londra'da iki adet yerleşim var demek doğru olacaktır, birisi yer üstünde, diğeri yerin altında. muhtemelen iş giriş çıkışlarında yer altındaki nefes sayısı daha bile fazla olabilir. şehirdeki herhangi bir noktaya muhakkak yakın olan bir tube çıkışı bulabilirsiniz. bizde metro yapılınca etrafındaki evlerin fiyatı artar falan, burada her yer tube. zira her yerin de fiyatı artmış durumda. emlakçılarda haftalık fiyat afişleri var, haftalıktan girip "bakın aylık kiralarsanız daha az geçiriyoruz." deme şansına sahipler. tube denilen bu ikinci şehirde de eski olmasından mütevellit hep bir yerler patlıyor, yani arıza, çalışma falan denk geliyor. ve yürüyen merdivende sol tarafta durmak mı? çiçeğinize koyar, olmadı dötünüzden kan alırlar. buranın insanı aşırı hızlı hareket eder, önünüze bakmadan bir adım bile atmamalısınız, zira çarpacağınız kişiden direk paparayı yersiniz. metrodansa otobüsü tercih edin, çok daha konforlu ve turistik.
turistik yerlerden sadece tower of londona değineyim. herkes yazmıştır diğer her şeyi. buradaki rehberlerin ingilizcesi o kadar ağır ki ingiliz olmayanlar ancak yarısını anlayabiliyor. amerikanlar da yüzde 80 falan. o yüzden 25 pound vermeyin bence, rehbersiz pek bir anlamı yok, iki duvar, üç işkence aleti, hayvan maketi, garip hareketlerle birbirine yürüyüp geri dönen asker görüp çıkıyorsun. ha bir de london eye'a binip bir saatte bir tur atıp sıkılacağınıza, saint paul's cathedral'in tepesine çıkın, asıl manzara orada. ha bir de big ben'i siz asıl gece görün.
canary wharf'ta kendinizi sınav döneminde olan öğrenciler gibi hissediyorsunuz, zira herkes aynı ülkü için bir koşuşturmaca peşinde. sonradan yapılan iş merkezi burası. morgan stanley, barclays, jp morgan'ın şımarık traderları "aha bugün, olmadı yarın kovulacağım." diyerek saçı başı burada döküyor. öğlen yürüyen merdivenlerde, restoran önlerinde, wharf kenarında birbirini ezmemek için kasan takım elbiseli kadın ve erkekler oradan oraya kendilerini savuruyorlar.
camden town, brick lane, notting hill, chatsworth road market gibi yerler daha bir açık pazar, yerlerde yemek yiyen gençler, hediyelik eşyacılar, böyle daha bir bohem, antikacılar, böyle bir rahatlık, "aman londra'dayım ama herkesin gittiği turistik yerleri bitirdim, bakın buralara kadar geldim, pazar geziyorum." özgüveninde insanlarla dolu. sıcak bulacaksınız.
the viktor wynd museum of curiosities, fine art&natural history müzesine de gittiyseniz zaten ohoo, yemiş bitirmişsiniz siz londra'yı. zaman geçip şehre alıştıktan sonra ise insanların pek kendilerine müslüman olduğunu sezeceksiniz. öyle anlar oluyor ki biri kalp krizi geçirip yolda kalsa koşuşturmacadan kimsenin kafasını kaldırıp da yardım etmeyeceğini düşünüyor insan.
yazı biter ama bu şehir bitmez, bitirirken ek: kadınların bacakları hep kırmızı. tenleri beyaz zira ve otururken oluşan sürtünmeden mütevellit, baldırlar hep kırmızı.
bana göre overrated bir şehirdir. nedenlerine gelince tren ve tube fiyatlariyla caninizi sikar, ben bu kadar paraya london-brighton yerine istanbula ucuyorum diye sinir krizi gecirten, martın sonu olmasina ragmen 1 haftadir firtinadan disari cikartmayan, modernle klasigin ic ice gectigi soylenen mimarisiyle goz zevkinizi zorlayan, uzak durulasi, insanlarina acinasi sehridir.
