facebook'un ilk çıktığı zamanlar. Oradan buradan davetiyeler geliyor bilsen nasıl mutlu, nasıl gururluyum "önemsenen insanım" çünkü. velhasıl kelam üye olduk, arkadaşlarımızı dostumuzu poke'ledik, şakşuka yolladık masasına sanalda keyfekeder olduk.
tam tarihini hatırlamıyorum ama bir gün, nereden estiyse platonik aşkın ismini arattım, girdim tagline'ı. "Bilmem kaçıncı kolordu komutanlığı bilmem kaça bilmem kaç dönemler" grubu çıktı. Tabii o zamanlar facebook'un kurdu değiliz, güldük geçtik. Aradan zaman geçti, hayat gailesinden savrulup dururken bu koşuşturma mesaisini tamamlayıp bir gün tekrar geçtim klavyenin başına, ve tekrar arattım. Bu sefer türkçe karakterlere dikkat ederek, ve o isim çıktı. Lisede çekingen bir çocuktum ben, o ruhsal gelgitleri henüz yazıya nasıl döküleceğini keşfedememekten muzdarip, bu içsel sıkıntılarını sivilceleriyle mücadele ederek törpüleyen. Kızlarla da fazla aram yoktu, sadece lise 3'te kantindeki okulun tiyatro kulübünün sahnesinin olduğu kalorifer peteklerine beraber yaslanabileceğim sadece 1 kız arkadaşım oldu. O zamanda saflık, naiflikten ötürü sevdiceğin elini bile tutmak zul gelirdi zaten. her neyse face'de o liseli günlerin idolü olan kızı gördüm, lakin içimde herhangi bir duygu kıpraşması olmadı. Dile kolay aradan 10 6-7 sene geçmiş.
Onun için dertlendiğim, hüzünlendiğim zamanlar mazide kalmış, eşe-dosta geyik çıkarttığım hoş enstantaneler. Ama yine de mesaj atayım dedim, herhangi bir beklenti içinde olmadan. Çünkü ben o zerre'yi geçip deryaya ulaşmışım, dert beni neylesin...
Her neyse, oldukça edebi ama yer yer de mizaha yatkın üslubumu kullanarak bir mesaj attım. sanırım amacım büyüdüğüm küçük şehirdeki insanların gözündeki o silik zabalayn imajını kaldırıp atmaktı. "Bakın, sizin önemsemediğiniz, takmadığınız o kaz yavrusu büyüdü güzeller güzeli bir kuğuya dönüştü, siz de çatlayın patlayın" dedirtmek istiyordum belki de. Ben bunları düşünürken mesajıma karşılık geldi, beklemiyordu belki. Özür diledi benden, özür dilenecek bir durum olmadığını söyledim, zaten geriye dönüp baktığımda gülünç bulduğumu söyledim duygularımı. bana tokat gibi bir yanıt verdi, "hani kırtasiye'de ilk defa yanıma gelmiştin, bana seni seviyorum demiştin ya, işte daha samimi söyleyen kimse olmadı" dedi. kafamda hep fonda delişmen bir müziğin eşliğinde, jil senders takımlarla mezunlar balosuna gidip ortamın tozunu attıran hollywood figürü vardı. Ama darmadağın etti beni bu söz. Sanırım cümlelerimi bir tesbitle bitireceğim, hani lisede sizin peşinizden koştuğunuz süzme piçler vardı ya, gereğinden fazla olgun gözüken, 16 yaşından ziyade 25'inde gösteren. Siz o çocuklar için ölüp bitedurun, diğer geek'ler gün geliyor büyüyor, serpiliyor karşınıza dikiliyor işte siz de o zaman günübirlik, yorgun, amaçsız ilişkilerin getirdiği hayal kırıklığıyla o mazideki silik tipleri görmek istiyorsunuz ya, işte o zaman çok geç oluyor.