Genelde ilk ve son dersler olurlar, sabahın köründe kalkıp okula gelmek ızdıraba dönüşür derste uyursunuz, arada geçen zamanın uykuyla pek alakası yoktur, son derse gelindiğinde ise yine yorgunluğun getirdiği bir uyku vardır ve son derste de uyursunuz...
matematik, fizik, kimya... biyoloji eh... hocasını seviyordum.
ancak ingilizce, edebiyat, tarih ve coğrafya gibi dersleri dinlemek için can atardım ve çok pis de katılırdım. yalnız felsefe hocasını pek sevmiyordum, hatta sınıfça sevmiyorduk. nitekim felsefeden soğuttu beni allahsız.
kış günlerinde sabahın köründe, aydınlanmayan hava yüzünden neredeyse öğle tenefüsüne kadar olan her ders. kafanın arkasından tek kurşunla vurulmuş gibi baş kitaba düşmüştür, tenefüs ziliyle uyanınca alna saatin izi veya formüller çıkmış olur hatta.
ama öğle tenefüsü nasıl bir yere sahipse hayatımızda kapı pencere ne varsa indiriyosuk derste topladığımız enerjiyle. yenen yemeğin akabinde çöken ağırlık öğleden sonra da uyutuyodu.
eh sayısalsanız kaçınılmaz olarak sözel derslerde uyursunuz.
hocanın sıkıcılığına göre tamamen değişecek durumdur. ders önemsizdir. en sevdiğim derslerden kimya için; hocanın beni adımı söyleyerek uyandırdığı çoktur.
genelde tarih diye düşünülse de tarih seven insan tarih dersinde uyumaz, lakin din dersinde arada "diğer taraf yoksa ne gülerin ha!" şeklinde uyanmışlıklarımız vardır.
hocaya bağlı olan derslerdir. öyle hocalar vardır ki adamı din bilgisi dersinden bile ayakta tutar. yine öyle hocalar vardır ki ders ne kadar önemli olursa olsun uyuyasın gelir.