Yaşadığım 4. gördüğüm 13. başkent... Geçen eylülde MEB YLSY bursiyeri olarak üç aylık bir dil kursu için gittim efendim. Hayatım boyunca hep ön yargılı olduğum bu memleket diyebilirim ki bu ön yargılarımı neredeyse tamamen yıkmıştır. Öncelikle günümüz dünya sisteminin kurulduğu yerdir. O sokaklarda yürürken insan 18. ve 19. yüzyılları çok iyi anlayabilmektedir.
Küçük bir dünya köyüne benzer. Her kültürden her mutfaktan bir şey bulmak mümkündür. Öyle ki harringay'de gökyüzü restaurant var. Yediğim en iyi ızgarayı orada yedim diyebilirim. Ayrıca Harringay her ne kadar bir krauzberg olmasa da Londra'nın Türk mahallesi denilebilir.
Müzeler haricinde gezecek yerleri de pek çoktur efendim. Öncelikle Trafalgar meydanından Piccadilly Circus'a ordan da Westminster Bridge'e yürümek bana hep çok haz verirdi. Bir de akşamları London Bridge'e gidip ordan Tower Bridge'e yürümek... Ah ah hey gidi günler diyesi geliyor insanın. Bunun yanı sıra St. Paul katedrali ve ordan Tate Modern'e uzanan millenium bridge'e uğrayın derim. Portobello ve Camden da alışveriş için uğrayabileceğiniz yerler. Soho, China Town ve Leicester Square ise zaten merkezde hep içinden geçtiğiniz yerler olacaktır.
Neyse özledim ama aklımda da bunlar kalmış, giderseniz Hyde Park'ın çimlerinde benim için de kitap okuyun...
kuzenimin iddiasına göre ingilizlerden çok yabancıların yaşadığı bir şehirdir. dilimi geliştirecek ingiliz bulamıyorum diyor kendisi. ben de ingiliz olsam yabancıların yaşadığı muhitlerde oturmam doğrusu.
tl-sterlin paritesinden dolayı oldukça pahalı bir şehir, soho bölgesi bizim cihangir tadında fakat hint ve çin yemeklerinin yoğun baharat kokuları semtin her yerini sarmış olmasından mütevellit garip bir kokusu var yinede kalmak için ideal.
şehri zone 4 civarına kadar yürüyerek gezmekte fayda var,mayfair ve chelsea tartışmasız en pahalı ve güzel yerleri, parklardan green park konumu itibariyle şehrin tam merkezinde, british museum'da bizden ve ortadoğudan çalınan eserleri gördüğünüzde yüreğiniz dağlanacaktır, tate modern mutlaka görülmesi gereken bir yer adamlar sanata ne kadar değer veriyor şaşırtıcı.kendine ait bir mutfağı olmaması sebebiyle hemen hemen herşeyi bulabilirsiniz, yemek konusunda tesco'lar anlık sandwich ve içecek ihtiyacınızı giderebilirler.hakkasan ve dairy'de türk işi felekten bir gece çalalım derseniz 1000 ila 1500 pound kaçabilir aman dikkat,bunların dışında cüzdanınız doluysa türkiye'de bulunmayan hackett ve all saint gibi markalardan alışveriş yapılabilir, yeşil poşetli turistleri takip ederek harolds'a ulaşınca yemek katında bir durmakta fayda var zira fiyatları oldukça makul ve türkiye'de ki gibi pahalı mağaza koseptiyle satış görevlileri dibinizde bitmiyor.
2 gün evvel mültecileri karşılayan, dünyanın merkezi. Tam bir insanlık örneği gösterdiler. Taktir ettim. Hava bu sıralar karışık ama londranın dizaynı herşeyi silip götürüyor. Fırsatı olan iki üç gün çıksın gelsin.
sıkıcı bir şehirdir, köprüsünden ve london eye dan az ileriye kuzey taraflara gidince iyice sıkıyor, tarihi olmasına karşın bir new york değil olamazda.