Çok ama çok büyük bir boşluğa düşmektir. Dört yılın senede yaklaşık 250 gününü sevdiğine bakarak geçirip de şimdi onu bir daha göremeyecek olan biri için daha da büyük bir boşluktur
4 yılın geçmiştir lisede ve belki de hayatının en güzel zamanıdır o 4 yıl. arkadaşlığı, aşkı öğrendiğin zamanlardır. hep mutlu olmasan da birkaç nefes kesen anın olmuştur hani, o bile yeter liseyi özlemek için. mezun olduğun gün özlersin liseyi, o anıları. mezuniyetle beraber yalnız lise bitmez, yanında çok şey de götürür. aşkı belki, veya o bir zamanlar gerçekten inandığınız arkadaşlıkları.
ardından birçok soru belirir kafanda. arkadaşlarınla ilgili, gelecekle, daha çok geçmişteki "keşke"lerinle, en çok da sevdiğinle ilgili sorular.
"değiştirebilseydim bir şeyleri, daha mı güzel olurdu?" diye sorarsın mesela. veya "bir daha karşılaşacak mıyız?" diye...
sonra oturup o saçma ergen lise fotoğraflarına ve videolara bakıp gülersin. bir yandan da özlersin. en iyi nostalji sitesi senin için o klasör oluverir. moralin bozuldukça açar onlara bakarsın. gerçek arkadaşlarınla geçirdiğin zamanlara, sevdiğin kız için uğraşlarının canlı kanıtlarına...
Herkesin sonradan üzüleceğimi söylediği olaydır. O günü merakla ve itinayla beklemekteyim. Umarım suratsız öğretmenlerimi, çakma arkadaşlarımı, soğukta tören için beklediğim günleri, öğrencilerden tiksinen müdür yardımcımı, okuyup sanki profesör olacaksınız diyen sorunlu öğretmenimi özleyecek kadar yokluğa düşmem.
büyük bir çoğunluğumuzun, en güzel günlerini ardında bıraktığını hissetmesine neden olan olaydır. mezun olunan yaz aidiyet duyguları karmaşık bir hal alır. bir yandan lise ortamına duyulan özlem artarken diğer yandan da üniversitede karşılaşılacak ortam hakkında kara kara düşünülür. ayrıca birey büyüdüğünü net bir şekilde algılama fırsatı yakalar. öncesi ve sonrasıyla enteresan bir psikolojiye sebep olan bir süreçtir.