Filmi ilk izlediğimde zaman kaybı olduğunu düşünmüştüm hatta hayatımda bundan daha berbat başka bir film izleyemem demiştim. Ama ara ara sahnelerden alınacak mesajlar varmış sonradan anladım. Hayatımızda saniyelik zaman dilimleri vardır 'an' lar dediğimiz. işte hayatımızda yaşadığımız bir an veya yaşayamadığımız bir an bütün bir hayatımızı değiştirebilir. Bu filmin de benim için mesajı bu oldu yıllar sonra.
"kırmızı saçlı bir kız boyuna koşuyor." tanımını her ne kadar haketmese de bir kaç yerde okuduğum kadar özel bir nitelik taşıdığını düşünmediğim, vasatın üstünde bir film. sanırım das experiment sonrası izlemek benim için handikap oldu. keyifli vakit geçirmeniz dileğiyle.
die tasche, die tasche, die tasche, die tasche. almanlar dakiktir. aşk gerçekse berlin boydan boya aralıksız koşulabilir sonuçlarını çıkarabileceğimiz, kelebek etkisi konulu hoş film.
das experiment de başrol oynayan moritz bleibtreunun başrollerden biri olduğu film. kelebek etkisi ile das experimentin karışımı olan alman yapımı bir harika.
insan gezegenimizde yaşayan en gizemli tür.
yanıtlanmamış soruların gizemi onda yatar.
biz kimiz?
nerden geldik, nereye gidiyoruz?
bildiğimizi sandığımız şeyleri nerden öğrendik?
neden inandığımız bir şeyler var?
sonsuz sorular...
her yanıt beraberinde yeni bir sorudur.
ve bir sonra ki yanıt başka bir soru olacak ve bu böylece sürüp gidecek.
ama
en sonunda hep aynı soru çıkmaz mı karşımıza ve hep aynı yanıt?
cümleleriyle başlayan, ilk dakikasından itibaren sizi içine çeken, bir nevi olasılıklardan oluşan film.20dk lık konu dört farklı şekilde farklı açılardan işlenmiş.
yaptıklarımızı yapmasaydık sonuç ne olurdu filmin ana fikri.
insanı kader kavramı üzerinde düşündürtmeye iten, inanılmaz başarılı bulduğum bir film. video klip tadında ki çekimlerle ve franka potente'nin vokaliyle eşlik ettiği mükemmel elektronik parçalarla bezenmiş bir sanat eseri. vcd'sini bulmamla her izlemeyene izlettirdiğim, her defasında izleyene bizzat eşlik etmemle bugüne kadar rahat 37 defa izlemiş olduğum ultra eğlenceli yapıt.
kızıl saçlı, bıdık kızımız lola düz koşulara başlamıştır. ancak henüz antrenman eksiği olduğu için doğru koşular yapamamaktadır. sevgilisine para bulmak için babasını bile düdüklemeye hazır bu iyi kalpli kız için ikinci, hatta üçüncü bir şans veren bonkör yönetmen, az kalsın bir faciaya sebep verecektir. zira kızımız lola finişi göremediği için ağzından köpük gelinceye kadar koşmaktadır. (bkz: yetiştim mi koştum mu nerdeyim ben)
içeriğini oldukça beğendiğim filmlerden. aslında kader diye bi şey olmadığını, yaşadığımız her şeyin geçmişte yaptığımız hareketlerin zamanlamasıyla alakalı oldugunu ve o zamanlamaların gunumuzu etkilediğini açıkca ifade eden başarılı bir filmdir.
üstad kieslowski'nin, przypadek ile açtığı yoldan, gösterdiği hedefe hiç durmadan koşacağına and içen lola hatun kişisinin maceralarını anlatır filmdir, ki hatta bir boynuzun kulağı geçme öyküsüdür kim bilir?
tesadüflerin, bir insanın geleceğini değiştirmesini anlatan przypadek'i şayet hiç çekmemiş olsaydı kieslowski, belki de tom tykwer da bu filmi çekmeyecekti. yalnızca abd'de 7 milyon dolar gişe yapan böylesi bir filme hiç sahip olamayacaktı ve "şayze şayze şayze. yemişim lan sinemayı, açlıktan nefesim kokuyor. artık dizi çekecem olm" diyerek berbat bir dizi film yönetmeni olacaktı!
achtung! achtung! tom! olm, azıcık kadir kıymet kader kısmet biliyorsan, o paranın bir kısmısını derhal kieslowski'nin torun torbasına vermelisin adamım.
film o kadar başarılı ki izlerken lola'nın her adımında sizi de peşinden koşturuyo.
klişe oldu demi. ya çok güzel diyorum izle bak. devamlı arka planda çalan müzik de sizi yerinizde oturtmuyo öyle, filme dahil oluveriyosun.
ama kulaklıkla dinliyosanız çok yüksek sesle dinlememenizi tavsiye ederim zira lola'ya arada geliyolar, tutamıyo kız da bağırıyo. ne yapsın, manni gibi kazmayla, o öküz babayla ben de deliririm.
