum tabi ama yardım da etme, ne halleri varsa görsünler.
wimbledon tenis turnuvasını takip ederken göze çarpıyor da arkadaş ne kasvetli bir havası var bu şehirin. haziran sonunda bile her allah ın günü yağmur yağıyor mübarek. yaşanacak bir yer değil bence. insan depresyona girer böyle bir şehirde.
Kibar insanlar şehri ilk gittiğinizde "sorry" ve "thank you" kelimelerini öğrenmezseniz büyük sorunlar yaşayabilirsiniz. Yemek kültürü bakımından çok zengindir hatta Türkiye de yiyemediğiniz kebabları orada yiyebilirsiniz.
eğer bir gün istanbul'dan taşınmam gerekirse yaşayabileceğim tek şehir burasıdır sanırım. evet çok pahalı, yağmurlu ve hüzünlüdür; ancak sizi içine çeken, bitmek bilmeyen bir enerjisi vardır bu şehrin ki aşık ettirir kendine kısa sürede.
çok şahane taksi şoförleri vardır. pi demden picadilly der, devamlı gülümserler. arabalar da şahanedir. velhasıl çok kibardırlar, stereotype özellikler bazan de doğrudur dedirtir insana, ki ingilizler kibardır gerçekten.
hayatımın en güzel yıllarını geçirdiğim bir çok kişinin havasından yakınsa bile yağmurun başka bir güzel yağdığı, eğlencenin sınırının olmadığı, avrupadaki diğer şehirlere hiç benzemeyen, büfe sektörünün pakistanlılar, sosisli sandviç sektörünün türkler, bisikletli taşımacılık sektörünün kolombiyalılar tarafından ağırlıklı olarak ele geçirildiği, şimdilerde çok özlediğim dünyanın en pahalı 3. şehri.